Adem Yavuz Arslan - Tr724.com
Son bir kaç gündür Amerikan medyası Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı kaynaklı Türkiye haberleri ile dolu.
Beyaz Saray ve Dışişleri’ni takip eden uzman gazeteciler Türkiye ile ABD arasında süren müzakerelere dair ‘birinci elden’ bilgiler paylaşıyorlar.
CNN’den New York Times’a, Washington Post’tan WSJ’a tüm haberlerin ortak noktası şu; “Erdoğan ile Trump arasında varılan mutabakat Erdoğan’ın Halk Bankası ısrarları nedeniyle bozuldu.”
Yani mesele ‘papaz’ değil.
Daha önce bu köşede ‘Papaz değil Erdoğan krizi’ başlığı ile Türkiye ile ABD arasında süren gerilimin gerçek nedenini yazdığım için Tr724.com okurları ABD medyasında çıkan detaylara aşina sayılır.
Özetle bütün mesele şöyle; Erdoğan, rahip Brunson’u rehin alarak ABD’de sürmekte olan Halkbank soruşturmasından kurtulmak istiyor.
Erdoğan’ın korkusu Halkbank’ın milyar dolarlık cezalar alması değil.
Erdoğan gibi bir siyasetçinin bir kamu bankasına kesilecek cezayı maniple etmesi hatta siyaseten lehine kullanması çocuk oyuncağıdır.
Cumhurbaşkanının temel korkusu kendisi ve ‘birinci halkası’.
Zira Halkbank soruşturması iki farklı kanaldan devam ediyor. Birincisi ABD Hazine Bakanlığı ki, İran ambargosunun delinmesi ile ilgili cezayı verecek olan makam burası.
Ancak Erdoğan ve AKP’nin korktuğu asıl soruşturma New York Güney Bölge Savcılığı’nda.
Söz konusu savcılık örgütlü mali suçlar konusunda uzman. Üstelik Zarrab ellerinde.
Zaten Zarrab’ı yakalayıp Atilla’yı mahkeme önüne çıkartan da burasıydı. Erdoğan rahip Brunson’u kullanıp bu soruşturmadan kurtulmaya çalışıyor.
Erdoğan’ın çabaları içine düştüğü bataklığın boyutunu da göstermeye yetiyor. Sonuçta Amerikan başkanı da olsanız, bir savcılıkta süren soruşturmaya müdahale edemiyorsunuz. Nitekim söz konusu savcılık Trump’ın avukatını tutuklayan kurum.
ABD PAZARLIK DEFTERİNİ KAPATTI
Beklenen oldu ve Türkiye ile ABD arasındaki kriz kördüğüm haline geldi.
ABD Başkanı Trump son günlerde keskin açıklamalar yaparak pazarlık bahsini kapattı.
ABD’ye göre Brunson ve diğer tutuklular serbest kalmadan Türkiye ile bir pazarlık yapılmayacak. Gelinen nokta Türkiye için ‘Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak’ gibi.
Brunson’un serbest kalması karşılığı Hakan Atilla’nın Türkiye’ye gönderilmesi, Halkbank’a kesilecek para cezasının ‘makul sınırlar içinde kalması’ zaten cepteydi.
Artık o da yok.
Yani Türkiye rahip Brunson’ı gönderse bile karşılığında alacağı bir şey olmayacak.
BAYRAĞA VE EZANA SALDIRI İSE…
Erdoğan ise bekleneni yapıp olayı ‘vatan millet sakarya’ söylemine hapsetti. Bu konuda ki mahareti malum.
Emrinde ki sınırsız imkana ve ahlaksızca yalan söyleme yeteneğine sahip Havuz medyasıyla kitleleri ABD karşıtlığında topladı. Hatta muhalefet partileri bile mahalle baskısına teslim oldular.
Hep söylüyorum, Erdoğan gibi ilkesi olmayan bir siyasetçi, hiçbir ahlaki kaygısı olmayan medya gücü ile bu millete istediği her şeyi yutturabilir.
Burada da aynısı oldu.
Bir din adamını rehin alıp pazarlık yapmaya çalışan kendisi ama ABD ‘vatandaşlarımızı serbest bırakın yoksa yaptırım uygulayacağız’ deyince iş ‘ezana ve bayrağa saldırı’ oldu!
Bir sonra ki aşamada ekonomik yaptırımları Haçlı Seferi olarak da tanımlayabilir. Hatta olay ‘İslamın savunulması’na kadar götürülebilir.
Çünkü onu engelleyecek bir ahlaki ya da etik kaygısı yok.
Peki Türkiye’nin muhatap olduğu yaptırımlar ‘ezana ve bayrağa saldırı mı?’ Türkiye gerçekten bir operasyona mı muhatap?
Bu aşamada gelin biraz geriye gidip New York’ta ki Zarrab duruşmalarına bakalım.
Çünkü nasıl bütün yollar Roma’ya çıkıyorsa Erdoğan için her şey Zarrab’a çıkıyor. Bugün ülke olarak yaşadığımız krizin kaynağı da Zarrab.
Daha doğrusu Erdoğan ve kabinesinin Zarrab’ın önüne yatması.
TR724.COM arşivinde sayısız Zarrab yazısı var. Hem benim, hem de Ahmet Dönmez’in yazılarından olayı bütün boyutları ile görebilirsiniz.
O yüzden uzun uzun anlatmayacağım.
SUÇLAR ERDOĞAN’IN MI YOKSA TÜRKİYE’NİN Mİ ?
