Veysel Ayhan / Tr724
Bahçıvan alır eline paslı bir makası. Dayar merdiveni ağaçların yamacına ve başlar budamaya. Taze ve narin dallar… Yeni günyüzü görmüş yapraklar… Şebnem şebnem tebessüm eden sürgünler… Her ne varsa yerlere saçılır.
Ortalık kurt dalmış bir koyun ahırına, kasap girmiş bir mezbahaya döner.
İçiniz sızlar. Yüreğiniz burkulur.
Budanmasa ne olur?
Bazı dallar aşırı verimden kırılır.
Ağacın bazı kısımları dal yoğunluğundan güneş görmez, ışık almaz.
Meyveler küçük ve kalitesiz olur.
Taç kısımlar düzensiz gelişir.
Budama ekolojik bir gereksinim. Tabiatın vazgeçilmez bir unsuru.
Peki ya sosyoloji?
Her sosyolojik yapı doğar, gelişir ve büyür.
Ölmemesi ve gelişmesini sürdürmesi için budama şarttır.
Tabiatta budamayı bahçıvan, sosyolojide kader yapar.
Ağaçlar budandığında yere düşen dallar pörsür ve çürür. Sosyolojide ise tohuma dönüşür. Her dal parçacığı yeni bir ağaca tohum olur. Her yaprak yeni tohumlara dayelik yapar. Budama sayesinde yaşlı ve kendini yenilemeyen dallar dökülür, kurtlanmış gövdeler ayrılır. Hormonlu dallar biçilir.
Ağaca uzaktan bakanlar o dev ağaç küçüldü hatta bitti sanır. Budamanın hikmetini bilmeyen ve bahçıvanı göremeyen kirli ve paslı makasa takılır kalır. Paslı makasa saydırdıkça saydırır. Bilmez ki o paslı makası kullanan bahçıvandır. Bilmez ki budama bittiğinde yukarılarda gezen, ağaçların narin dallarını vahşice ısıran paslı makasın yeri alet edevat kutusunun dibidir.
Budama mevsimi aşı mevsimidir de. Uzak durduğunuz kitlelerle, yabani sandığınız zümrelerle buluşma vaktidir. İhmal ettiğiniz mazlumlara eğilme sevincidir. Kader emsalsiz bir bahar için ağlarını örer. Sosyoloji yanlış komşulukları bozar, yeni birliktelikler hazırlar.
“Hakk şerleri hayreyler.
Zannetme ki gayreyler.
rif ânı seyreyler.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler.”
Arif olmayansa gördüklerine bakar, kötümserlik ve karamsarlığa kendini kaptırır. rif olansa geçmiş örnekleri hatırlar, o mahzun örneklere bina edilen muhteşem baharları hatırlar.
Kader muazzam senaryosunu ilmek ilmek örgülemekte. Her şey bir bahar müjdesinden ibaret. Paslı makasın kesme cazırtıları bahar mevsiminin en sadık habercisi.
“Ümit her şeyden evvel bir inanç işidir. İnanan insan ümitlidir ve ümidi de inancı nispetindedir… İnanacağı şeyi iyi seçebilmiş ve ona gönül vermişse, artık onun ruh dünyasında, ümitsizlik, karamsarlık ve bedbinlikten asla söz edilemez.
Adem Nebi (aleyhisselam), semasının karardığı, azminin kırıldığı ve canının dudağına geldiği bir devrede, ümitle silkindi, ‘Nefsime zulmettim.’ dedi ve dirildi. Şeytan ise, gönlünden akıttığı ümitsizlik kan ve irini içinde bocaladı durdu ve nihayet boğuldu…
Her gönül eri ümitten bir meş’ale ile yola çıkmış, bununla tufanları göğüslemiş; fırtınalarla pençeleşmiş ve dalgalarla boğuşmuştur. Kimisinde ümit bir ‘Cûdî’ tomurcuğu, kimisinde İrem Bağları, kimisinde de Medine’leşen bir ‘Yesrib’ hâline gelmiştir. Bu vadide her ümit kahramanı, aynı zamanda Hak katının azizi, halkın da bayrağı olmuştur.
Bir de, her şeyin bittiği; milletin kaddinin büküldüğü, gururunun kırıldığı devrede, iman ve ümidin dâsitanî bir hâl alması vardır ki; inancın derecesine göre, onu elde eden, kâinata meydan okuyabilir; elli bin defa çarkı, düzeni bozulsa sarsılmadan yoluna devam eder; yoklukta, varlık cilvesi gösterip ölü ruhlara can olur.
Bin bir ümit tomurcuğunun tebessüm ettiği ve bin bir tohumun, toprağın altında kara düşecek cemreyi beklediği şu günlerde, ümitten mahrum gönüllere ümit dileklerimizle…” (Sızıntı)
Evet, isteyen inanır istemeyen inanmaz.
“Vallahi güzel etmiş.
Billahi güzel etmiş.
Tallahi güzel etmiş.
Mevlâ görelim netmiş.
Netmişse güzel etmiş.” (Tefviznâme)