Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Kürt meselesinde şiddete başvurarak çözüme ulaşmanın mümkün olmadığını söyledi. 'Hendek kazılırsa devlet bir şey olmamış gibi davranamaz' diyen Şenatalar, Gömülen silahlara ve hendeklere göz yumanların yargılanabileceğini ifade etti.
Özgür Düşünce gazetesinden Hüseyin Keleş'e konuşan Prof. Dr. Burhan Şenatalar, akademisyenler bildirisi, başkanlık, YÖK, gazetecilere baskı ve Suriye politikası konusunda önemli tespitlerde bulundu.
Burhan Şenatalar'ın değerlendirmeleri şöyle;
- Gözaltı ve soruşturmaların devam etmesi açısından akademisyenlerin bildirisiyle başlamak istiyorum. Nasıl okuyorsunuz bu süreci?
Bildiri bana da geldi ama imzalamadım. Vurgularını doğru bulmadım. Kürt meselesinde şiddete başvurarak çözüme ulaşmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Güneydoğu'nun belli yerlerinde açılan hendekler, kurulan barikatlar herhangi bir devletin hiçbir şey olmamış gibi davranabileceği bir şey değil. Hükümet de barış sürecini tamamen kendisi götürmeye çalıştığı için sandı ki 'bir süre sessiz durursak bu iş hallolur.' Bu politika tamamen başarısız oldu. Öyle bir yere geldik ki, çatışma iki tarafın da yapmak zorunda olduğu bir şey hâline geldi. Bir taraf o kadar hendek kazmış, silahlarını biriktirmiş; öbür tarafın bunu kabul etme imkânı yok.
- 'Hendek kazılırsa devlet hiçbir şey olmamış gibi davranamaz' dediniz. Hükümet 'Stoklanan silahları gördük ama sürece zarar görmesin diye sustuk' dedi?
İki sene boyunca bir anlayış gösterildi, görmezden gelindi. Gelinen noktada o anlayışı gösteremeyeceğini fark etti. Böyle bir anlayış doğru mu? Hukuken doğru değil tabii. Siyaseten de doğru olmadığı zaten açıkça görüldü. Ben bir yere cephanelik yapmışım, silahı yığıyorum. Bunun göz yumulacak bir tarafı yok. Bugünkü mevzuata göre bu göz yummayla ilgili bir yargılama yapılabilir mi? Yapılabilir. En basit konularda bile görevi ihmal deniyor. Cumhurbaşkanı her şeyi kendi kontrol etmek istediği için muhalefet partisiyle de bu konuyla ilgili bir paylaşımda bulunmadı.
EVLERE BASKIN KABUL EDİLEMEZ
- Bildiriye dönersek... Sizin değerlendirmeniz nedir?
Bir defa bu tabloda barış için yapılacak bir müdahalenin tabloyu oldukça objektif değerlendirmesi lazım. Hükümet tarafını da silahlı mücadele yürüten tarafı da eleştirmesi lazım. Bildiri tek taraflı. Böyle olursa ikna edici olmaz. Hükümet de bunu bildiği için imzalayanlara karşı saldırı başlattı. Peki, bildiri ifade özgürlüğü sınırları içerisinde mi; ifade özgürlüğü içerisinde değerlendireceksek hükümetin ve yargının davranışı hukuk içinde mi? Uluslararası insan hakları belgelerine baktığınız zaman bu bildiri ifade özgürlüğüne giriyor. Bu konuda kriterler açık: Bildiride şiddete açık çağrı yok. İkinci olarak, bildirinin ana amacı müzakere sürecine dönülmesi. Dolayısıyla bu iki kritere göre bildiri ifade özgürlüğü sınırları içerisinde. İfade özgürlüğünü aşmış olsaydı? Aşsaydı bile sonuçta bu kişiler akademisyendir, dava açılacaksa açılır. Yani evlere baskın, gözaltı hiçbir şekilde kabul edilemez. Bunlar hukuki değil. Bunun yanında üniversitelerin bu akademisyenleri hemen işten çıkarma yoluna gitmeleri de hukuka aykırı. Çünkü üniversitelerle ilgili disiplin yönetmeliği konusu şu anda boşlukta. Anayasa Mahkemesi, 9 ay içinde disiplin mevzuatını yeniden düzenleyin demiş. Ama yapılamamış, boşluk var.
