Dr. Ali Demirel - Samanyoluhaber.com
Şu ifritten günlerde acı üstüne acı yaşıyoruz maalesef. Geçtiğimiz günlerde malumunuz KHK ile öğretmenlik mesleğinden ihraç edilen iki çocuk annesi Canan Deniz Hanımefendi intihar ederek hayatına son verdi.
İster istemez insanın zihnini şu soru işgal ediyor: Bir insan, nasıl olur da iki çocuğunu, hapishanedeki eşini arkasında bırakarak canına kıyar? Hele de inanmış olduğu dinin intihar konusundaki hükümlerini bildiği halde...
Bunu ancak yaşayan bilir ama bazen olur, böylesi zorlu süreçlerde insan sabır gücümün tamamen tükendiğini hisseder. İmtihan günlerinin, zulüm sağanağının hiç bitmeyeceğini düşünür. Yaşama sevincini tamamen yitirir. Dolayısıyla sağlıklı düşünebilme mekanizmasının adeta felç olmasına sebebiyet verir.
Tünelin ucunu karanlık görür ve hatta o kadar ki, üst üste yaşamış olduğu acılar aklını sıfıra indirir. Ve akıl gidince de kendisini hayata bağlayan çocuklarını, eşini, hatta davasını bile düşünemez olur. Neticede asla yapmaması gereken şeye teşebbüs edebilir.
Aslında böylesi durumlarda insan, karanlığa gömülmek üzere olan gönül dünyasına bir ışık, kalbine dokunacak bir söz, elinden tutacak bir hayırhah bulsa belki de hayata tutunabilecektir.
O yüzden şu süreçte bir telefon veya mesaj ile olsun insanların hal ve hatırını sormanın, hapishanedeki mazlumlara mektup yazmanın bazen maddi yardımlardan bile daha hayati olduğunu düşünüyoruz.
Bilemiyoruz ama Canan Hanıma içine düştüğü girdaptan kurtulma adına bir el uzatılsa veya bir dost mesajı ulaşsa yine de canına kıyar mıydı? Bir okurumuzun yüreğimizi dağlayan ifadeleriyle yazacak olursak neden duymadı kardeşlerinin sesini? Ya da niçin duyuramadı kardeşleri ona sesini?
Belki de son soruyu biraz değiştirerek her gün kendimize sormamız gerekir:
Bugün mazlum ve mağdur kardeşlerimin yanında olma ve onlara sesimi duyurma adına ne/neler yaptım?
İntihar edenin cenaze namazı kılınmaz mı?
Peki intihar edenin cenaze namazının kılınması veya kılınmaması ile alakalı meseleye nasıl yaklaşılmalı?
Bu mesele sosyal medyada bir kere daha tartışma konusu yapıldı. Soruya hemen kestirmeden cevap verecek olursak, fıkıh ulemasının ekserisi intihar edenin büyük günah işlediğini kabulle birlikte o kişinin dinden çıkmadığı ve cenaze namazının kılınabileceği konusunda ittifak etmişlerdir.
Çünkü ortada imandan çıkmak gibi bir durum yoktur. Sadece hadiselerin tazyikine dayanamama durumu söz konusudur. Böylesi bir durumda insan zaten akıl sağlığını kaybetmiş demektir.
Malumunuz hayat, insana Allah’ın vermiş olduğu bir emanettir. Bu emaneti ancak emaneti sahibi alabilir. O yüzden insan, emanetini alıncaya kadar onu korumakla mükelleftir.
Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda intihar ile alakalı direkt bir ayet-i kerimenin olmadığını görüyoruz. Ancak bazı alimlerin “…kendinizi öldürmeyin” (4/29) ve “Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız” (2/195) ayetlerini intihar ile ilişkilendirdiklerini biliyoruz. Hadis kaynaklarımızda ise açık bir şekilde intihar etmenin yasaklandığı bilgisi yer alıyor. (Buhari, Cenaiz, 84; Müslim, İman, 175; Cenaiz, 107)
Dinimizin intihara bakış açısı bu kadar net olmasına rağmen intihar eden insan hakkında, “İntihar etmek haramdır. İntihar ettiğine göre dinden çıkmıştır. Ahirette ebediyen cehennemde kalacaktır. İmanı intihar etmekten onu alıkoyamadığına göre demek ki iman zafiyeti varmış. Her şeye rağmen sabretmeli ve “Bu da geçer ya hu!” demesi gerekirdi. Dolayısıyla böyle bir insanın cenaze namazı da kılınmaz.” türünden ileri geri konuşmalar elbette doğru değildir.
Bize düşen, dua etmek ve meseleyi Hakimler Hakimine havale etmektir.
Bu vesileyle biz de Canan Hanıma, Rabb-i Rahimimizden rahmet ve mağfiret diliyor, zalimlere verdiği mühleti bir an önce sonlandırması için Cenab-ı Hak’a dua dua yalvarıyoruz.