HÜSEYİN ODABAŞI
Dünyada hemen herkes başarılı olmak ister. Hele hiç mezellete maruz kalmak istemez. Fakat bu sanıldığı gibi kolay bir mesele değildir. Dünya hayatında mal, can, imkân ve fırsatların azaltılması ile imtihan olacağımızı Allah söylüyor (Bakara, 155.)
Dünyalık olarak azalmaya sadece Allah’a inanalar değil bazen bizim dünyamızla alakası olmayanlar da maruz kalır. Örneğin bizim dinimizden olmayan Ukraynalılar şu an bir ateş çemberi içinde bulunuyorlar, savaşmak zorundalar.
Fakat dünyevi uhrevi artma ve azalmalarda kul olarak bize ait olan bir iradenin var olduğunu unutmamak gerekir. Yoksa sırf takdir deyip işin içinden sıyrılıp çıkamayız. Yazgı her zaman irademiz veya nüfus sayısınca iradeler toplamı olan bir milletin ortalama iradesini hesap eder ona göre kaderimiz yazılır. Allah kesinlikle zulmetmez ayetlerini böyle anlamalıyız. Mesela şu Enfal 25. ayetten bir milletin iradelerinin ortalamasına göre de kaderin tayin edildiğini anlayabiliriz: “Öyle bir fitneden sakının ki; sizden zulmedenlere mahsus kalmaz. Ve bilin ki; Allah’ın ikabı (cezası) şiddetlidir.”
Zillet veya izzetli yaşamımızda en belirleyici unsur, arkadaş kardeş veya dostlarımıza karşı irademizi nasıl kullandığımız konusudur. Dost ve arkadaşlarımızla birlik ve beraberliğimiz, yeryüzünde izzeti netice veren gücün meydana gelmesinde ilk ve en önemli etkendir. Bu nedenle Allah’ın bize bahşettiği iradi tavırlarımızı şer’i (şeriata uygunluk) çerçevede dostluk meydana getirecek şekilde sarfetmemiz gerekir. Bu dostluk Allah dostluğuna dayalı şartlı bir dostluktur. Çünkü dost ve arkadaş olalım diye her yolu her yöntemi mübah göremeyiz. Bu bakımdan Üstadımızın manay-ı harfi ve manay-ı ismi postulatından hareket ederek gerekliliği manay-ı harfiye dayanan bir dostluktan olmalıdır. Böyle bir dostluk şayet mümkün olmayacaksa en azından dostlarımızla karşı karşıya gelmemeye çalışırız. Hemen belirteyim dostlarımızla çatışmamak onların yanlışları karşısında gerekli tavrı sergilememek olarak algılanmamalıdır. Doktorların hekimlerin hastalarıyla çatışmayıp durumun ve vaziyetin tayin ve tespitine dayalı bir usul benimsemeleri gibi biz de dostlarımıza karşı bir davranış veya hal ortaya koyabiliriz.
Evet, çatışmanın kavga etmenin hırgür çıkarmanın aramızdaki çekim gücünü sıfıra indirdiğini dolaysıyla sözlerimiz tesirsiz hale getirdiğini Kur’an-ı Kerim söylüyor: “Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.”(Enfal, 46)
“Tarihte akıllı davranan büyüklerimizin Müslümanlarla, din kardeşleriyle karşı karşıya gelmemeye özen gösterdiklerini görürüz. Ertuğrul Gazi'nin idareciliğindeki Kayı Boyu’nun göç ederek Batı'daki bu uç noktayı yerleşim birimi olarak seçmelerindeki en büyük iki etkene dayandığını görürüz. Birincisi Osmanlının beylik olarak yerleştiği coğrafya tahripkâr Moğol tesir ve baskısından uzak bir yerdir. İkincisi belki daha önemlisi Kayı Boyu’nun yerleştiği bu topraklar, Anadolu beyliklerinin dışında olup Bizans'a komşu olması hasebiyle de siyasi ve mezhep çatışma ve kardeş kavgalarından uzaktır. Yani Osmanlıların kurulmasında ve hızlıca büyümesinde kardeşleriyle siyasi kavga ortamının dışında kalmaları önemli bir etken olmuştur.
"Anadolu’da kurulan bu beylikler arasında, bilhassa Karaman Oğulları ve Germeyen Oğulları büyük bir nüfuza sahipti. Böyle olmakla beraber, yeni bir siyasi gelişme için en elverişli ve sakin yerler batı uç bölgeleri idi. Moğol tesir ve baskısından uzak kalan bu bölgelere büyük nüfus kitlesi yanında, Muhtelif meslek zümrelere mensup olanlar da göç ederek dini ve siyasi faaliyetlerine daha serbestçe devam etmekte idiler. Bunlar arasında Ahilik teşkilatına mensup olanlar ile Alp veya Alperen, Abdal ve Baba ünvanı ile bilinenler önemli bir mevkie sahiptir." (Büyük İslam Tarihi 10. cildin. 134)
Bu yerinde bir tespittir. Çünkü Alman İmparatorluğu’nun kurucusu Bismarck da aynı gerekçelerle Amerika Birleşik Devletleri'ni çok şanslı olarak görürdü. Çünkü Amerikalıların iki tarafı denizlerle çevrili diğer taraflarındaki sınır komşuları ise gayet fakir ve zayıf devletlerdir. Bu sebeple yakın coğrafyalarında düşmanları zayıf olan Amerikalılar, önce iç barışı temin ettikten sonra hızla büyüyüp dünyanın bir numaralı devleti haline geldiler.
Evet, dışarda düşmanlık besleyen güçlü komşular ve içerdeki kavgalar bir topluluğun veya bir milletin büyüyüp gelişmesini baskılar. Bu nedenle Hizmet Hareketi Türkiye'de cemaat mezhep ve tarikatlarla bir ve beraber olamasa da onların hizmet alanlarına girerek karşı karşıya gelmemeye dikkat etmiştir. Daha çok kolejler üzerinden diyalog faaliyetlerinde bulunarak aslında diğer cemaat ve tarikatların alanlarına dokunmadı. Kuran kursları ve medrese faaliyetlerini hep sınırlı tuttu. Fakat bu civanmertliği günümüzün cemaat ve tarikatları ne kadar anladı bilinmez fakat bu saygılı tutum neticesinde de Allah bu hareketin önünü açtıkça açtı.
Önümüzün ve bahtımızın açılmasını istiyorsak içimizdeki kardeşlerimize mürüvvetle; dışımızdaki düşmanlarımıza karşı da müdaratla muamele etmeli ve herkese karşı saygılı olmalıyız.