Basın toplantısında bir gazetecinin, AB'nin Türkiye'den beklentileri, vize serbestisi ve Gümrük Birliği'nin modernizasyonu konusunda neler planladığı sorusu üzerine de Borrel, AB-Türkiye ilişkilerinin tek yönlü bir yol olmadığını söyleyerek cevap verdi ve konunun sadece Brüksel'in Türkiye'den ne beklediğinden oluşmadığını, Türkiye'nin AB'den neler beklediğinin de bu sürecin bir parçası olduğunu hatırlattı.
Ankara ile Brüksel arasında daha güçlü bir ilişkinin kurulmasını her iki tarafın da istediğini vurgulayan Borrell, 2018'den beri dondurulan ilişkilerin yeniden canlanması için temel konuları Doğu Akdeniz ve Kıbrıs olarak sıraladı. Doğu Akdeniz'de gerilimden uzak kalıcı bir ortamın sağlanmasının bölge güvenliği ve istikrarı için büyük önem taşıdığını söyleyen Borrell, Kıbrıs meselesinin de aynı şekilde anahtar konu niteliğinde olduğunu belirterek sorunun Birleşmiş Milletler kararlarıyla uyumlu şekilde çözülmesi gerektiğine vurgu yaptı.
"Temel hak ve özgürlüklerle değerler kilit öneme sahip"
Yüksek Temsilci ayrıca Ankara'nın da imzalayarak taahhüt ettiği, İnsan Hakları Sözleşmesi'nde tanımlanan temel hak ve değerlerin uygulanmasının da ilişkilerin canlandırılması için büyük öneme sahip olduğunu vurguladı.
"AB'nin Türkiye ile ilişki kurmasının şart olduğunu biliyoruz" diyen Borrell, Ankara ile Brüksel arasındaki farklılıkların ortadan kaldırılması ve ortak çıkarların vurgulanması için çaba gösterilmesi gerektiğinin de farkında olunduğunu, hedefin de zaten bu olduğunu söyledi.
Borrell'den önce açıklamalarda bulunan Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbbock ise AB ile Türkiye ilişkilerinin, mayıs ayında Türkiye'de düzenlenen seçimlerden sonra stratejik olarak yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söylemişti. Türkiye'yi AB'nin "kolay olmayan, ancak küresel açıdan stratejik öneme sahip doğrudan komşusu" diye nitelendiren Baerbock, Türkiye'nin hukuk devleti olmaktan ve insan haklarının gözetilmesinden oldukça uzak olduğuna da işaret ederek "naif olmadıklarını ve zor bir dönemden geçiliyor diye Ankara'ya 'hediyeler' verilemeyeceğini" belirtmişti.