CUMHURBAŞKANI ÇATIŞMACI
- Bu süreçte Cumhurbaşkanı'nın tavrını nasıl buldunuz?
Cumhurbaşkanı çok ağır bir dil kullandı. "Hain, alçak" dedi. Bu gibi kelimeler o kadar kolay kullanılmamalı. Cumhurbaşkanı zaten aylardır uzlaşmaya çok kapalı bir dil kullanıyor, çatışmacı bir dil kullanıyor. Yargıya ve YÖK'e müdahalede bulundu.
AMAÇ YARGISAL SORUNU ÖNLEME
- Cumhurbaşkanı'nın açıklaması sonrası Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) akademisyenlerle ilgili soruşturma başlattı. Böyle bir açıklama olmasaydı size göre yine benzer bir süreç başlar mıydı?
Bunu tahmin için YÖK'ün konuya nasıl baktığını bilmemiz gerekir. Ama şunu söyleyebiliriz: Başlamayabilirdi. YÖK'ün de üniversitelere yazdığı yazı da zaten, 'Şu kanunun şu maddesine göre' bir yazı değil. Genel bir yazı. YÖK, aslında iktidarın ve YÖK'ün başındaki kadroların bakış açısına ve tercihine göre davranabilecek bir yapıya sahip. YÖK'ün başında başka bir yönetim olsaydı farklı davranabilirdi. Cumhurbaşkanı başka bir kişi olsaydı zaten YÖK'e böyle bir talimat vermezdi.
AYM VE AİHM'DE KAZANIRLAR
- Talimatın hukuki karşılığı nedir?
Hukuken doğru olmadığı gibi siyaseten de doğru değil. Başbakan ile Cumhurbaşkanı'nın frekansları da farklı. Başbakan daha dikkatli konuşuyor. Biraz daha akademik dünyayı hissedebiliyor. Üniversiteler ceza verirse ne olur? Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı olduğu için, büyük ihtimalle akademisyenler kazanır. AİHM'e giderlerse, büyük ihtimalle orada da kazanırlar.
BİLDİRİ, GEZİ'DEKİ OLAYA BENZEDİ
- Akademisyenlere yönelik gözaltılardan sonra bildiriye destek arttı... Bildirideki olay Gezi'dekine benzedi. Gezi'ye neden büyük destek geldi?
Oraya sabahın köründe girip insanların üzerine yürüyünce toplum isyan etti. Destek bildirinin içeriğiyle ilgili değildi, imza atan kişilere yapılanlara karşıydı. İş dünyası da rahatsız. Haziran ile Kasım arasında 5 milyon oy kaydı AKP'ye. Bu nda belirsizlik, istikrarsızlık korkusu vardı. Bugün o 5 milyona anket yapıp "İstikrarsızlık giderildi mi" diye sorsanız, yüzde kaçı evet diyecek merak ediyorum. Türkiye, Kasım öncesinden istikrarlı değil. Daha gergin, tedirgin. 'Cumhurbaşkanı her şeyi kontrol etmek istiyor' dediniz. Bunu resmileştirmek için mi başkanlık sistemini istiyor? Tabii tabii. Zaten şu an sistemimizdeki Cumhurbaşkanı anlayışı ile görev yapmıyor, sürekli zorluyor. Gül'ün ayrılması ve AKP kongresinin yapılmasından sonra sistemin ruhunu, lafzını zorluyor. Hem kendi politikalarını daha rahat uygulamak için hem de yarın ortaya çıkabilecek yargısal sorunları önlemek için Başkanlık sistemini istiyor.
BAŞKANLIK ÇARE OLMAZ
- Peki istenilen sistem bize uygun mu?
Lise sonda ABD'de okudum. 50 senedir ABD başkanları ve sistemi hakkında fikir sahibiyim. Sistem ABD'de başarılı ama ABD kurulurken yapılan anayasa esas ve büyük bölümüyle devam ediyor. Başkanlık sisteminin Türkiye'nin hiçbir problemine çare olacağını düşünmüyorum. Yeni sorunlar oluşturacaktır. Bu sistem beyin göçünü tetikler mi? Kesinlikle tetikler. Çevremden duyuyorum. Özellikle ufak çocuğu olan akademisyenler, 'Şuraya gitmeyi düşünüyorum' diyor. Genel ortamdan rahatsızlar. Yetiştirdiği çocuğunun geleceğinden de.
