PROF.DR. OSMAN ŞAHİN
Kin, nefret ve düşmanlık üzerinden tahrip 4
Bu yazı serisinin ilk yazısında ifade edilen hususlar mahfuz olmakla beraber, topluma hak ve hakikati tebliğ ve temsille sorumlu olan insanların, bu gayelerini tahakkuk ettirebilmeleri için, kin, nefret ve intikam gibi duygulardan kendilerini arındırmaları gerekmektedir. Kendilerini davalarına adayan bu insanların beklentisiz hareket etmeleri, maddi ve manevi fedakarlıklarda bulunmaları, gönüllerine hak ve hakikatleri götürmek istedikleri insanlara karşı alicenap davranmaları ve onların yapmış oldukları kötü davranışlara ve eziyetlere karşı sabırlı olmaları da çok önemlidir.
Bütün tarih boyunca peygamberlerin ve bu peygamberlere tabi olarak bu yolu tercih edenlerin her zaman böyle zulümlere maruz kaldıkları, bunlara sabrederek tebliğ ve temsil vazifelerini yerine getirdikleri, insanları kazanabilmek için her türlü meşakkat ve zahmetlere göğüs gerdikleri görülmektedir. Dolayısıyla, Kur’an’i ve Nebevi beyanlarda çok tekrar edilen ikazlara kulak vererek, bu yaşanan zorlukların ve bu büyük imtihanların yolun kaderi olduğuna tam inanarak davranılması ve gönüllere girebilmek için sevgi, af ve merhamet yolunun tercih edilmesi büyük bir öneme sahiptir.
Bütün bunlara uygun hareket edilmediğinde, gönüllere hak adına girilip bu insanların kazanılmaları mümkün değildir. Hak davasının gerçek sahipleri olan peygamberler ve onların varisleri nasıl bir yol takip etmişlerse, aynı yolun yolcularının onlara tabi olmaları gerekmektedir. Zaten, Kur’an da bize en güzel örnekleri bulup alabileceğimiz kimselerin ve kendilerine mutlak manada tabi olmamız gerekenlerin bu peygamberler ve onların sünnetleri olduğu açıkça ifade edilmekte ve onlara ittiba etmemiz emredilmektedir.
FETRET DÖNEMİ HÜKMÜ VE YANLIŞ TEMSİLLER
Fethullah Gülen Hocaefendi “Hocaefendi ile Ramazan Mukâbelesi (2) - 20/06/2016” başlıklı Bamteli’nde “Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız.” (17/15) ayet-i kerimesinin açıklamasında, içinde yaşadığımız asırda ve günümüzde din tam temsil edilmediğinden dolayı birçok insanın fetret dönemi kapsamı içerisine girebileceğinin tespitini yapmaktadırlar: “Fetret dönemi “Hiçbir ümmet yoktur ki onların aralarında eğri yolun encamından onları sakındıran bir nebi olmasın” (35/24) buyuruluyor. “Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız” da (17/15) onu ifade ediyor. Onun için Hazret-i Pir Kastamonu lahikalarında o İkinci Cihan Harbinde doğrudan doğruya o temerrüdâta giren, açıktan zulüm yapan, zulmün takipçisi olan, onu yakın takibe alan ve açık haksızlık yapan insanları istisna ediyor da masum kimseler orada o türlü şeylere karışmayanlar, çoluk çocuk, kadın erkek -birileri buna itiraz etmişlerdi- fetret dönemi insanı sayılabilir onlar.
Müslümanlık çok güzel bir temsille, halle ortaya konmadığından dolayı, bence eğer insanlar Müslümanlıktan ürküyorlarsa, IŞID’a bakarak ürküyorlarsa, En-Nusra’ya bakarak ürküyorlarsa, bir de bunları besleyenlere bakıp onların neye hizmet ettiklerini görüp İslamiyet’ten ürküyorlarsa şayet, bu insanlara bir manada fetret dönemi insanı nazarıyla bakmak lazım. Günümüz İslâm dünyası İslâm’dan, Kur’an’dan, imandan hem de Müslümanlık adına insanları soğutmuş ürkütmüş, kaçırmış… Celb-ü cezbine gelince onu tam temsil eden insanlar iki nesil uğraştıktan sonra ancak zannediyorum o kırılmayı tamir edebilirler, o yırtığı yamayabilirler.”
Müslümanlık günümüzde tam ve doğru olarak temsil edilemediği gibi tam tersine insanları İslâm’dan uzaklaştıracak şekilde yanlış ve çirkin temsillerle ortaya konmakta ve ısrarla bunlar nazara verilmek suretiyle de İslâm’ın kalplere girmesinin önü kesilmektedir. Günümüzde bu çirkin temsillerden dolayı, toplumun ve özellikle de gençlerin dinden uzaklaştıkları ve çoklarının deizme kaydıkları görülmektedir.
