HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, 103 emekli amiralin Montrö Boğazlar Sözleşmesi'yle ilgili yayımladığı bildirinin iktidar kanadında "darbe bildirisi" olarak yorumlanmasına ilişkin olarak, "bir bildiriden darbe tehdidi üretmeye çalışan iktidara tekrar şunları hatırlatalım: Eş genel başkanlarımızdan, belediye eş genel başkanlarımıza kadar binlerce arkadaşımızın haksız ve hukuksuz bir biçimde tutuklanmasının adı nedir? Halkımızın belediyelerini kayyımlarla gasp etmek, halkın iradesine darbe değil midir? Milyonlarca oy alan partimiz hakkında kapatma davası açtırmak, demokratik siyasete bir darbe girişimi değil midir? İstanbul Sözleşmesi'ni tek taraflı bir tasarrufla feshetmek, kadın kazanımlarına yönelik bir darbe değil midir?" dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, emekli amiraller tarafından yayımlanan bildirinin iktidar tarafından "siyasi kurnazlık ve fırsatçılıkla darbe tehdidi üretme" telaşına girdiğini savunurken, "Yine mağduriyet edebiyatına sarıldı. 19 yıldır iktidardalar, 19 yıldır mağdurlar. Gerçekten mağduriyetten kurtulmak istiyorsa iktidarı bıraksınlar. Halkın rızasını kaybedince yapabilecekleri tek şey bu tür siyasi fırsatçılık ve kurnazlıktır" diye konuştu.
Sancar, iktidarın "sürekli bir darbe sarkacının merkezi haline geldiğini" savunarak, "Her türlü darbe tartışmasından uzaklaşamabilmek için tek çare vardır: güçlü demokrasi, gerçek adalet. HDP'nin gerçek demokrasi duruşudur bu. Biz de bu iktidara bu darbeci zihniyetinden dolayı, en geniş demokrasi bloğuyla birilikte karşı koyma çağrımızı bunun için yapıyoruz. Her türlü karanlık senaryoyu ortadan kaldıracak, gerçek demokratik zemini ve gerçek adalet düzenini kurmak için. İşte buradayız, bu yolda devam ediyoruz, devam edeceğiz" açıklamasını yaptı.
Sancar'ın açıklamasından satır başları şöyle:
"HDP'yi denklem dışı bırakmaya çalışıyorlar"
"HDP'yi denklem dışı bırakmaya, saldırmaya çalışıyorlar. Ama biz seçimde ve seçim dışı bütün demokratik siyaset alanlarda bu ülkenin kilit gücü olduğumuzu göstereceğiz yeniden. Her alanda göstereceğiz, göstermeye devam edeceğiz. Tanımadıkları iradeyi nasıl tanımak zorunda kalacaklarını güçlü demokratik mücadele kendilerine gösterecek.
Oylamasını tekrarladıkları iç güvenlik yasası benzeri düzenleme bir fişleme yasası. O yasa, olağanüstü hali kalıcı kılma çabasıdır. Darbeci zihniyetin ürünü bir yasadır. 28 Şubat'ın devamıdır, toplumla mücadele yasasıdır. Bu ülkenin yurttaşlarını tehlike olarak gören, her alanı güvenlik zinciriyle kuşatmaya çalışan bir zihniyet var. İşsizliğe, yoksulluğa çare aramazlar, tek bildikleri güvenlikçi yasalarla, polis uygulamalarıyla, yargı operasyonlarıyla halkı tehdit etmek ve sindirmeye çalışmaktır. Yapmaya çalıştıkları şey korku salarak iktidarlarını devam ettirme çabasıdır. Ama halk deyişidir, korkunun ecele faydası yoktur. Bir yerde korku salan bir iktidar varsa karşısında cesareti temsil eden güçler olduğu sürece başarılı olması mümkün değildir. HDP o cesaretin sembolü, adresidir. O nedenle bizlerle uğraşıyorlar.
"Yargıyı ellerine bir aygıt olarak alıyorlar"
Yargıyı da ellerine bir aygıt olarak alıyorlar ve bir nevi arka bahçe haline getiriyorlar. Yargıyı kullanarak toplumu dizayn etmeye, muhalefeti sindirmeye çalışıyorlar. Adaleti ülkenin temeli olmaktan çıkarıp saraylarının kolonu haline getirdiler.
