Besmele ve salavat

''Bizlerin dilinden Besmele ve salavat hiç eksik olmamalıdır. Bir şeyi unutmuşsak bile hatırlamak için bu iki anahtarı kullanmamız gerekir. Gerçekten yürekten Besmele çeken ve salavat getirenlerin bütün problemleri birer şekilde çözülmüştür. ''

SHABER3.COM

Safvet Senih / samanyoluhaber.com
Besmele ve salavat

Birinci Söz’ün başında “Bismillah, her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mübarek kelime, İslâm nişanı olduğu gibi bütün mevcudatın lisân-ı hâl ile vird-i zebanıdır (dilinden düşmeyen dua ve zikridir).”  deniliyor. Sonra  Besmele’nin ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğu temsillerle anlatılıp şöyle  devam ediliyor: “Her şey, Cenab-ı Hakkın nâmına hareket eder (O’nun ismini lisân-ı hâl ile de olsa söyleyerek işlerini görür) ki; zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağaç Bismillah der, rahmet hazinesinin meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan Bismillah, der; kudret mutfağından bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif  leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar, Bismillah, der; rahmet feyzinden birer süt çeşmesi olur. Bizlere, Rezzak nâmına en lâtif, en temiz, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar. Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, Bismillah der; sert olan taş ve toprağı deler geçer.  ‘Allah nâmına, Rahman namına’ der, her şey ona musahhar olur.”

Celcelûtiye isimli kasidesinde de Hz. Ali Efendimiz  “Bede’tü bi Bismillah rûhî bihî ihtedet İlâ keşfi esrârin bi bâtınihî intavet”  beytiyle giriş yapıyor. Yani “Bismillah ile başladım ki, ruhum bu Besmele ile onun içinde dürülüp gizlenmiş sırları keşfetme hidayeti ve imkânı bulabilsin.”

Üstad Bediüzzaman  Hazretleri Onuncu Söz Haşir Risalesinin, On İkinci Hakikatında, öldükten sonra dirilmeyi isbatlarken, Efendimizin (S.A.S.) gönderilmesi ve Kur’an’ın indirilmesi meselesinin bu konuya bir giriş kapısı yaparak “Bâbü’r-Risâleti ve’t-Tenzîl’dir. Bismillahirrahmanirrahim’in cilvesidir.” diyor. Peygamber gönderme ve Kur’an indirmenin Besmele ile çok ince ve derin bir münasebeti var. Bunu da Üstad, On dördüncü Lem’anın İkinci Makamında ele alıyor.

Kur’an-ı Kerimin herbir kelimesi, bir melek-i nâtık (konuşan bir melek) gibi kendisine derin mânâlar üfleyip ilham ettiği için Besmelede geçen Allah, Rahman ve  Rahîm isimlerinin tecellilerini şöyle müşâhede ediyor: “Bismillahirrahmanirrahim’in bir cilvesini şöyle gördüm ki: Kâinat sîmâsında, arz sîmâsında ve insan sîmâsında birbiri içinde birbirinin nümûnesini gösteren Rubûbiyetin  (Rabbülâlemin olan Cenab-ı Hakkın Rab isminin icraatından) üç mühür ve damgası var. Biri:  Kâinatın heyet-i mecmuasındaki  karşılıklı yardımlaşma, dayanışma, sarılıp kucaklaşma, birbirinin ihtiyacına cevap verme gerçeğinden tezâhür eden (Allah ismine ait) büyük ulûhiyet mührüdür ki, Bismillah, ona bakıyor. İkincisi: küre-i arzın sîmâsında nebâtât ve hayvânâtın tedbir, terbiye ve idaresindeki karşılıklı benzerlik, tenasüp, intizâm, insicam (âhenk ve düzen) lütuf ve merhametten tezâhür eden Rahmâniyetin büyük mührüdür ki, Bismillahirrahmanirrahman, ona bakıyor. Sonra, insanın bütün âlemleri içinde toplayan mâhiyet-i camiasının sîmâsındaki Cenab-ı Hakkın ince ve derin lâtif, lütuflarıdan, inceliklerle dolu şefkatinden ve İlahî merhametinin şuâlarından, pırıl pırıl ışınlarından tezâhür eden Rahîmiyetinin ulvî, yüce mührüdür ki, Bismillahirrahmanirrahimdeki Rahîm ona bakıyor. Demek Bismillahirrahmanirrahim, sahîfe-i âlemde nûrânî  bir satır teşkil eden üç Ehadiyet Mührünün kudsî ünvanıdır. Kuvvetli bir  ipi ve bağıdır ve parlak bir hattı ve yazısıdır. Yani Bismillahirrahmanirrahim (Arştan) yukarıdan inerek kâinat ve âlemin küçültülmüş bir nüshası, fihristesi olan insana ucu dayanıyor. Ferşi (yeri), Arş’a bağlar. İnsanî arşa çıkmaya bir yol olur.” İnsanî arş, insanın arş-ı kemâlâtı demek olur ki, insan için zirve ve doruk nokta insan-ı kâmil olmaktır. En büyük İnsan-ı Kâmil ise Efendimiz Muhammed Aleyhisselamdır. 

Üstad Hazretleri Dördüncü Sır’da, diyor ki: “Bismillahirrahmanirrahim, Fâtiha’nın fihristesi ve Kur’an’ın mücmel bir hülâsası olduğu cihetle, bu mezkûr sırr-ı azîmin ünvanı ve TERCÜMANI  olmuş. Bu ünvanı (Rahman Rahim olan Allah’ın ismini yani Besmeleyi) eline alan, rahmetin tabakalarında gezebilir ve bu TERCÜMANI konuşturan, rahmetin sırlarını öğrenir Rahîmiyet ve şefkatin nurlarını görür.” Evet her bir kelimesi bir melek-i nâtık olan Kur’an’ın bir ayeti olan ve Kur’an’da 114 defa tekrar tekrar nâzil olan Besmele, konuşan bir melek olarak artık insana hitap etmeye başlarsa, ince sırlar, Kur’an sofrasının nurları ve hazineleri tezahür etmeye başlar. 

Altıncı Sır’da da Üstad Hazretleri şöyle diyor:”Rahmet hazinesinin en kıymetdar PIRLANTASI  ve KAPICISI  MUHAMMED  ALEYHİSSELAM  olduğu gibi, en birinci ANAHTARI  dahi BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM’dir. En kolay bir anahtarı da Salavât’tır.”

Öyleyse bizlerin dilinden Besmele ve salavat hiç eksik olmamalıdır. Bir şeyi unutmuşsak bile hatırlamak için bu iki anahtarı kullanmamız gerekir. Gerçekten yürekten Besmele çeken ve salavat getirenlerin bütün problemleri birer şekilde çözülmüştür. 

ÖNE ÇIKAN HABERLER