"Vur" deyince öldüren, öldürmekten zevk alan bir millet haline geldik. Siyaset kin ve nefret üreten bir bataklık oldu. Aynı camide, aynı sokakta, aynı sitede bir araya gelen insanlar birbirlerine hasım hale getirildiler. Kimse kendi gözlemleriyle, müşahedeleri ile hareket etmiyor; medya aklın,vicdanın,muhakemenin yerini aldı.
Böyle bir toplum hiçbir problemini çözemez. Çünkü kavga bir problem çözme aracı değildir. Bu uslüp, bu didişme sorunları derinleştirmekten, toplumda var olan çatlakları büyütmekten başka işe yaramaz. Bırakınız insanları, bitkiler bile sürekli bir nefret söylemine tabi tutulduklarında sağlıklarını,hayatiyetlerini kaybediyorlar. Nitekim, yapılan bir deneyde her gün küfredilen,sövülen,hakaret edilen bitkilerin kısa zamanda cılızlaşarak pörsüdükleri, okşanan,güzel sözler söylenen bitkilerin ise gelişip serpildikleri gözlenmiştir.
Bir toplum aylar, yıllar boyunca nefret siyasetine muhatap olursa ne olur? Öyle bir toplumda barışın,huzurun,kardeşliğin zemini kalır mı? Çürüyen bitkiler gibi vicdanlar çürür.
Hedefe alınan her grup büyük medya imkanları ile bir öcü haline getiriliyor. Toplum, o grupla mücadele etmenin hayat memat meselesi olduğuna ikna ediliyor. Bütün kötülükler vicdanını,ruhunu kiraya vermiş kalemler tarafından o grubun üzerine boca ediliyor. Düşman ve düşmanlık üreterek toplum birbirini kollar,içinde bulunduğu gerçeği idrak edemez hale getiriliyor.
Cumhuriyet döneminde hiçbir zaman ülke bu kadar ciddi bir parçalanma tehdidi ile karşı karşıya kalmadı. Hiçbir dönemde bu ölçüde yaygın bir teröre muhatap olmadı,hiçbir dönemde dış politikası bu kadar başarısız, bu kadar isabetsiz olmadı. Hiçbir dönemde bu kadar yolsuzlukla,rüşvetle, hırsızlıkla,arsızlıkla karşı karşıya kalmadı. Hiçbir dönemde din bu kadar istismar edilmedi.Hiç bir dönemde toplum bu kadar kamplaşmadı. Hiç bir dönemde yargı bu kadar siyasetin rotasına girmedi. Bu kadar başarısızlık arasında biz neyi konuşuyoruz,paraleli…
Bu icat zaten bunları konuşmayalım diye yapıldı. Bu ülke çözüm sürecinde yapılanları,17/25 Aralık rezaletlerini konuşursa bazılarının yaldızları dökülmesin,geriye kof bir söylemden ve söz yığınından başka bir şey kalmasın diye.
En büyük kaybımız vicdandır. Artık birbirimize acımıyoruz,birbirimizin yüzüne şefkatle sevgiyle bakmıyoruz.Hamile kadınları,felçli hastaları,yatalak ihtiyarları göz altına alanları alkışlıyoruz.Hayır yapmayı,burs vermeyi büyük bir cürüm gibi görüyoruz.Kulaklarımıza ne fısıldanıyorsa şuursuzca onu haykırıyoruz.
Roma arenalarında aç aslanların önüne atılan esirlerin parçalanışını çılgınca tezahüratlarla alkışlayan Romalılar gibi davranıyoruz. Düne kadar yan yana omuz omuza olduğumuz insanların parçalanışından,canhıraş çığlıklarından şehevi bir zevk alıyoruz. Kimse çıkıp bu nobranlığa, bu zalimliğe dur diyecek vicdanlılığı gösteremiyor. Roma’da, parçalanmak pahasına arenanın ortasına atılıp, Romalılar bu hayvanlığı durdurun diyen bir papaz çıkmıştı. Bu ülkede bu açık zulme dur diyebilecek bir din adamı,bir büyük vicdan,bir babayiğit çıkmadı. Çünkü önce insanlığımızı öldürdüler sonra da bizi birbirimizin celladı yaptılar.