Yargı sistemi, iktidarın siyasi gündemine, ajandasına göre pozisyon almakta ve karar vermektedir. İktidar işareti verdiğinde yargı harekete geçmektedir, özellikle de savcılar. En son, çarpıcı örneğini Gergerlioğlu'nun vekilliğinin düşürülmesine giden süreçte ve sonrasında gördük. Gergerlioğlu halkın vekilidir, halkın vicdanıdır. HDP'nin mücadelesinin sembollerindendir.
"Faşizme geçit yok!"
Gergerlioğlu hiçbir şekilde boyun eğmedi, başını dik tuttu. HDP budur, HDP onuru ayakta tutmanın, başı öne eğmemenin adıdır. O nedenle onlara dert olmaya devam edecektir. Her gün HDP'ye saldırı için her imkanı pervasızca kullanmaya devam ediyorlar. Her gün yandaş kanallardan iftira saçmaya devam ediyorlar. İktidarın küçük ortağı hedef göstermeyi sürdürüyor. Hatta partimizi hedef göstermeyi ve yargıya talimat vermeyi aştı, artık yargıyı açıkça tehdit ediyor. AYM'yi tehdit ediyor, AYM Başkanı'nı hedef gösteriyor. Bu anlayışın adı açıktır, bu faşist bir zihniyettir. Ülkeye giydirmeye çalıştıkları sistem de faşizmdir. Bu faşizme geçit vermeyen halkların mücadelesidir, HDP'nin kararlı ve cesur yürüyüşüdür. Bunda başarılı olamayacaklar. Bu ülkede vicdanlı yargıçlar var. Bu ülkenin vicdanlı insanları da yargıçları da aydınları da emekçileri de kadınları da gençleri de geçit vermeyecektir. Faşizme geçit yok!
Baştan beli Gergerlioğlu arkadaşımızın mücadelesi partimizin mücadelesidir. Kendisi nasıl davranmak istiyorsa parti yönetimi olarak onunla yürüyeceğimizi söyledik. Sonuna kadar da öyle yaptık. Biz birlikte bir güç olduğumuzda, kendi gücümüzü başka alanlarda başka güçlerle birleştirdiğimizde, bu ülkenin karanlık gidişatını da bitireceğiz. Halk, çaresiz değildir, bu ülkeye mahkum ve mecbur değildir. Her alanda mücadeleyi, demokrasi, özgürlük, ekmek ve aş için kararlılıkla sürdürüyoruz.
"Ekonomik kriz demek bunu basitleştirebilir, ekonomide çöküş yaşanıyor"
İktidar, sadece adalet ve siyaset zeminini yıkmakla kalmıyor, buna bağlı bir sonuç da ekonomideki çöküştür. Ekonomik kriz demek bunu biraz basitleştirebilir, ekonomide çöküş yaşanıyor, bunun altında kalanlar emekçi, yoksul halklarımızdır. Bu çöküşün her şart altında nimetini yiyenler de vardır. 'Kriz' herkesi eşit vuruyor gibi bir algı yaratır, kriz kelimesi yetersizdir, ekonomik çöküş yaşıyoruz. Yoksul halka, gençlere, kadınlara çıkarmak istiyorlar faturasını da. Ekonomik kriz dendiğinde tablonun diğer tarafına bakarsanız yandaş sermayenin nasıl büyüdüğünü görürsünüz. Oraya akan milyar dolarları görürsünüz. Merkez Bankası'nın "kaybolan" 128 milyar dolarlık rezervinin nereye aktığını görürsünüz. Bu nedenle bu sistem, ülke ekonomisini yoksulların, emekçilerin üzerine çökertmeye çalışıyor.
İnsanlar ekmeklerinin gasp edildiğini görüyorlar, nasıl ve neden gasp edildiğini de görüyorlar. Bu iktidarın sürekli otoriterleşen, herkesi tehdit eden anlayışının aynı zamanda ekmeğin gaspı, işin gaspı olduğunu görüyorlar. Kurtuluş, özgürlüğü gasp edilen halkların, hakları yok edilmek istenen kadınların, ekmeği elinden alınan emekçilerin ortak mücadelesinden geçiyor. HDP bu ortak mücadelenin en sağlam sütunudur.
