Brunson gerginliğinden kim ne kazandı, ne kaybetti?

İki yıldır süren Rahip Brunson gerginliğiyle ilgili ABD sertleşti. Bundan sonra neler olabilir?

SHABER3.COM

Tr724 yazarı Adem Yavuz Arslan, Türkiye ile Amerika arasında krize yol açan Rahip Andrew Brunson'u yazdı. ABD ve Türkiye'nin karşılıklı satrançta alıp-verdiklerini sıralayan Arslan bundan kazananın Türkiye olmadığını vurguladı.

Yazıdan ilgili bölüm şöyle:

(...)

Süreç malum.

Türkiye ile ABD arasında yaklaşık iki yıldır süren bir trafik vardı. ABD önce lobi yaparak, ardından da hukuki yollardan rahip Brunson’u kurtarmaya çalıştı.

Bu süreçte Ankara’dan sözler aldılar.

Hatta Washington’da Brunson’un 18 Temmuz’da ki duruşmada tahliye edilmesine kesin gözüyle bakılıyordu. ‘Müjdeyi’ Pompeo vermişti.

Fakat beklenen olmadı ve ipler koptu.

Mike Pence ve Donald Trump sosyal medya üzerinden çok sert açıklamalar yaptı. Kongre jet hızıyla yaptırımları masaya koydu.

Hatta Washington’un nabzını iyi tutan isimlerden Steven Cook Trump ile Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinin çok sert geçtiğini, Trump’ın Erdoğan’a hitaben “Eğer Brunson serbest kalmazsa, F-35’ler endişe edeceğin son şey olur” dediğini yazdı.

ABD tarafından sert tepki gelince Brunson apar topar ev hapsine çıkarıldı. Bu karar da Washington’un öfkesini dindirmedi. Mike Pence bir kez daha ambargo açıklaması yaptı ve Brunson’ın serbest kalmasını beklediklerini açıkladı.

Başta da dediğim gibi, ben bu yazıyı yazarken Brunson ile ilgili mahkeme kararı bekleniyordu. Aslında mahkeme kararı derken lafın gelişi. Zira Erdoğan rejiminde mahkeme kararları Saray’dan hazır geliyor.

ABD tarafından gelen tepkiler üzerine Türkiye tansiyonu  düşüren açıklamalar yaptı. Normal şartlarda her önüne gelene ‘Eyy Almanya, Eyy İsrail…’ diyen Erdoğan’ın bu olayda hayli ‘sakin’ olduğu dikkatlerden kaçmadı.

KİM NE KAZANDI ?

Brunson evine döndüğünde konu birkaç gün daha konuşulup sonra gündemden düşecek. Ancak bu durum Türkiye ABD ilişkilerinin düzeleceği, tekrar rayına oturacağı anlamına gelmiyor.

‘Kimin ne kazandığı’ sorusuna cevap aramaya Türkiye’den başlayalım.

Erdoğan’ın ‘ver papazı al papazı’ diyerek yola çıktığı Brunson olayında gelinen noktada Türkiye’nin ‘kazancı’ İsrail’de tutuklanan Ebru Özkan isimli Türk vatandaşının serbest kalması.

Ebru Özkan kimdi, bu denklemin içine nasıl girdi hala net olmasa da Ankara’nın ilk ve tek kazanımı bu oldu. Gerçi Erdoğan rejimi Ebru Özkan için pazarlık yapılmadığını söylese de hem ABD hem İsrail tarafı tersini söylüyor.

Türkiye’nin kazanç hanesine başka ne yazılabilir bilmiyorum ama kayıp hanesine yazacak çok şey var.

Öncelikle bu olay tüm dünyaya Türkiye’de hukukun olmadığını, mahkemelerin bağımsız karar almadığını göstermiş oldu. Üstelik bizzat Erdoğan tarafından canlı yayında, kameralar önünde ‘yargıda yapalım şeyini’ denilerek adeta tüy dikildi.

Trump ve Pence’nin sert tepkisi sonrası Brunson’ın apar topar ev hapsine alınması da Türkiye’nin bir hukuk devleti olmadığını tescillemiş oldu.

Erdoğan rejimi, rahip Brunson’ı deli saçması iddialarla tutuklarken Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesinde koz olarak kullanmayı planlamıştı.

Ancak gelişmeler bu ihtimali iyice zayıflattı. Sonuçta keyfiliğin ve işkencenin olduğu bir ülkeye kimseyi iade etmezler.

Erdoğan en büyük darbeyi ise kişisel itibarına aldı. Bugüne kadar ‘kasımpaşalı’ üslubunu dış politikada da sürdürmeye çalışan Erdoğan zaman zaman sonuç da alıyordu.

Ancak Trump’ın tehditleri karşısında yelkenleri indirmek zorunda kaldı.

Almanya’nın Deniz Yücel olayında yaptığını Amerika da Brunson’da yapmış oldu. Bir başka ifadeyle Erdoğan’a karşı sert oynayan, tehdit eden sonuç alabileceğini gördü.

İktidar cephesi ‘kuyruğu dik tutma’ adına “Biz Brunson’a karşı Hakan Atilla’yı alacaktık, Washington anlaşmayı bozdu” desede sahadaki gerçekler farklı.

Öncelikle Hakan Atilla’nın teknik olarak böyle bir takasın taraf olma şansı yok. En azından şimdilik.

İkincisi Atilla, hakim Berman’ın insafı sayesinde az bir ceza aldı. Yakın da Türkiye’ye dönebilecek. Bu pozisyondaki birisi için Türkiye’nin pazarlık yapması mantıksız.

