Biz de aynı soruyu soruyorduk
KADİR GÜRCAN | Samanyoluhaber
Cumhurbaşkanı'nın dar dairesine yerleştirdiği medya takımı şimdi olduğu gibi gelecekte de mesleki açıdan utanç vesilesi olacaklar. Çünkü yaptıkları iş, resmi korumaların yaptığının aynı. Sadece “Yasal” silah ve mermileri yok. Bir de korumalarla karıştırılmasın diye, aynı elbise ve üniformaları giymiyorlar. Cumhurbaşkanı'na sadakatleri konusunda birbirleriyle yarışırken yakın korumalar kadar nefes tüketiyorlar ve makyajları dökülecek kadar terliyorlar.
ABD gezisine eşlik eden medya temsilcileri arasında öne çıkan ve değerlendirmelerine değer atfedilebilecek hiç bir kimse yok. Hepsi aynı kıratta. Hazret'e yakınlığını artıranlar, tasavvuf'un ilk mertebelerinden sayılan fena fi'ş-şeyh halindeki tükenişi yaşıyorlar. Geçtiğimiz haftalarda iktidar güdümündeki medya oluşumunun boşalan koltuğuna yukardan inen omurgasız, gezi öncesinde Cumhurbaşkanı'na yakın olduğunu göstermek için neredeyse Hazret'in omuzuna çıkacakmış. Verilen resim karesi bunu gösteriyor. Tamam yahu, veliyyünimetinize şükran borçlusunuz da işi fazla abartmayın. Bak, eski patronunun hali içler acısı.
Bana kalırsa, Cumhurbaşkanı'nın yakın dairesine aldığı medya mensupları -mesleki etik ve kifayet açısından yüz karası durumdalar ama, yine de gazeteci ve yazar olarak anılıyorlar-, çok eşli evliliklerde yaşanan problemi yaşıyor görüntüsü veriyorlar. Saadet halkasına yeni dahil olanlar eski döküntüleri kıskandırmak için elinden geleni artlarına bırakmıyorlar anlaşılan. Şimdi o görgüsüz, Sayın Cumhurbaşkanı'nın sırtına çıkınca, öbürlerine kıskançlıktan çatır çatır çatlamaktan ya da gerdan kırmaktan başka seçenek kalmıyor. Kuma kıskançlıkları da çekilmez olur! Fıkrayı sona saklıyorum.
Ne var ki, gezi öncesinde ve sonrasında Cumhurbaşkanı'nın aşamadığı problemler vardı ve tebessüm edecek hali yoktu. Suriye Operasyonu ile başına açtığı büyük belanın faturaları bu gün olmasa da yakın bir gelecekte adrese postalanacak gibi. Son günlere kadar ABD gezisi konusundaki kararsızlığın perde arkası hala karanlık. Ortadoğu'da savaş suçlusu olmak ya da teröre destekçi ülke kategorisine gerilemek bütün planları alt-üst edebilir. Saray destekli yazarlardan biri bile, Suriye konusunda erken sevindiklerini itiraf etti.
Cumhurbaşkanlığı uçağını itiş-tepiş doldururken birbirlerini çiğneyen besleme takımının bu tür ülke problemlerini düşünecek kapasiteleri yok. Zat-ı Şahanelerinin omuzbaşındaki yeni kuma, ABD seyahatini hafta sonu tekne gezileri gibi düşünüyor olmalı. O, bu tür seviyesizlikler için üretilmiş bir malzeme. Daha önceleri, yat gezilerinde mangalda et pişirip patronununa servis yaparak yazar arkadaşlarını kıskandırıyordu. Cumhurbaşkanlığı uçağında mangala müsaade etmiyorlardır herhalde.
Türk Heyeti'nin Başkan Trump ile olan basın toplantısında, Cumhurbaşkanı'na yakın bir gazeteciyi T'ye almasının ötesinde dikkat çekecek ve gündem olacak bir şey yoktu. O zavallı da Türkiye'de yaptığı sayısız meslek hatalarıyla dökülen makyajını onarmak için fırsat kolluyor olmalı ama, insan deplasmanda olmanın dezavantajlarını hesap etmeli. Hakem ve seyirci üstünlüğünüz yok. Sonra Başkan Trump'ın gazetecilere karşı olan alerjisi cümlenin malumu. Neden şansınızı zorluyorsunuz?
Bahsettiğim kuma psikolojisi işte bu. Türkiye'den itibaren ikinci plana atılmış müsveddeler, eski konumlarını koruma pahasına, piyasayı kızıştırmak için ellerinden geleni yapacak gibi görünüyorlar. Trump'ı hışmına uğrayan Türk Gazeteci'nin durumu da öyle. Güya ABD Başkanı ile flört edip, eski efendisini kıskandıracaktı ama olmadı. İşin kötü tarafı, seyahat boyunca ezberlediği pasajı da iyi ifade edememiş. ABD İstihbarat birimlerinin servis ettiği ikinci el malzemeyi kimseye satamadı. Cumhurbaşkanı'nın omuzuna çıkınca, itibar kazandıklarına kendilerini çok kötü inandırmışlar.
Merhum Nasreddin Hoca, ilerleyen yaşlarında, eski karısından biraz daha genç biri ile evlenir. İki eşi ile birlikte bir akarsu kenarına geldiklerinde, eski eşi Hoca'nın kulağına eğilip “Hangimizi sırtına alıp karşıya kıyıya geçireceksin Efendi?” diye sorunca, Hazret bir yeni eşine bir eski eşine baktıktan sonra, eski eşinin kulağına eğilip, “Hanım sen yüzme biliyordun değil mi?” diye sorar. ABD'den dönüş yolculuğunda yeni bir fotoğraf ya da görüntüye rastlamadık. Trump'ın mesleğini sorguladığı gazetecinin nereye oturduğunu hala merak ediyoruz. Okyanusu yüzerek geçecek hali yok elbette ki!
Bizim maaşlı takımı laftan, sözden ve nasihattan anlamazlar ama biz yine de hadiseden çıkardığımız dersi kaydedelim. Siz siz olun, kendi aşığınızı kıskandırmak için deplasmanda yeni aşklar edinip flört etmeye uğraşmayın. Trump'ın Beyaz Saray'da ağırladığı tek despot ve müstebit lider kadrosu siz değilsiniz. Beyaz Saray Ekibi, Üçüncü Dünya ülkelerinin bagajlarında ve el valizlerinde taşıdıkları malzemeyi en az on kez kontrol edecek kadar tecrübeliler. Ayrıca, Trump'ın bir omuzunda Sean Hannity diğer omuzunda da Ann Coulter, Tomi Lahren ve Laura Ingraham var. Bunlar da Trump'ın tetikçileri.
Başkan Trump ile benzer sorularda hemfikir olmak bir yazar için en kötü seçeneklerden biridir. Şu an bu satırın yazarı; “Siz gerçekten gazetecilik yaptığınıza inanıyor musunuz?” sorusunun muhatabı Türk Medyası hakkında, ABD tarihinin IQ'sü en düşük başkanı ile aynı çizgiyi paylaşmanın hicabını yaşadığını itiraf etmek zorunda.