"Denetimsiz bir sistemin sürekli kötülükler, yolsuzluklar ve çürümüşlük üretmesi kaçınılmaz"
Bu sistemde bu kadar yolsuzluk, bu kadar talan nasıl olabiliyor? Çünkü denetim yok. Yurttaş kavramını ortadan kaldırdılar. Hiçbir şekilde şeffaflığa izin vermiyorlar. Neler olup bittiğini, halkın kaynaklarının kimden alıp kime verildiğini ortaya koyacak hiçbir yolu işletmiyorlar. Böyle denetimsiz bir sistemin sürekli kötülükler, yolsuzluklar ve çürümüşlük üretmesi kaçınılmazdır. Bu düzenin adı "Kürşatlar düzeni"dir. Yetiştirdikleri yeni nesil de "Kürşat nesli" olmuştur. Bunu reddediyoruz!
Bugün, her 100 kişiden 70'i borçludur bu ülkede. Zengin-fakir arasındaki uçurumda Avrupa'daki 33 ülkede Türkiye 2. sıradadır. En zengin yüzde 10, toplam servetin yüzde 80'inden fazlasına sahiptir. Yurttaşa sırtını dönmüş rant iktidarı 173 büyük firmanın, 35 milyar TL'lik borcunu ödedi, kapattılar. Ama vatandaşın borcunu katmerleştirerek artırıyor. Vatandaş borç içinde boğuluyor, yandaş devlet kaynaklarıyla seviniyor. Bunu halkların, emekçilerin ortak mücadelesiyle durdurmak zorundayız.
"Bu ülkenin en derin gerçeği işte budur: Yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, sefalettir"
Böyle bir vicdansızlığı bu halka reva gören bir yönetim anlayışı... Ziraat Bankası 2 bine yakın çiftçi borcunu ödeyemediği için arazisini satışa çıkarıyor, traktörüne haciz koyuyor. Gerçekten açlığa mahkum ediliyor. Bunların hiçbiri, iktidarın umurunda değil. Bu ülkenin en derin gerçeği işte budur: Yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, sefalettir. Bu düzen mutlaka değişecektir.
"Yoksulluğu sürekli büyüten bir iktidar varsa, yoksulları hedef alır, susturmaya çalışır"
Açlık sınırı 2 bin 517 lira bu ülkede. Asgari ücret bunun azıcık üzerinde. Asgari ücret neredeyse bir sefalet ücreti haline getirilmiş. Asgari ücretliden vergi alınmasın diyor, reddediyorlar. Bunun yerine fişleme yasasını çıkarıyorlar. Eğer açlıkla mücadele etmiyorsanız, açlarla mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Yoksulluğu ortadan kaldıramıyorsanız, yoksulları susturmak zorunda kalıyorsunuz. İşte bu iç güvenlik yasası, fişleme yasası ve buna benzer bütün uygulamalar tam da bunun için. Yoksulları susturmak, seslerini kısmak, ebedi yoksulluğa mahkum etmek. Bunun hepimiz farkında olmalı, aklımızda tutmalıyız. Bir ülkede demokrasiyi ortadan kaldıran bir iktidar varsa, elbette demokratlarla mücadele eder. Yoksulluğu sürekli büyüten bir iktidar varsa, elbette yoksulları hedef alır, susturmaya çalışır.
Dün enflasyon rakamları açıklandı, yüzde 16,19. Ama halkın gerçek enflasyonunun en az yüzde 30, belki 40, 50 olduğunu da biliyoruz. Yoksullaşmayı bu kadar açık ortaya koyan ve servet transferini bu kadar güçlü yaratan başka bir mekanizma olamaz: Faiz, rant, enflasyon. Faiz, rant, enflasyon ekonomisi, halkın cebindekinin bir avuç sermayeye sürekli olarak aktarmak demektir. Bu iktidarı ayakta tutan da sürekli rant aktardığı bu bir grup yandaş sermayedir. Elinde tuttuğu medya araçlarıyla hayatın diğer alanlarını kontrol etmek için beslediği güvenlik aygıtıyla, yeni istihdam ettiği bekçileriyle ve sokağa saldığı başka güçlerle düzeni devam ettirmek istiyor. Bu yalnızca sömürü düzeni değil, bir zorbalık, zulüm düzenidir. Bu zulüm düzeni değişecektir, mutlaka değişecektir.