Kaldı ki Erdoğan için Hakan Atilla’nın bir anlamı yok. Zarrab için elinden geleni ardına koymayan Erdoğan, Hakan Atilla için kılını kıpırdatmadı denebilir.

Erdoğan’ın Bronson’ı tutuklatırken amacı aslında Zarrab’a karşı kullanmaktı. Fakat ABD bu konuyu masaya bile getirmedi. Erdoğan, bu kez Halkbank’a kesilecek cezaya karşı Brunson’ı koz olarak kullanmak istedi.

Aslında amaç Atilla’yı almak filan değil, Halkbank’a kesilecek cezayı Brunson kozu ile düşürmekti.

Halkbank ile ilgili ceza miktarı henüz kesinleşmediği için Türkiye’nin girişimlerinin ne kadar sonuç verdiğini henüz bilmiyoruz.

Ancak kulisler Erdoğan için pek parlak değil.

Bu arada şu notu da paylaşalım; Erdoğan’ın Trump ile olan ‘samimi’ fotoğrafları ABD iç kamuoyunda tepkiyle karşılandı. Erdoğan’ın imajı zaten çok kötüydü, bir de Trump’la samimi görüntüleri ortaya çıkınca tepki arttı.

Özetle Türkiye’nin ‘ver papazı al papazı’ diyerek çıktığı yolda bir kazanımı olmadı.  Aksine hem ülke itibarı yerle bir oldu hem Erdoğan rejiminin hukuk tanımazlığı tüm dünyaya ilan edildi.

Hem de bizzat Erdoğan’ın eliyle. Bu saatten sonra ‘Yargı bağımsızlığımız var, saygı duyun’ argümanıyla kimseyi ikna edemezsiniz.

Aslında Brunson gibi bir din adamının tutuklanıp ABD’ye karşı koz olarak kullanılmak istenmesi başlı başına stratejik bir hataydı, gelişmelerle bu hata trajediye dönüştü.

Bugün ABD Kongresi’nde Türkiye lehine bir kişi bile kalmadı. Erdoğan’ın Washington’da ki tek dostu Trump’tı, o bile artık ağzına geleni söylüyor.

Sonuç itibariyle Erdoğan’a “Brunson’u tutuklayalım, ABD’ye karşı koz olarak kullanırız ” fikrini pazarlayan her kimse aslında Erdoğan’a büyük bir kazık atmış oldu.

ABD NE KAZANDI ?

Bu denklemin kazananının ABD olduğu açık. Zira ‘bir şey vermeden’ Brunson’ı hapisten çıkarmış oldu.

İkincisi Erdoğan’ın yumuşak karnını test etti. Daha önce Erdoğan’la uyumlu çalışmaya, konuşarak iş bitirmeye çalışan Washington, bu taktiğin işe yaramadığını, sopa göstermesi gerektiğini görmüş oldu.

Erdoğan’ın almak için elinden geleni ardına koymadığı Zarrab’ı vermediği gibi Hakan Atilla’yı da vermedi.

Üstelik Erdoğan’ın üzerinde baskı unsuru olabilecek çok sayıda aparatı olduğunu göstermiş oldu.

Yarın bir gün Trump ile Erdoğan arasındaki yeni bir gerginlikte, Trump’ın nasıl davranacağını tahmin etmek artık zor değil.

ABD tarafı rahip Brunson’dan sonra Türkiye’de tutuklu bulunan elçilik çalışanları ve NASA fizikçisi Serkan Gölge için ‘nasıl bir yol izlemesi gerektiğini’ artık biliyor.

İSRAİL ?

Hem ABD hem Türkiye tarafından yapılan açıklamalar, İsrail’den gelen bilgilere göre cezaevindeki Türk vatandaşı Ebru Özkan, Erdoğan’ın ricası Trump’ın telefonu üzerine serbest kaldı.

Peki ama İsrail neyin karşılığında Özkan’ı serbest bıraktı ? Şimdilik bu sorunu da cevabı yok. Medyaya yansıyan detaylara göre İsrail yönetimi ‘karşılığında bir şey almadık, talep etmedik’ diyor.

Ancak diplomaside mütekabiliyet esastır ve İsrail bu jestinin karşılığını alacaktır.

BUNDAN SONRA NE OLACAK ?

Rahip Brunson evine döndükten sonra kısmi bir rahatlama olsa da Türk Amerikan ilişkileri kolay kolay düzelmez.

Erdoğan’ın Rusya’dan alacağı s-400 savunma sistemleri büyük bir kriz kaynağı. ABD Kongresi bu konuda net; eğer Türkiye S-400’de ısrarcı olursa ambargoya muhatap olabilir.

Halkbankası cezası ve Zarrab’ın durumu da bir başka gerginlik kaynağı. Türkiye’de tutuklu bulunan elçilik çalışanları ve NASA uzmanı Serkan Gölge’nin durumu da Ankara ile Washington arasında bir diğer çatışma alanı.

Beyaz Saray’da ise Trump gibi ‘bilinmez-öngörülemez- bir başkan var.

O yüzden iki ülkenin ‘müttefik’ ve ‘stratejik ortak’ olduğu günler hayli geride kaldı. Bir din adamının rehin alınıp şantaj malzemesi yapılmasının neden olduğu güvensizlik ve şüphe uzun yıllar zihinlerden çıkmayacak.

Listeye çok sayıda madde eklemek mümkün. Türkiye’nin bir şey kazanmadığı, aksine çok şey kaybettiği ortada.

Üstelik, Erdoğan golü kendi kalesine atmış oldu.

<< Önceki Haber Brunson gerginliğinden kim ne kazandı, ne kaybetti? Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER