“Askeri Casusluk” iddiasıyla gözaltına alınıp, 12 Haziran 2020’de “Devletin güvenliğine ve siyasal yararına ilişkin bilgileri açıklama” suçlamasıyla tutuklanan OdaTV yazarı Müdürü Müyesser Yıldız, devlet içinde birilerinin dijital arşivini ele geçirmek için kendisini tutuklattığını iddia etti.
Yıldız, yazılmamış 15 Temmuz kitabını ele geçirmek istediklerini söyledi.
Cumhuriyet gazetesinden Alican Uludağ’a mülakat veren Yıldız, “Biat etmiyorsan ya teröristsin ya da casus!” dedi.
“Tehditlere, şantajlara, korkuya teslim olanlara.” seslenen Yıldız, “Herkesi titretip, susturduğunu zannedenlerin, kaleminden başka hiçbir şeyi olmayan bizlerden korktuğu ortaya çıktığına göre, elbirliğiyle korku duvarını aşmanın zamanı değil midir?” sorusunu yöneltti.
"DİJİTAL ARŞİVİMİN PEŞİNDELER"
Yıldız, evini terör örgütünün hücre eviymiş gibi sabahın 06:15’inde silahlı ve kar maskeli polisler tarafından basıldığını belirterek, "Neyim var, neyim yok imajını almadan el koydular. Amaçlarından biri arşivimin ele geçirilmesiydi. Bunları yeniden toparlamam zaman alacak." dedi.
Yıldız devlet içinde birilerinin kitap çalışması olup olmadığını çok merak ettiğine işaret ederek, "Çünkü AKP’liler dahil her kesimden insan 15 Temmuz’un kitabını ne zaman yazacağımı soruyordu. Galiba yazılmamış kitabı ele geçirmek istediler. Ancak üzgünüm, düş kırıklığı yaşayacaklar. Aradıklarını bulamayacaklar." ifadelerini kullandı.
Gazeteci Müyesser Yıldız'ın sorulara verdiği cevaplar:
Cezaevinde günleriniz nasıl geçti, geçiyor?
"İlk 17 gün karantina cezaevinde kaldım. 7 adımlık bir koğuşta gün boyu yürüdüm. Kitap, gazete TV hiçbir şey yoktu. Sadece merkezden yayın yapan bir radyo, o da sadece müzik kanalı. Elimdeki tek şey, avukatımın ilk gün getirdiği ifademdi. Noktasına, virgülüne ezberledim adeta.
Sağ olsun çok sayıda avukat arkadaş, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekilleri, Utku Çakırözer, Atilla Sertel ve Dr. Servet Ünsal, İyi Parti Toplumsal Politikalar Başkanı Şenol Sunat ve ismini sayamadığım pek çok dost yalnız bırakmadı.
Neler olup bittiğini ancak onlardan öğrenebildim. Kısacası zordu.
17 gün sonra Kadın Cezaevi’ne nakledildim. Şimdi burada bir düzen oturtmaya çalışıyorum. 1 gün gecikmeli verilen gazetelerden gündemi takip edip, yine yazılarımı sürdürüyorum.
Yatıyoruz, madem değsin değil mi? Onun dışında voltaya devam. Bir de her fırsatta bize bu tezgahı kuranlara bolca “iyi dileklerimi” gönderiyorum.
Kamuoyuna vermek istediğiniz mesaj var mı?
Tehditlere, şantajlara, korkuya teslim olanlara seslenmek istiyorum. Buna hakkınız yok. Hiçbirinizin makamı, eşi veya çocuğu bu ülkeden değerli değil.
Bu kadar zulüm, adaletsizlik, haksızlık yapma, yetim hakkı, kul hakkı tanımama... Demek ki birilerinin Allah korkusu da kalmamış.
Herkesi titretip, susturduğunu zannedenlerin, kaleminden başka hiçbir şeyi olmayan bizlerden korktuğu ortaya çıktığına göre, elbirliğiyle korku duvarını aşmanın zamanı değil midir?