"Bir yandan Aslı gibi insanlar hastane bulamadıkları için hayatlarını kaybediyorlar, bir yandan yandaşa Londra'ya ambulans helikopter gönderiyorlar..."
Aynı tabloyu pandemide de yaşıyoruz. Sağlık sistemi de bir müşteri, rant sisteminin halkası olmuştur. Halk sağlığını esas alan bir mücadeleyi bu iktidar yürütemez. Kurulan sistem, sermayeyi, rantı gözeten bir sistem olmuştur. Tedbirleri işlerine geldiği gibi alıyorlar. Aşı konusunda hiçbir şeffaflık yok. Her seferinde sözlerini tutmadıkları gibi yeni yalanlarla ortaya çıkıyorlar, bütün bunların faturası halkın hayat hakkında çıkarıyorlar. Aslı Özkısırlar kardeşimizin 20 gün hastane bulmadığı için hayatını kaybetmesi... Bir yandan Aslı gibi insanlar hastane bulamadıkları için hayatlarını kaybediyorlar, bir yandan yandaşa Londra'ya ambulans helikopter gönderiyorlar. Bu halkın parasıyla yandaşa hizmet dönüyor. Bu halkın ürettiği kaynaklarla halkın hayatını yok saymak ama yandaşı el üstünde tutmak... Kürşatlar düzeni, bu sistemin şifresidir. O nedenle Kürşat meselesini geçiştirmeye çalışıyorlar. Ama bu ülkenin halkları, bu sistemin mekanizmalarını görüyor ve nasıl gördüğünü de bu iktidara ilk seçimde çok güçlü bir şekilde gösterecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
"Kötü bir anayasa bile artık mevcut değil"
Ekonomiyi yönetemeyen, pandemiyi halk sağlığı aleyhine yöneten, kriz yöneterek ayakta kalmaya çalışan iktidarın hedeflerinden biri de kadınların mücadelesi ve kazanımlarıdır. Türkiye'de anayasayı zaten rafa kaldırdı bu iktidar. Kötü bir anayasa bile artık mevcut değildir. Kuralsız, keyfi bir yönetim kuruyor. İstanbul Sözleşmesi'ni de gece yarısı aynı keyfilikle feshediyor. Ancak biz biliyoruz ki kadınlar elde ettikleri haklarından asla vazgeçmeyecekler. Cinsel istismardan tecavüze kadar erkekleri cesaretlendiren, 'istediğiniz şiddeti uygulayın, şiddet uygulayan cezasız kalacak' mesajları veren AKP-MHP iktidarı bilsin ki, kadınlar çaresiz değildir. Tam tersine, bu ülkedeki en örgütlü güç kadın hareketidir. Kadınların mücadele, direniş ve inşa hakkı bu ülkeyi özgürlüğe götürecek en sağlam yoldur.
"Bu iktidar çözüm gücü değil, sorun kaynağıdır"
Bu iktidar, kaybetmekte olduğunu görüyor, aslında siyaset biliminin klasik belirlemesidir, kaybeden iktidar toplumun rızasına saygılıysa gereklerini yerine getirir. Rızayı kaybetmiş iktidar kendine güveniyorsa rızayı yenilemek için seçimlere başvurur. Halkın iradesini tanımayan bir iktidar, toplumun rızasını kaybettikçe baskı aygıtlarına sarılır. Zulme ve zorbalığa yönelir. Topluma güven verebilecekleri inandırıcı ve samimi politikaları yok bunların. Bu iktidar çözüm gücü değil, sorun kaynağıdır. Ellerinde hiçbir şey kalmayınca mağduriyet siyasetine sarılıyor.
İktidar fırsatları büyük bir kurnazlıkla değerlendiriyor. Emekli amirallerin yayımladığı bir bildiri var. İktidar her zaman yaptığı gibi siyasi kurnazlık ve fırsatçılıkla bu bildiriden darbe tehdidi üretme ve bunu siyaseten kullanma telaşına girdi. Yine mağduriyet edebiyatına sarıldı. 19 yıldır iktidardalar, 19 yıldır mağdurlar. Gerçekten mağduriyetten kurtulmak istiyorsa iktidarı bıraksınlar. Halkın rızasını kaybedince yapabilecekleri tek şey bu tür siyasi fırsatçılık ve kurnazlıktır.
