İSTANBUL (CİHAN)- Gazeteci Mehmet Baransu'nun tutuklanmasına bir tepki de, attığı tweet sebebiyle yargılanan Gazeteci Sedef Kabaş'tan geldi.
Aktifhaber.com'a konuşan Sedef Kabaş, Mehmet Baransu'nun tutuklanmasının tek sebebinin gazetecilikle ilgili yaptığı bir fiiliyat olduğunu, gazetecinin haberine ilişkin bir hatası varsa bunun cezasını hükümetin kesemeyeceğini kaydetti.
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın tutuklanmasının sabahtan akşama kadar bütün gazetelerde yer alması gerektiğini dile getiren Sedef Kabaş, bugün de aynı şeyin Mehmet Baransu için geçerli olduğunu belirtti.
İşte Sedef Kabaş'ın açıklamaları;
'BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SADECE BİZİM DÜŞÜNCELERİMİZİ YAZAN GAZETECİLERİN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN İBARET SANIYORUZ'
"Ben şöyle görüyorum genel olarak baktığımız zaman bir insanın gazeteci olup olmadığından ziyade, kimin gazetecisi olup olmadığına bakarak haber yapıyorlar ya da yapmıyorlar. Hep söylediğim şey, biz tarafsız, nesnel gazeteci istemiyoruz. Biz hep bizim düşüncelerimizi yazan, bizim görüşümüzü onaylayan, bizden taraf olan gazeteciler istiyoruz, onları gazeteciden sayıyoruz, onları akredite ediyoruz, onları uçağımıza alıyoruz, onlara demeç veriyoruz, onların programlarına çıkıyoruz, onların haberlerini yapıyoruz, onlara destek veriyoruz. Ve biz basın özgürlüğünü de sadece bizim düşüncelerimizi yazan, bizim düşüncelerimizi yayınlayan gazetecilerin özgürlüğünden ibaret sanıyoruz. Oysa senin aleyhinde yazan, seni eleştiren insanların da gazeteci kimliğine saygı duymak durumundayız. Bu birincisi.
'GAZETECİNİN CEZASINI HÜKÜMET KESEMEZ'
İkincisi de, ben Mehmet Baransu'yu şahsen tanımam, etmem, o sürece de çok hakim değilim ama nihayetinde bir gazeteci. Ve bugün tutuklanıp, elleri kelepçelenerek bir hücrede tutulmasının tek nedeni gazetecilikle ilgili yaptığı bir fiiliyat. Bunun kabul edilebilir hiçbir tarafı yok. Gazeteci neyle yükümlü, doğru haber vermekle yükümlü mü, evet. Haber kaynaklarını kontrol etmekle yükümlü mü, evet. Farklı bakış açılarını yazmakla yükümlü mü, evet. Bunu yapmadığı taktirde, tamam yalan haber yapabilir, taraflı haber yapabilir, objektiflikten uzaklaşabilir, ama bunun cezasını hükümet kesemez. Öyle bir şey yok.
'HUKUKSUZLUĞU YARGILARKEN HUKUKSUZLUK YAPAMAZSIN'
Balyoz Davasıyla ilgili belgelerde sahtecilik tespit edildiği zaman, başta Mehmet Baransu, Ahmet Altan ve Taraf Gazetesi'nin bunları da yazması lazımdı. Şu var; darbe girişimi diye bir iddia var. Darbe bir hukuksuzluk. Ama hukuksuzluğu yargılarken hukuksuzluk yapamazsın. Hukuku tesis etmek için herhangi bir şekilde hukukun dışına çıkamazsın. Bunu yaptılar, bir benzerini de şimdi yapıyorlar. Şu anda Baransu'ya insanların olması gereken tepkiyi vermemesinin en temel nedeni zamanında tarafsızlığını korumaması konusundaki endişeler, tek taraflı davranması ve belgeler sahte mi, değil mi diye kontrol etmemesi. Bu tabi sadece Mehmet Baransu için değil, Ahmet Altan ve bütün Taraf Gazetesi için yapılan suçlamalar. Taraf olmamak lazım, diyelim ki yanlış bir haber yaptın, yeni bilgiler geldi, bazı belgelerde sahtecilik tespit edildi. Bunu da o gazetede haber yaptığın sürece sen doğru yoldasın. Bunu görmezden geliyorsan yanlış.
