Safvet Senih / samanyoluhaber.com
HİZMET HEP PARLIYOR… BİLHASSA KARANLIKLARDA…
Kastamonu Lahikasında Üstad Hazretleri diyor ki:
“Hadsiz şükür ve hamdü senâ olsun ki, Risale-i Nur, gittikçe, parlak, harika fütuhat-ı imâniye yapar. Kendi kendine inşaallah her görenin kalbinde yerleşir, muannitleri susturur. Bir hıfz-ı gaybî altında düşmanları şaşırtmış, kör gözleri onu görmüyor, izini bulamadıkları halde, parlak faaliyetini müşahede ediyorlar. Bu vakit pek ziyade ihtiyat lâzım.”
Suçsuz ve sebepsiz olarak Bakanlar Kurulu Kararı ile Kastamonu’ya sürüldükten sonra yazdığı mektupta ise:
“Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim ve Hizmet-i Kur’aniye ve imaniyede ihlaslı, kuvvetli ve şanlı arkadaşlarım… Cenab-ı Hakka hadsiz şükür ve hamd ederim ki, İHTİYARLAR RİSALESİNDEKİ ümidimi ve MÜDAFAAT RİSALESİNDEKİ iddiamı, sizinle tasdik ettirdi. Evet, ‘Ezelden ebede bütün zerreler adedince Allah’a hamd olsun.’ Sizinle, otuz bine mukabil gelen, otuz ABDURRAHMAN’ı, belki yüz otuz Abdurrahman’ı, belki bin yüz otuz Abdurrahman’ı Risale-i Nur’a ihsan etti…”
“Eski zamandan beri hiçbir CEMAAT, Risale-i Nur’un talebeleri kadar HAK ve HAKİKAT Mesleğinde pek çok iş görmekle beraber, pek az zahmetle kurtulmamışlar. Bizim HİZMETİMİZİN ONDAN BİRİNİ YAPANLAR, ZAHMETİMİZİN ON MİSLİNİ ÇEKMİŞLER. Demek biz, daima ‘Şükür ve elhamdülillah’ dedirten bir haldeyiz.”
“Risale-i Nur, kökleşiyor. İnşaallah, onu hiçbir şey koparamayacak, ensâl-i âtiyede de devam edip gidecek.”
“Maddi bir kışta, güzel çiçeklerin açılmasıyla bir hârika kudret olduğu gibi, bu asrın mânevî ve dehşetli kışında, Sav köyü, yani Sav ağacı binlerce güzel çiçekler ve Cennet meyveleri açması ve Isparta memleket bahçesi, binlerce Gül-ü Muhammedî (S.A.S.) çiçekler hem de her bir çiçekte yüz parça yaprak açması, elbette harika bir rahmet mucizesi ve bu memlekete harika, İlahî inayet kerameti ve Risale-i Nur talebelerine harikulâde bir ikrâm-ı İlahîdir diye itikad, Cenab-ı Hakka hadsiz şükür ederiz.”
Üstad Hazretleri Emirdağ Lâhikasında bir mektubunda şöyle diyor:
“Size bütün ruh u canımızla müjde veriyoruz ki; Nurculardaki tam ihlas ve hakiki sadakat ve sarsılmaz tesanüd vesilesiyle başımıza gelen bütün musibetler, hizmet-i imaniyemiz noktasında büyük nimetlere çevrilmiş ve perde altında hatır ve hayale gelmeyen Nur’un fütuhatları oluyor. Mesela, Isparta’dan buraya yani İstanbul’a mahkemeye gelmekliğim için yüz banknot, otomobile mecburiyetle verildi. Sizi temin ediyorum ki; yalnız bu meselede ve yalnız Rehber’e ait ve yalnız benim şahsıma ait meydana gelen ve gelmeye başlayan netice-i hizmete iki bin banknot verseydim yine ucuz sayacaktım. Umuma ait neticeleri de buna kıyas edilsin.”
O zor şartlarda meydana gelen gelişmenin ne kadar önemli olduğunu anlamak için Bediüzzaman Hazretlerinin 1936’da Eskişehir Hapisanesinde yazdığı Birinci Şua’nın 28. Âyetin işaretinde söylediği sözlere dikkatle bakmamız ve o günkü Avrupa devletlerinin Osmanlıya ait planlarıyla ne yapmak istediklerini anlamamız lazım: “Müthiş suikast planına karşı Türkiye hamiyet perverlerinin HÜRRİYETİ 1324’te (1907) ilan etmeleriyle o plânı akim bırakmaya çalıştıkları halde, maatteessüf altı-yedi sene sonra, (1914’te) Birinci Dünya Savaşı neticesinde, yine o su-i kast niyetiyle Sevr Muâhedesi’nde Kur’an’ın zararına gayet ağır şartlarla, fikirlerini yine icrâ etmek olan plânlarını akîm bırakmak için, Türk milliyetperverlerinin cumhuriyeti ilan etmekle mukabeleye çalıştıkları tarih olan 1324’de, ta 1334’e, ta 1354’e tam tamına tevafukla, o herc ü merc içinde Kur’an’ın nurunu muhafazaya çalışanlar içinde Nur Risalelerinin 1324’de… Nur Risalelerinin Mukaddematının 1334’de… ve Nur Risalelerinin nuranî cüzleri ve fedakâr talebelerinin 1354’te mukabeleye çalışmaları göze çarpıyor. Hatta hakikat-i hâli bilmeyen bir kısım ehl-i siyaseti telaşa sevkettiler ve bu söndürme su-i kastına karşı tenvir vazifesini tam ifa ettiklerinden bu âyetin işarî mânasına bir medar-ı nazar olduklarına kuvvetli bir emaredir. Şimdi İslamlar içinde o Kur’an Nuruna muhalif hallerin ekserisi, o su-i kastların ve Sevr Muâhedesi gibi gaddarane muâhedelerin (andlaşmaların) vahim neticeleridir.”
Aslında bu süreçte de benzer durumlar vardır. Ama bu bir söndürme gayretinden çok, bir teste tutma faaliyeti gibi görünmektedir. Çünkü şu andaki BM’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin 17’si de bu Hizmetin hedefi olan cehaleti, fakirliği ve kavgaları bitirme hedeflerinin türevleridir. Yani Hizmet 170’i aşkın ülkede güzel faaliyetleriyle insanlığın candan arzuladığı çok önemli hedefleri gerçekleştirmeye çalışıyor. Ama bazılarında, “Acaba ileride bu Hizmet radikalizme kayabilir mi?” diye bir endişe vardı. Bu süreç gösterdi ki, asla öyle bir şey yok. Yani Hizmet insanları hapislere dolduruldu, menfi karşılık verilmedi. Hizmetin bütün mallarına mülklerine çöküldü, kimse sokaklara dökülmedi. Şahısların atalarından kalma ve bizzat kendilerinin kazandıkları mallara-mülklere çöküldü, sesini çıkaran olmadı. En hassas konulardan, kadınlara kızlara kelepçe vurulup zindanlara sokuldu yine neticeyi Allah’a havale ederek hiç kimse kanunsuzluğa tevessül etmedi. Bütün bunlar, Hizmetin masumiyetini tescilledi. Yani Hizmet bu testi geçti elhamdülillah ve önü açık inşaallah…