Zarrab dosyasını Türkiye’de ilk duyan gazetecilerden birisiyim. Son 5 yılda mesaimin önemli bir kısmını bu dava meşgul etti.
New York’ta ki duruşmaları başından sonuna kadar, hiç bir şeyi atlamadan izledim.
Hiç kusura bakmasınlar, ortada milli bir dava filan yok.
Aksine Erdoğan’dan bakanlarına, bürokratlarından medyasına bir suç örgütünün afişe olması var.
O yüzden Erdoğan ve bakanlarının işlediği suçlar neden Türkiye’nin suçu olsun?
Rüşveti alanların, ceplerini dolduranların hesap verecek olması neden Türk bayrağına ve ezana saldırı olsun?
RÜŞVETİ YİYEN FATURAYI ÖDESİN!
Herkesin anlayabileceği şekilde sormaya devam edelim;
Zarrab itirafçı olmuş mudur?
Olmuştur.
Verdiği tüm rüşvetleri belgeleri ile birlikte mahkemeye sunmuş mudur?
Sunmuştur.
Zafer Çağlayan’dan Egemen Bağış’a, Muammer Güler’den Süleyman Aslan’a verilen rüşvetler belgelenmiş midir?
Evet belgelenmiştir?
Erdoğan’ın ‘hayırsever bir işadamı’ diye tanımladığı Zarrab’ın ‘uyuşturucudan fuhşa aracılık etmeye, sahtecilikten tecavüze’ tam bir suç makinesi olduğu ortaya çıkmış mıdır ?
Evet çıkmıştır.
Hatta Zarrab rüşvet işinde o kadar uzmanlaşmış ki, ABD’de kaldığı cezaevinde gardiyana rüşvet verip koğuşuna içki ve kadın temin edecek kadar ileri gitmiştir.
Erdoğan’ın ‘hayırsever bir işadamı’ dediği Zarrab bu mudur?
Evet budur.
Peki İran ambargosu delinmiş midir?
Delinmiştir.
İran delinen ambargo ile elde ettiği paraları bir takım illegal işlerde kullanmış mıdır ?
Evet kullanmıştır!
Peki Erdoğan ve bakanları yaptıkları işin suç olduğunu biliyor muydu?
Evet biliyordu.
Mahkeme salonunda dinlediğimiz telefon tapelerinden, yazışmalardan gördük ki hepside işledikleri suçun farkındaydılar.
Ülkenin istihbarat kurumu Erdoğan’ı Zarrab ile olan işleri nedeniyle uyarmış mıdır?
Evet uyarmıştır.!
Erdoğan ve kabinesinin Zarrab’ın önüne yatması ABD’nin de dikkatini çekmiş ve ‘yapmayın başınız derde girer’ demiş fakat Türkiye kulağını tıkamış mıdır ?
Evet aynen öyle olmuştur !
İran ambargosu sırasında Türkiye’ye imtiyaz tanınmış, Türk sanayicisinin, çifçisinin İran’a mal satmasının önü açılmış, fakat Erdoğan ve bakanları hayali ihracatlar yaparak kendi ceplerini doldurmuş mudur? İran’a yapıldığı söylenen ihracatlar kağıt üzerinde mi kalmıştır?
Evet kalmıştır!
Peki Zarrab ve Halk Bankası etrafında dönen vergi kaçakçılığı, kara para aklama, kamu bankasını dolandırma, sahte evrak ve hayali ticaretten Erdoğan’ın haberi var mıdır?
Vardır!
Erdoğan bütün bunları yapan Reza’ya ölümüne sahip çıkmış, ABD’ye nota üstüne nota vermis, Zarrab uğruna tüm Türk polis ve yargı teşkilatını dağıtıp binlerce insanı tutuklamış mıdır?
Evet yapmıştır!
Peki Türk polisi ve yargısı Zarrab ve beraberindeki suç örgütünü tespit etmiş, şüpheye mahal vermeyecek şekilde her şeyi delillendirmiş, fakat Erdoğan’ın müdahalesi ile yargılama yapılamamış mıdır?
Evet aynen öyle olmuştur. ‘Hırsızı yakalayan’ polisler ve savcılar tutuklanmıştır.
NE BU DAVA MİLLİ NEDE EZANA BAYRAĞA SALDIRI VAR
Uzun lafın kısası, ne Erdoğan’ın uğruna ülkeyi yaktığı Zarrab milli ne de bu dava.
Dolayısıyla Erdoğan ve yakın halkasının işlediği suçlar, aldıkları rüşvetler nedeniyle açılan soruşturmalar da Türkiye’ye karşı açılmış değil.
Dün güle oynaya Zarrab’ın önüne yatanlar, çantalar dolusu rüşvet alanlar, kamu imkanlarını peşkeş çekenler şimdi çıkmış ‘bu bayrağımıza, ezana yapılan bir saldırıdır’ diyor.
Kimse kusura bakmasın.
Ne Zarrab milliydi ne de rüşvet olarak dönen milyonlar milli paraydı. Sanık sandalyesinde oturan da Türkiye Cumhuriyeti değil.
O yüzden bugün karşı karşıya kalınan yaptırımlar da ‘ezana ve bayrağa bir saldırı’ değil.
Ayrıca ‘bayrağa saldırı’ nasıl olur biliyor musunuz?
Zarrab soytarısını ‘milli kahraman’ gibi Türk bayrağının önüne oturtup, milletin gözünün içine baka baka yalan söyletmekle olur. Ahlaksız bir rüşvetçiyi ‘hayırsever iş adamı’ diye tanıtıp ülkenin itibarını beş paralık etmekle olur.
Onu da kimin yaptığı malum !