'MEHMET BARANSU'YA YAPILAN BİR HAD BİLDİRME, CEZALANDIRMA'
Mehmet Baransu'nun olayına dönecek olursak bunlardan dolayı hapiste değil şu anda. Gizli bir belgesi vardı. E peki gizli bir belge vardı da 5 sene önce bu belgeler savcıya tespit edilmemiş miydi, edilmişti. O zaman gizli değildi de, ya da gizliliği tespit edilmemişti de 5 yıl sonra mı tespit edilmişti. Bu belgeden hareketle bir cezalandırma aslında. Bir had bildirme, bir cezalandırma. Kaldı ki vahim bir şey var; İçişleri Bakanımız, 'Kırın kapıyı, girin. Yasa gerekiyorsa biz yasayı da çıkartırız.' Böyle bir söylem ve aradan birkaç ay geçiyor Mehmet Baransu'nun kapısından girilip 10 saat evi taranıyor. Bu adam kaçmıyor, bu adam gazeteciliğin dışında bir şey yapmıyor. Mehmet Baransu'nun gazeteciliğinin ne kadar etik bir gazetecilik olduğunu tartışırız. Ama bunun hapse girmesi anlamına girmez. Bu ikisi çok farklı.
'O BELGENİN GİZLİLİĞİNİ KORUMAK GAZETECİNİN GÖREVİ DEĞİL'
Ben nesnel gazeteciliğe çok inanan bir insanım. Ben Mehmet Baransu'yla karşı karşıya gelirim, iki meslektaş olarak bunu tartışırız. Bu başka bir şey. Ama bir gazetecinin sadece bir belgeden hareketle, gizli olduğu iddia edilen bir belgeden ötürü ki, o belgenin gizliliğini koruyup korumamakta hakikaten gazetecinin sorumluluğu değil. Bu nedenden ötürü şu anda hapiste olması... Bir kere soruşturma olması lazım soruşturma yok, tutuksuz yargılanması lazım, tutuksuz yargılanma yok. Tutuklanıyor, eline kelepçe takılıyor ve şuanda hapiste, bir hücrede. Bunların hepsi, bir had bildirme, hepsi bir cezalandırma, hepsi bir gözdağı verme, hepsi gazeteci özgürlüğünü yok sayma, hepsi basını yok sayma... Bunların hiç kabul edilir bir yanı yok. Dolayısıyla bence basına düşen görev de, benim gazetecim mi, onun gazetecisi mi, o tarafın gazetecisi mi, başka tarafın gazetecisi demeden, kimin gazetecisi olup olmadığına bakmadan, basın özgürlüğünün haklarını savunması.
'HİDAYET KARACA İÇİN GAZETELER SABAHTAN AKŞAMA KADAR KARACA'YI YAZMALI DEMİŞTİM, ŞİMDİ AYNISINI MEHMET BARANSU İÇİN SÖYLÜYORUM'
Ben Hidayet Karaca'yı tanımıyorum. İnanın bu olaylardan sonra kim olduğunu öğrendim, hiç tanışıklığım yok. Ama ben yine size söyledim, bütün gazetelerin sabahtan akşama kadar Hidayet Karaca'yı yazması gerektiğini. Aynı şeyi Mehmet Baransu için söylüyorum. Aynı şeyi zamanında Tuncay Özkan için de yapmaları gerekirdi ki, ben Tuncay Özkan'ı şahsi olarak tanıyorum. Kesinlikle de bir sempatim yok kendisine, yaşadığım bazı şeylerden ötürü. Sempati duymadığım, yaptığı haberlere de çok inanmadığım bir insan olmakla beraber Tuncay Özkan'ın da yazılması gerektiğini söyledim zamanında. Hiçbir gazetecinin gazetecilik faaliyetlerinden dolayı, hapsedilmesi kabul edilebilir bir şey değil. Bu bizim tümüyle bir 3. Dünya ülkesi olduğumuzun çok net göstergesi. Tartışmasız böyle.
'HERKESİN PUSULASI EVRENSEL DOĞRULAR OLACAK'
Ben tek başıma da kalsam muhalefet yapmaya devam edeceğim. Bu insanın kendisiyle ilgili bir şey. Ben şu an tek başıma muhalefet yapıyorum. Benim bir logom var mı arkamda, bir televizyon, gazete, holding, camia, cemaat, partim var mı, yok. Herkes önce kendisine inanacak ve pusulası da evrensel doğrular olacak." CİHAN