YÖK, SİYASETE MÜDAHİL OLMASIN
- Bir dönem YÖK üyesi olsanız da, YÖK'e karşı çıkmanızla bilinirsiniz. Karşı çıktığınız sistemle şu andaki uygulama arasında farklar var mı?
O dönem epey çabamız oldu. YÖK esas itibarıyla aynı. Siyasi konulara böyle müdahil olmamalı. Bildiriyle ilgili diyebilmeli ki "Hukukçulara inceleteceğiz." O kadar hızlı müdahil oldu ki, ifade özgürlüğü konusunda yeterli araştırma yaptırdığını düşünmüyorum.
BANK ASYA VE GAZETELERE YAPILANLAR SİYASİ PROJE
- Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yiğit Bulut, İş Bankası'na el konulmasını istedi. Bank Asya'ya yapılanlar da ortada. Tablo nasıl okunmalı?
İş Bankası için kullanılan ifadeler son derece yanlış. Piyasadaki istikrasızlık artar. 'İş Bankası'na el konsun, çünkü CHP'nin hissesi var.' Oradan bir kuruş almıyor CHP. Orayla oynamanın finans sektörüne getirebileceği hiçbir hayırlı sonuç yok. Bank Asya, Zaman Gazetesi veya şu gazete bu gazete... Bunlarla ilgili hukuki işlemler yapılabilir mi? Herkes için yapılabilir. Ama burada bir siyasi hesaplaşma olmadığına ikna olmamız lazım. Şirketlere, gazetelere, televizyonlara yönelik atılan adımların hukuki gerekçelere dayandığına ikna olmuş değilim. Siyasi bir projenin bir parçası. Bu da çok yanlış.
2016'YA UYMAYAN BİR MEDYA BASKISI VAR
- Türkiye'nin en fazla tartışılan konusu şu anda medyanın hâli ve birtakım baskılar. Neler söylemek istersiniz?
Sevdiğim yazarların çoğu şu anda yazamıyor. Okuma ve bilgilenme hakkımı kullanamıyorum. Bazı insanlar işini kaybediyor, gelirini kaybediyor; onlar için de çok üzülüyorum, çok yanlış buluyorum ve eleştiriyorum. Bu, okur olarak benimle ilgili de kötü bir durum. Bazı yazarların yazılarını okuyamamaktan şikayetçiyim ve hükümetin böyle bir hakkı olamaz. Yoğun bir propaganda var. 2016 dünyasına, demokrasi kriterlerine uymayan bir medya baskısı var.
HUKUKSUZLUĞUN HESABI KISA SÜREDE SORULUR
- Can Dündar ve Erdem Gül'e müebbet isteniyor?
Garip bir iddianame. Bunlara dayanılarak itham ve istenen cezanın anlaşılması mümkün değil. Herkes şunu bilmeli: Günümüzde hayat hızlı akıyor. 12 Eylül'ü yapanlardan hesap sorulması için 30 yıl geçmiş olabilir. Ama bugün yapılan hukuk dışı işlerden çok daha kısa sürede hesap sorulabilir.
SURİYE POLİTİKASI DERS KİTAPLARINA GEÇECEK BİR BAŞARISIZLIK ÖYKÜSÜ
- Dış politikada ana gündem Suriye. Gelinen noktada hangi konumdayız?
Suriye ile ilgili politika karaya oturmuş durumda. Türkiye'ye pahalıya mal oldu. 'Birkaç hafta içinde Şam'da cuma namazı kılacağız' derken, 2,5 milyon insan Türkiye'ye gelmiş, sokaklarda dilencilik yapıyor. Ders kitaplarına geçecek bir başarısızlık öyküsü. Türkiye'nin şu anda dış dünyada itibarı 10 yıl öncesine göre daha zayıf. Etki gücü düşük. Hükümetin Ortadoğu ile alakalı birtakım hevesleri nedeniyle geldik. Yanlış tespitlerle yola çıkıldı. Arkasında yanlış hırslar var. Bugün Türkiye'nin iç ve dış sorunları iç içe geçmiş. Bu durumdan çıkış çok kolay da değil. Bence çıkışın pusulası hukukun üstünlüğü, özgürlük ve katılımcı demokrasi kavramlarındadır.
CİHAN