Geçtiğimiz günlerde, Avustralyalı bilim insanları, BCG (Bacillus Calmette-Guérin) aşısının gönüllülerin bağışıklığını nasıl etkilediğini ve yeni bir tür koronavirüs ile aktif olarak başa çıkmasına yardımcı olup olmadığını belirleyen büyük ölçekli klinik araştırmalar yapmayı planladıklarını açıkladı.
BCG aşısı, 1921'de Fransız bakteriyologlar Albert Calmet ve Camille Guerin tarafından geliştirildi. BCG, Mycobacterium bovis bakterisinden izole edilerek elde ediliyor. Hâlâ bu aşı, akciğerlerde gelişebilecek verem hastalığıyla mücadele edebilmek için ana araç olmaya devam ediyor.
Söz konusu makalede, M. bovis bakterisine bağlı enfeksiyon gelişme riskinin sağlıklı bir hayat süren bireylerde görece düşüklüğü ve aşının yetişkinlerde veremi engelleme etkinliğinin değişik düzeylerde olması nedeniyle İspanya, Fransa ve İsviçre gibi ülkelerin bu aşı özelinde evrensel aşılama politikalarını durdurduğu belirtiliyor. ABD, İtalya ve Hollanda da benzer nedenlerden ötürü evrensel aşı politikalarında hâlâ BCG’yi bulundurmuyorlar. Bu nedenle, ABD ve bahsi geçen Avrupa ülkelerinde BCG aşısının yaygın olarak uygulanmadığı anlaşılıyor. Ancak evrensel aşılama politikalarını uzun süre boyunca nüfusun geneline uygulayan Sovyetler Birliği’nden devrolan sağlık sistemini belli ölçülerde sürdüren Rusya’da ve diğer eski sosyalist ülkelerde salgın vakalarının düşük seyrettiği anlaşılıyor.
Yayımlanan çalışmaya göre, İtalya, Hollanda ve ABD de dahil olmak üzere yaygın BCG aşılamasının yapılmadığı ülkeler, KOVİD-19'dan en fazla etkilenenler arasında. Yapılan istatistiksel değerlendirmelerde, bir ülkede virüs enfeksiyonu vakalarının azalmasının BCG aşılaması ile ilişkisi olduğu, dolayısıyla BCG’nin KOVİD-19’a karşı koruma sağlayabileceği öne sürülüyor.
AŞILAMA YAPILMAMASI KORONAVİRÜS DEĞERLERİNİ YÜKSELTEBİLİR
New York Teknoloji Enstitüsü'nde (ABD) çalışan Aaron Miller ve arkadaşları BCG aşılamasının, koronavirüsün yayılmasını ve nüfusun en savunmasız kesimlerinin enfeksiyondan ölüm olasılığını nasıl etkileyebileceğini kontrol etmek için, tüm dünyadan KOVİD-19’a ait güncel epidemiyolojik verileri analiz ettiler. Tüm ülkelere ait aşı kullanımı ile ilgili bilgileri, bu ülkelerde koronavirüs salgınının yayılma oranları ile karşılaştırdılar. Buna ek olarak, bilim insanları tüm ülkelerde koronavirüsten kaynaklı ölüm oranlarının dağılımının, o ülkelerdeki tipik refah ve sağlık hizmetleri olanaklarından nasıl etkilendiğini analiz ettiler.
Genel olarak, KOVİD-19’un yayılmasının ve ölümcül olmasının ekonomik göstergelere bağlı olduğu düşünülse de ABD, İran, İtalya, Belçika, Hollanda ve diğer bazı Avrupa ülkeleri için başka nedenler de olabilir. Çalışmaya göre bütün bu ülkelerdeki ortak nokta, büyük miktarlarda BCG aşısının hiç verilmemiş olması ya da nispeten yakın bir zamanda kullanılmaya başlanması. Bunun bir sonucu olarak, bilim insanlarına göre, bu ülkelerdeki göreli enfeksiyon vakalarının sayısı bu aşıyı yapan diğer ülkelere göre dört kat daha fazla, ölüm oranı da benzer şekilde daha yüksek. Bu aynı zamanda, ekonomik durumlarının zayıflığına rağmen geçen yüzyılın başından beri bu aşıların tüm nüfusa sürekli olarak uygulandığı ülkelerde, koronavirüs enfeksiyonuna bağlı düşük ölüm oranının gözlendiği gerçeğini de destekler niteliktedir. Araştırmacılara göre bu durum, BCG'nin gerçekten vücudu yeni bir koronavirüs tipinden koruduğunu gösterebilir.
