Veysel Ayhan / Tr724
Meşhur mafya babası Al Capone niye yasal olmayan yollara giriştiğini basitçe şöyle anlatır: “Çocukken her akşam yatmadan önce Tanrı’ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı’nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı’ya günahlarımı affetmesi için dua ettim.”
Mantık aynı. Al Capone dua ediyormuş, bunlar dua edilecek mabet yapıyor. Demek ki camiyi böyle bir “temizlik deterjanı” olarak kullanmak da AKP’lilere nasipmiş!
Ne güzel! Dilediğini yap, memleketi sat, rüşvet-komisyon al, insanlara zulmet sonra cami yap kurtul!
Trend Çamlıca Camii ile başladı. Arkası geldi.
ERDOĞAN BAYRAKTAR CAMİİ
Camiye gelene kadar… Hadise 5 yıl önce Edirne’de oldu. Kanser tedavisi gören ve ilaçlarının temin edemeyen üniversite öğrencisi bir genç kız Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’a yaklaşıp yardım istedi. Bakan çok meşguldü. “Ananı da al git!” diyen başbakanını aratmadı. “Hastalığını da al git” dercesine kemoterapi gören kızı cebine para koyup uzaklaştırdı. Ayrıca alay edercesine ‘düşürme’ diye de uyardı. Kendisine dilenci muamelesi yapıldığını söyleyen üniversiteli kız Bayraktar’a “Ben dilenci değilim, tedavim için yardım istedim” demiş ve parayı Bayraktar’ın eline tutuşturup ağlayarak uzaklaşmıştı.
İşte kemoterapi gören 27 yaşındaki Dilek Özçelik önceki gün vefat etti.
Bakan’ın tedavi gördüğü her halinden belli kıza o gün ayıracak hiç vakti yoktu. Çünkü Başbakanı Erdoğan’la İstanbul’u parsel parsel ranta çevirmekle meşguldü.
O tarihlerde iki Erdoğan baş başa vermiş her yüz metreye bir gökdelen dikmekle meşguldü.
Başbakan Erdoğan’ın niçin istanbul’u katlettiğini açıklamak 2017 sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a nasip oldu: “Dikey mimarinin altında yatan gerçek, az topraktan çok büyük para kazanmak.” “Bu şehre ihanet ettik, ben de bundan sorumluyum”
Bunu Erdoğan Bayraktar daha o tarihte iyi biliyordu. Mecburen açıkladı. Nasıl mı?
GÖRÜYORUM Kİ ÇARESİZLİĞİ HİÇ TATMAMIŞSINIZ HAYATINIZDA!
Bakanın o gün yanından uzaklaştırdığı Kanser hastası Dilek Özçelik, Bayraktar’ın yanından ayrılırken son cümlesi şu olmuştu: “Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda!” Bu sözün üstünden çok geçmedi ki Bakan Bayraktar çaresizliğin en büyüğünü yaşadı.
17 Aralık 2013’te yolsuzluklar kanalizasyon gibi patlamıştı. Bayraktar, istifa etti ve şunları söyledi: “Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın onayıyla yapıldı… Bu milleti bu vatanı rahatlatmak için sayın başbakanın istifa etmesi gerektiğine inandığımı ifade ediyorum.” dedi.
Balıkesir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur gibi bir tehdit almış olmalı ki manevrada gecikmedi: “Maksadımı aşan bir şekilde istifa kelimesi tarafımdan kullanılmıştır. Bu ifademden dolayı liderimden ve dava arkadaşlarımdan özür diliyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın itirafıyla İstanbul’a ihanetin ve rantın iş birlikçisi Erdoğan Bayraktar geç de olsa açıkladı. 65 milyona VIP cami yapmaya karar vermiş.
Yani İstanbul’a ihanetini ve diğer kebairini cami yaparak temizleyecek!
HULUSİ PAŞA CAMİİ
Hulusi Akar, Cumhuriyet tarihinin en talihsiz Genelkurmay Başkanı oldu. Darbeyle hiçbir ilgisi olmayan 140 generalinin en ağır işkenceleri görmesine ve tutuklanmasına itiraz etmedi. Askeri okulların kapatılmasına, 16 bin harbiyelinin sokağa atılmasına, yüzlerce masum Harbiyeli’nin Silivri’de zindana tıkılmasına, Harp okullarına AKP teşkilatlarınca referanslı trollerin doldurulmasına ses çıkarmadı.
Boğaz köprüsünde silahsız halde linç edilen askeri öğrencilerin birinin bile ailesini ziyaret etmedi. Gelmiş geçmiş en rezil yazılar yazan, en deni küfürler eden Akit yönetmenine geçmiş olsun mesajı ve taziye yayınlayabildi. Bir başka çirkef ve küfürbaz Akit yazarını hastanede ziyaret edebildi. Ama tek bir TSK mensubuna sahip çıkmadı. Erdoğan’ın damadı gibi peşinden seğirtmeyi askerlik onuruna tercih etti.
En kötüsü Silahlı Kuvvetler’in bitirilmesine yardım ve yataklık etti.
Şimdi kalkmış cami yaptırıyor. Yüz tane cami yaptırsa bir harbiyelinin ailesinin tek damla göz yaşına bedel olmaz. Bunun farkında değil.
Hulusi Akar’ın devlet memuriyetiyle cami yaptırması mümkün değil. Teğmenliğinden itibaren maaşına hiç dokunmadan biriktirmiş olsa bile zor. Muhtemelen Saray’a sadakatinden dolayı kendisine rüşvet verilemeyince miktarı ‘cami’ye çevirmişlerdir.
Tarihte cami yaptıran başka paşa da var. Mesela Rüstem Paşa. Rüşvet almasıyla meşhur. Rüstem Paşa Camii’nin bânisi. Rüşvet için usul ve sistem geliştirmiş. Tarihte ‘İnsaf sahibi rüşvetçi’ olarak anılıyor. Camisinin ona hayrı dokunup dokunmadığını bilmiyoruz.
Yunus Emre,
“Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil” der.
Başka bir şiirinde:
“Yunus der ki ey hoca! İstersen var bin hacca!
Hepisinden iyice, Bir gönüle girmektir.”
Onların “gönül kazanmak” gibi bir dertlerinin olduğunu sanmam. Kefaret için yaptıklarını da düşünmüyorum. Din istismarının bir başka boyutu. Milyonlarca insana aleni olarak zulmedenlerde gönül yıkarım endişesi ne gezsin!
Bir gram samimiyetleri varsa; Erdoğan Bayraktar yaptırdığı camiye vefat eden kanser hastası Dilek Özçelik’in adını verir.
Hulusi Akar ise 15 Temmuz akşamı “rolü” yüzünden Boğaz köprüsünde linçe edilen Harp Okulu öğrencisi Murat Tekin’in adını verir.
Komisyon ve haraçlarla yaptırılan Çamlıca camiine de kapsamlı bir isim buldum ama şimdilik kalsın!
Yazıyı abus çehresiyle bilinen Rüstem Paşa için yazılmış bir beyitle bitireyim:
“Gülmezdi yüzü mahşerde dahi gülmeyesi
Çoğ iş etti bize sağlıkla kalmayası”