VİDEO-ARŞİV
O evin bahçesinde iki yıldır bayram sevinci eksik yaşanıyor. Zira önce Yurt, bir yıl sonra da diğer oğlu Anadolu gözaltına alınıp hapse atıldı. Beş bayramdır evlatlarından uzakta buruk bayramlar geçiriyor. Bu bayramda da onlarla bayramlaşmak için yollarda olacak. “Önceden onlar benim elimi öpmeye geliyordu ama şimdi ben gidiyorum elimi öptürmeye.” diyor. Oğullarından biri İstanbul Silivri, diğeri Ankara Sincan Cezaevi’nde… Yaşadığı burukluğu kimseye hissettirmek istemese de evlat yolu gözleyen, ağzı dualı, kalbi kırık bir anne o.
O evin bahçesinde iki yıldır bayram sevinci eksik yaşanıyor. Zira önce Yurt, bir yıl sonra da diğer oğlu Anadolu gözaltına alınıp hapse atıldı. Beş bayramdır evlatlarından uzakta buruk bayramlar geçiriyor. Bu bayramda da onlarla bayramlaşmak için yollarda olacak. “Önceden onlar benim elimi öpmeye geliyordu ama şimdi ben gidiyorum elimi öptürmeye.” diyor. Oğullarından biri İstanbul Silivri, diğeri Ankara Sincan Cezaevi’nde… Yaşadığı burukluğu kimseye hissettirmek istemese de evlat yolu gözleyen, ağzı dualı, kalbi kırık bir anne o.
Yurt ve Anadolu Atayün kardeşler iki başarılı emniyet müdürleriydi. 17-25 Aralık süreciyle birlikte iktidarın hedefi haline geldiler. 22 Temmuz 2014’te Yurt Atayün, 7 Haziran 2015 seçimlerinden biraz önce de Anadolu Atayün emniyete kendileri giderek teslim oldu. O gün bugündür de kendi deyimleriyle ‘mahkemelerdeki tiyatroyu’ izliyorlar. Yoğun mesailerinden dolayı çocuklarıyla bile görüşme imkanı bulamayan Atayün kardeşler, bayram sofralarında hep birlikte olmak için izin günlerini dahi aynı güne getirmeye çalışırmış. Anne Aysel Atayün, o günleri özlemle anlatıyor: “Bayram sofrası burada kurulur, kurban şurada kesilirdi. Kurban eti kavrulur, dağıtılırdı. Ama bunu birden bire karanlık yaptılar.”
Bayramlaşmayı çok gördüler
Bu zulmü reva görenler bununla da yetinmeyip bir önceki Ramazan Bayramı’nda anne Atayün’ün çocuklarıyla bayramlaşmasını engellemiş. “Benim çocuklarımın ziyareti Yurt’un çarşamba günüdür, Anadolu’nun pazartesi günüdür.” diyor Aysel Hanım ve ekliyor: “Bayram pazartesiye gelmişti. Fakat bayramlaşmayı Salı’ya aldılar. Ben hiçbirisini kutlayamadım. İzin günleri biri çarşamba, biri pazartesi; bayramlaşma salı günü oldu. Biri Ankara’da biri İstanbul’da. Eğer kuş olsam biri biriyle aynı güne gelse uçup ta gidemem.”
Kasıtlı yapıyorlar
Nitekim İstanbul Silivri’ye de Mamak’a da gidememiş de Aysel Anne. “Rabbim küslerin barışması için o bayramları yapmış. anneyle evlatları ayırsın diye değil. Vicdana sığar bir şey değil. Bunu bana yapılmış bir kasıt olarak görüyorum. Çünkü benden başka iki çocuğu içeride olan hiçbir anne yok. Hakkımı onlara helal etmiyorum. Kim yaptıysa? Bu dünyanın üstü varsa altı da var. O hesabı inşallah orada göreceğim. Allah bana bu dünyada verdirmezse öbür dünyada o fırsatı verecek.”
Çocuklarım çıktığında ağlayacağım
Daha 4 yaşındayken annesi vefat eden Aysel Hanım’ı babaannesi büyütmüş. Erkek kardeşini Kıbrıs Harekatı’nda kaybetmiş. Evlat acısını yaşamış Aysel Hanım. Küçük oğlu Cenk’i 10 yıl önce bir trafik kazası sonrası toprağa vermiş. Son yaşananları hatırlatıp, “Hiç ağladınız mı?” diye soruyoruz. Kendisine yakışan bir cevap veriyor: “Ben, çocuklarım çıktığı zaman sevincimden ağlayacağım. İnsan içinde ağlamayı sevmiyorum. Allah’a şükür üzüntülerle yoğrulduk. Bir de ağlamak istemiyorum. Sanki merhamet dileniyormuşsun gibi. Allah razı olsun babaannemden, benim bu dikliğimi, o bana öğretti. Başım dik, alnım açık, göğsüm geniş ağlamayı hiçbir zaman düşünmüyorum.”