MÜTEREDDİT ZALİM VE KARARLI ZALİM
Hocaefendi, “Sızıntı’dan Çağlayan’a” başlıklı Bamteli’nde bütün zalimlerin aynı olmadıklarına dikkat çekmektedirler: “Mütereddit zalim, kararlı zalime göre Allah huzurunda farklı muamele görür. Evet, iki türlü zalim vardır: Biri, mütereddit; zulmün zulüm olduğunu bilir, endişe duyar, sıyrılma yolu arar. Diğeri ise, kararlı; aklına ne esiyorsa, Şeytan dürtüleri ile onu hemen yerine getirir.” Dolayısıyla bütün zalimleri aynı kefeye koymamalıdır.”
Allah katında bile bütün zalimler aynı kefeye konmamakta, zulmün farkında olan ve bundan kurtulmak için arayış içerisinde olan zalim, zalimlik artık fıtratının ve karakterinin bir boyutu haline gelmiş olan zalimlerden ayrı değerlendirilmektedir. İslâm, iman ve insanlık noktasında belli bir seviyeye gelememiş olan bazı insanlar, bazı menfaatler, korkular ve tehditlerin baskısıyla kendilerini zulüm çarkının içerisinde bulmuşlar ve fakat bunlardan rahatsızlık duymaktadırlar.
“Hocaefendi ile Ramazan Mukâbelesi (2) - 20/06/2016” Başlıklı Bamteli’nde kararlı zalim “o temerrüdâta giren, açıktan zulüm yapan, zulmün takipçisi olan, onu yakın takibe alan ve açık haksızlık yapan insanlar” olarak tarif edilmektedir. Dalalet ve küfründe inat içerisinde olan, açıktan ve isteyerek zulüm yapan ve onu bir dava haline getiren zalimler bu gruba girmektedirler ve bunlar fetret dönemi hükümlerinden istifade edemezler.
Hakiki bir mü’min karakterinin ve bir fıtrat haline gelen şefkat ve merhametinin gereği olarak değil sadece mütereddid zalimlerin aynı zamanda bu kararlı zalimlerin de ötelerde maruz kalacakları haller karşısında ızdırap duymaktadır. Hocaefendi, “Âhiret Yörüngeli Hayat” başlıklı Bamtelin’de zalimlerin uğrayacağı dehşetli akıbetleri karşısında, Hizmet insanlarının duyacağı ızdıraplara vurgu yapmaktadırlar: “Hak, o kadar yüce olduğu halde, onu ayaklar altında çiğneyenlerin, ha varmış ha yokmuş gibi çiğneyenlerin öbür tarafa intikal eden hallerini, hakkı çiğneme hallerini, adaleti ayaklarının altına alma hallerini, millet ruhunu ayaklarının altına alma hallerini, orada onların karşısına çıkan şeylerle gördüğünüz zaman, yürekleriniz ezilecek, acıyacaksınız...
İnsanlığınızı yitirmemişseniz şayet, hâlâ içinizde şefkatin zerresi varsa şayet, ahsen-i takvîme mazhariyetin hususiyetlerini içinizde taşıyorsanız şayet, Allah’ı gösteren muallâ-mücellâ bir ayna olduğunuzun farkında iseniz şayet, sizi yemek isteyenin parçalandığı yerde bile, yüreğiniz sızlar, halk ifadesiyle “cızzz” eder yüreğiniz…
Allah’ım hidayetlerini murad buyuruyorsan, ne olur kalblerini yumuşat; yoksa Sana havale ediyoruz!.. Dua edin, Allah onları o durumdan kurtarsın ve size de orada o azabı çektirmesin, yüreğinize “cızzz” ettirmesin. Siz hep iyiliğin yanında, iyilik mülahazalarının yanında, iyilik dileklerinin yanında, peygamberâne himmetin yanında, re’fetin yanında, rahmetin yanında oldunuz/olunuz.”
İnşaallah sonraki yazıda bu konuya devam edelim.
Önemli Not: Bu yazı “Affetmede Söz Sahibi Mağdurlardır- Kin, Nefret ve Düşmanlık Üzerinden Tahrip 1” yazısıyla beraber okunması gereken bir yazıdır. Birinci yazıdaki konulara bina edilen bir yazıdır. Serinin ilk yazısındaki hususlar dikkate alınmadan okunduğunda verilmek istenen mesajlar yanlış anlaşılabilmektedir.