"Bir bildiriden darbe tehdidi üretmeye çalışan iktidara da tekrar şunları hatırlatalım..."
Darbeler bu ülkede büyük yıkımlara ve tahribatlara neden olmuştur. Askeri ya da sivil bütün darbelere karşı her zaman en açık tutumu alan, her türlü darbeci zihniyetle mücadele eden siyasi bir geleceğe sahibiz biz. Bütün sorunların çözüm yolu, demokrasidir, siyasettir. Demokratik siyasettir. Bunun dışındaki her girişme, her yaklaşıma karşı bizim tutumuz nettir. Ama bir bildiriden darbe tehdidi üretmeye çalışan iktidara da tekrar şunları hatırlatalım: Eş Genel Başkanlarımızdan, belediye eş genel başkanlarımıza kadar binlerce arkadaşımızın haksız ve hukuksuz bir biçimde tutuklanmasının adı nedir? Darbe değil midir, bu bir darbeci icraat değil midir? Halkımızın belediyelerini kayyımlarla gasp etmek halkın iradesine darbe değil midir? Milyonlarca oy alan partimiz hakkında kapatma davası açtırmak, demokratik siyasete bir darbe girişimi değil midir? İstanbul Sözleşmesi'ni tek taraflı bir tasarrufla feshetmek, kadın kazanımlarına yönelik bir darbe değil midir?
"Demokrasi dışı hiçbir arayışa prim vermeyiz, karşısındayız"
Bu iktidara yönelik en küçük eleştiriye dahi tahammül göstermeyen, bir tweeti atanı, röportaj vereni tutuklattırmak vatandaşa karşı darbe değil midir? 28 Şubat'ın ürünü olan güvenlik yasasını darbe mantıcıyla devreye sokmak yine aynı şey değil midir? Bu iktidarın darbeci anlayışla herhangi bir sorunu yok. Bu iktidarın darbecilik ve hesaplaşma konusunda en ufak bir samimiyeti de olamaz. Eğer gerçekten darbeci zihniyetle, darbeci herhangi bir girişimle hesaplaşma konusunda samimiyse, iktidarın yapacağı ilk şey kendi icraatleriyle yüzleşmek. Eğer cesareti varsa bu iktidar aynaya bakar, hangi anlayışın darbecilikle nasıl bir iç içelik yaşadığını daha iyi görür. Bizim siyaset dışı, demokrasi dışı hiçbir arayışa prim vermeyiz, karşısındayız. Bugün demokrasiyi rafa kaldıran, siyaseti lağveden iktidar, sürekli bir darbe sarkacının merkezi haline gelmiştir. Bir darbe mekaniği yaratmıştır bu iktidar. Her türlü darbe tartışmasından uzaklaşamabilmek için tek çare vardır: güçlü demokrasi, gerçek adalet.
HDP'nin gerçek demokrasi duruşudur bu. Biz de bu iktidara bu darbeci zihniyetinden dolayı, en geniş demokrasi bloğuyla birilikte karşı koyma çağrımızı bunun için yapıyoruz. Her türlü karanlık senaryoyu ortadan kaldıracak, gerçek demokratik zemini ve gerçek adalet düzenini kurmak için. İşte buradayız, bu yolda devam ediyoruz, devam edeceğiz.
Bizler geçtiğimiz karanlık ortamdan aydınlık ortama doğru yürüyüşümüzü sürdüreceğiz. Türkiye'yi askeri ve sivil darbe tartışmalarından kurtaracak yol, HDP'nin mücadelesini verdiği demokratik siyaset, eşit ve özgür yaşam fikriyatıdır. Yani demokratik cumhuriyettir. AKP-MHP demokratik siyasete darbe sürecini devamlı hale getirmek için her gün kürsüden, saraydan, sokaktan halkı korkutmaya, sindirmeye çalışırken bizler de bu uygulamaya karşı cesareti örgütlemeye, sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Kimse karamsarlığa kapılmasın, bildiğimiz yolda demokrasi güçleriyle hep birlikte inançla, kararlılıkla, cesaretle yürümeye devam edeceğiz. Bu ülkeyi güçlü demokrasiyle, gerçek adaletle ve bunların üzerine kurulu bir barışla buluşturacağız.