ODTÜ Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi Prof. Hüseyin Bağcı, Türkiye ile ABD arasında tırmanan gerilimin odağındaki isim Rahip Brunson’ın ev hapsi ve tutukluluğunun kaldırılması talebinin reddedilmesi ardından bir üst mahkemeye yapılan itirazı Ahval'e değerlendirdi.
Bağcı bunun bir gün öncesinde Edirne’de tutuklu iki Yunan askerin tahliye edilmesinin, Brunson tahliyesine kamuoyunu hazırlamak, zemin oluşturmak amacına dönük olduğunu savundu.
Ahval’e konuşan Bağcı, casus olduğu iddiasıyla tutuklanan Brunson için uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde uygulanması gereken prosedürün basit ve krizi tırmandırmaya gerek olmaksızın çözülebilecekken bunun yapılmadığını belirterek, casusluk suçlamalarıyla daha önce tutuklanan Alman ve Fransız vatandaşlarının, tahliye edilip ülkelerine gönderilmelerini emsal gösterdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gelinen aşamada kıyıdan dolaşıp ortamı yumuşatmaya Rahip Brunson’ı serbest bırakmanın kendisini rencide etmeyecek yollarını bulmaya çalıştığı görüşündeki Prof. Bağcı, İki Yunan askerinin serbest bırakılmasının Brunson tahliyesine kamuoyunu hazırlamak, zemin yaratmak amacına dönük olduğunu savunuyor.
Prof. Hüseyin Bağcı’ya göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkel ve Macron ile görüşmesinin ardında Trump’ın girişimi ve iç kamuoyunda kendisini zorda bırakmayacak biçimde ABD taleplerinin karşılanması için destek ve formül arayışları var.
Bağcı’nın değerlendirmeleri şu şekilde:
“İki Yunan askerinin tutuklanma gerekçesi neydi? Askeri casusluk. Yunan askerleri ‘political prisoner-siyasi mahkum’ idi. Deniz Yücel’in, Fransız Gazetecinin, Alman aktivist Studtner’in tutuklanma gerekçeleri neydi? Casusluk. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yıl A Haber’de katıldığı bir programda Deniz Yücel için ‘casus, terörist, ajan, ben yaşadığım müddetçe çıkamaz’ diyordu. Şimdi casus Yunan askerleri serbest. Casus Fransız gazeteciler serbest. Casus Alman vatandaşları serbest. Türkiye, Merkel ve Macron’un siyasi rehineler konusundaki baskısına boyun eğdi, hepsini serbest bıraktı. Rahip Brunson da casus ise casuslar için uygulanacak uluslararası hukuki prosedürü uygulayacaksın. Persona non grata (istenmeyen kişi) ilan edip, sınır dışı edeceksin. Yapılacak iş bu kadar basit.
Daha önce de Macron, Merkel Erdoğan’a telefon açtı tutuklu vatandaşları için baskı yaptı, Erdoğan’ın casus-ajan dedikleri serbest bırakıldı. Bütün dünya görüyor. Türkiye’de yargı sisteminin nasıl işlediği apaçık ortada. Türkiye’nin uluslararası algısı, bir hukuk devleti olarak görülmüyor. Türkiye için söylenen, ‘political hostage policy-siyasi rehine politikası’ izleyen bir devlet olduğu. Erdoğan’a telefon eden, rehinesini kurtarıyor. Trump da diyor ki ‘herkesinkini bıraktın benim rahibi ve diğerlerini de bırak’. Merkel ve Macron’a Erdoğan’ı arattıran Trump. ‘Söyleyin bıraksın, yoksa kötü olacak” mesajı veriyor. Erdoğan’ın son açıklamaları, kıyıdan dolaşarak, iç kamuoyuna ‘dik durduk’ mesajı vererek, bu işten sıyrılma izlenimi veriyor.
iPhone boykotu vs. öyle. Erdoğan en az zararı verecek boykot sistemini uyguluyor. Boykot ediyorsan, THY 11 milyar dolarlık Boeing alımını hemen iptal etsin. Atak helikopterini satamıyorsun, motoru ABD’den. İHA’lar, SİHA’lar hepsinde elektronik ABD malzemesi var. Boykotsa Coca-Cola’yı, Philip Morris’i vb. yasakla gönder. Vatandaşa ‘dolar sat’ demek, sen sat kaybet ben kazanayım demek. Önce Mehmet Cengiz’i, Erdoğan’a yakın işadamlarını çağırıp, milyar dolarlarını bozdurtabiliyor musun? ABD ile dalaşmayı sürdürmek günün sonunda Türkiye’ye kaybettirir. Türkiye kötü duruma sürükleniyor. Çünkü bu iki eşitin kavgası değil. 20 trilyon dolarlık ABD’nin karşısında 800 milyar dolarlık Türkiye’yi kısasa kısa konumuna sokmak, ülkeye iyilik değil. Ben ülkem için üzülüyorum. Rahip işini, casusluk iddiasıyla tutuklu diğer Amerikalılar sorununu çözmek son derece basit. Uluslararası hukuktaki casusluk prosedürünü uygulayacaksın o kadar. Türkiye kalp ve gönülle hareket ediyor, onlar da kalple ama aynı zamanda ekonomi ile hareket ediyor.''