İş bulamazlarsa babaları gibi pazarcılık yaparlar
İş bulamazlarsa babaları gibi pazarcılık yaparlar
Aysel Hanım eşi Bülent Bey ile evlendiğinde maddi durumları gayet iyidir. İki fabrikaları vardır. Ama gün gelir maddiyat elden gider. Bülent Bey, varken yaşamayı bildiği gibi, elde yokken mücadele edip helal parasını kazanmaya devam eder. Hep işveren olunca da bir türlü emir altında çalışamaz. Bir kaç iş denedikten sonra da emir almayacağı tek yerin kendi işi olduğunu anlar. Kendi işini kurar ve pazarcılık yapmaya başlar. Bardak, çarşaf, kumaş… En sonunda da en rahat ettiği işi bulur. Sebze meyve tezgahını açar.
Bülent Atayün: Neden mahcup olsunlar?
Okullar tatil olunca Anadolu ve Yurt Atayün kardeşler pazara, babalarının yanına gidip aileye destek olurlar. Atayün kardeşlerin, arkadaşlarının babaları genelde makam, mevki sahibidir. Aysel Hanım da çocuklarını düşünüp eşine, “Bülent Bey, çocuklar arkadaşıyla falan karşılaşır da mahcup olurlar…” der. Bunun üzerine eşinden şu cevabı alır: “Niye mahcup olacaklar? Şimdi benim getirdiğim ekmekten siz mahcup oluyor musunuz? Olmuyorsunuz. Bak ben nereden nereye geldim. Çok şükür alnımın teriyle ekmek getiriyorum. Dünyanın bin bir hali var hanım. Şurada bir demet maydanoz satmasını öğrensinler, limon satmasını öğrensinler, her şey gelir insanın başına. Hiç değilse çoluğuna çocuğuna onlarla bakar.”
Yurt, karpuzu tarlada tanır!
Aysel hanım bu anekdotu paylaştıktan sonra devam ediyor: “Oğullarım bu ortamda uygun bir iş bulamazlarsa yapabilirler bu işi. Yurt bilhassa. Bir söz vardır belki inandırıcı gelmez. Karpuzu tezgahtan değil, tarladan tanır. Çünkü o babasıyla çok sebze haline giderdi. Onun işi zaten para almak, hale gitmek, ses tonu yüksek olduğu için alışveriş şeylerinde. Yapabilirler bu işi.”
İnşirah Sûresini rüyamda ezberledim
İnşirah Sûresini rüyamda ezberledim
Aysel Hanım başlarına gelen onca sıkıntıya rağmen, şer gibi gözüken durumun hayrının farkına varanlardan… Deyim yerindeyse gecesi gündüzü dua ile geçiyor Hatta rüyasında bile: “Rüyamda bile İnşirah suresini ezberledim. Torunum şahittir. Uyanıyorum, konuşuyorum, söylediğim sözlerle uyanıyorum, tekrar uyuyorum. Tekrar aynı şeyleri söylüyorum. Ve misafirliğe gitmiştim kızımla, torunumla. E ben onunla aynı odada yatıyorum, çocuk bile benim okumalarımdan uyanıyor. Çocuk dediğim genç kız da. Nihayet sabah oldu, geline dedim ki bir kitap vardı, o kitabı getirir misin? Neslihan al bakıyım kitabı eline aç İnşirah suresini. Ben söyleyeceğim, sen oradan takip et. Ben söyledim o okudu. ‘Ya anneanne sen bunu bilmiyor muydun?’ dedi. ‘Hayır’ dedim. Diyorsun ya ne konuşuyorsun uykunda; işte bu sureyi okuyordum. O gün bugündür onlara her akşam 21 İnşirah okuyorum. Allah onları sıkıntılardan kurtarsın. İşte bak yaşadıklarımız buna da vesile oldu. Bu güzel bir şey değil mi?”
Hz. Yunus’u kurtaran Rabbim, benim evlatlarımı da kurtarır
Ağzı dualı Aysel annenin buruk bayram gününde en güzel duası oğulları için dökülüyor: “Allah onları feraha çıkarsın. Kalplerine sekine indirsin, inşirah versin. Hz. Ali gücü, Hz. Hamza cesareti, Hz. Ömer adaleti, Hz. Eyüp sabrı versin. Hz. Yunus’u balığın karnından kurtaran Rabbim, onları da bu sıkıntılardan kurtarır. Hz. Yusuf’u kuyunun dibinden çıkaran Rabbim, O’nu Mısır’a sultan etti. Benim de evlatlarım inşallah bu devlete bu millete hayırlı olacaksa güzel Yusuf’u Mısır’a sultan etmiş, benim evlatlarımı da Türkiye’ye sultan etsin.”
Böyle bir dönem görmedim
Birçok devrin şahidi anne Aysel Atayün, 1970, 1980’lere işaret ediyor ve ekliyor: “Hukuk, diye bir şey yok. Hukukun üstünlüğünü bilirdik, Şimdi üstünlerin hukukunu görmeye başladık. Demokrasi diye bir şey yok. Kimse bir şey konuşamıyor. O kadar dönem gördüm, böylesini görmedim. Ben korkmuyorum. Allah’tan başka kimseden korkmam da, etrafıma zarar vermekten çekinirim. Ama o devirlerde korkmadan her şey konuşuluyordu, yasak yoktu.”
YENİ HAYAT GAZETESİ
YENİ HAYAT GAZETESİ