Makalenin yazarları, Çin'de ise BCG'nin yaygın kullanımının 1950'lerde başladığına, ancak ilgili tıbbi kuruluşların dağıldığı 1966-1976 "kültür devrimi" sırasında kitlesel aşılamanın durdurulduğuna değiniyor. Miller ve arkadaşlarının vardıkları sonuca göre, bu alınan karar, salgının gelişiminin erken aşamalarında koronavirüsün yayılmasında önemli bir rol oynayan, belli bir yaş kuşağındaki nüfusun özellikle savunmasız bir kesimini yaratmış olabilir. Bununla birlikte, BCG aşılamasının yaşlı insanlarda savunmayı artırdığına dair hâlâ bir kanıt yok. Ancak Gine domuzlarında vereme sebep olan M. tuberculosis bakterisine yönelik yapılan deneysel çalışma bunu destekleyici veriler sunuyor. Henüz bunun koronavirüs ile ilişkisi yine biyolojik olarak analiz edilmiş değil. Ek olarak Gine Bissau'da yapılan bir çalışmada, BCG ile aşılanan çocukların genel ölüm oranlarında yüzde 50'lik bir azalma olduğu gözlenmiş, bu da aşının solunum yolu enfeksiyonlarını ve sepsisi azaltma etkisine bağlanmıştır. Ancak aşının etkinliği üzerine daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.
BCG AŞISINDA KULLANILAN FARKLI BAKTERİ SUŞLARININ ETKİSİ
Farklı aşılama programlarına sahip olan ülkelerde BCG üretimi için farklı bakteri suşlarından elde edilen içerik kullanılmıştır. Yayımlanan makalede, farklı suşlardan elde edilen aşıların farklı etkinlikleri olabileceği not düşülmüş, ancak istatistiksel olarak değerlendirilmemiştir. Farklı aşılama politikasına sahip ve farklı suşları kullanan ülkelerden gelen göçmenlerin yoğun olduğu ABD ve İtalya gibi ülkelerde, COVID-19'a karşı korumayı optimize edecek aşılama programlarını ve suşlarını belirlemek için epidemiyolojik çalışmalar yapılabilir.
ÖNLEYİCİ SAĞLIK SİSTEMİ GEREKLİ
Ekonomik gelişkinliğinden bağımsız olarak COVID-19’a bağlı ölüm oranlarının düşük görüldüğü ülkeler, tıbbi alt yapı, kültürel normlar, salgını hafifletici çabalar vs. dışında salgını önlemede başka etmenlerin de olabileceğini ortaya koyuyor. Araştırmacılara göre, BCG aşılanmasıyla ilişkisi kurulan hem ölüm hem de hastalığa yakalanma oranlarının düşüklüğü, bu aşıyı koronavirüs ile mücadelede bir araç haline getirebilir.
BCG aşısını çok eskiden beri uygulayan ülkeler ile uygulamayan ülkeler arasında araştırmacıların ifade ettiği gibi birçok tarihsel, kültürel ve politik farklılıklar bulunuyor. Durum böyle olunca, yayılım arasındaki farkı direkt olarak BCG aşılama düzeylerine bağlamak mümkün olmayabilir. Örneğin, birçok ülkenin koronavirüs yayılım verilerini doğru ve şeffaf bir biçimde açıklamadığı biliniyor. Dolayısıyla bu verilerle yapılan değerlendirmelere dikkatli yaklaşmak gerekiyor. Diğer yandan, çeşitli ülkelerin koronavirüsle mücadelesi uygulamalarda farklılıklar gösteriyor. Uygulamalardaki bu farklılıkların genel tablodaki etkisi zamanla anlaşılacak. Ancak doğru izolasyon ve karantina politikası uygulayan ülkelerin, bu politikaları yayılmanın hangi aşamasında uyguladığı bile yayılma tablosunu değiştirebiliyor. Etmen-temelli modellemeler ile bu farkları kabaca anlamak mümkün. Bir diğer önemli parametre ise sağlık sisteminin genel yapılanması. ABD gibi tedavi hakkının sadece paraya bağlı olduğu ülkelerde, geniş işçi kesimlerinin sağlık hakkına ulaşamaması tabloyu ağırlaştıran en önemli faktör.
Sonuç olarak, salgınla mücadelede halk sağlığı açısından önleyici ve koruyucu tedbirler (aşılama bunlardan bir tanesi) ile salgın sırasında uygulanacak salgını hafifletici politikaların bütünlüklü bir şekilde değerlendirilmesinin ve sermayenin çıkarlarından bağımsız toplumcu bir yaklaşımın geliştirilmesinin elzem olduğu bir kez daha anlaşılıyor. Makaleyi önleyici sağlık uygulamalarının ne kadar önemli olduğunu hatırlattığı için dikkatinize sunuyoruz.
Makaleye medRxiv elektronik kütüphanesinden ulaşılabilir