Hazin ve manidar bir bylock mesajı daha:
Sizin gibi biz mazlumlara, haksızlığa uğrayanlara seda olan insanları gördükçe Rabbime şükrediyorum. Benim eşim de bir ay önce alındı bylock’tan. 15 Temmuz’da kendini siper edecek kadar şehitlik aşkıyla tutuşan bir asker iken, hakimin “Biz seni 15 Temmuz’la suçlamıyoruz, 2014’te telefonunda bylock sinyali alınmış, bu yüzden ‘silahlı terör örgütüne üyelik’ suçundan yargılıyoruz” demesi ve eşimin yıllarca canını dişine takip terörle mücadele veren bir asker olması...
Biz daha bir aylık evliyken ihraç olduk, memleketimize geldik, eşim deli divane oldu sebebini aramaktan. 4 ay sonra bir sabah namazının ardından yarım saatlik bir kestirmeden sonra çalan zil... Hamd ediyorum ki evimize gelen polisler mahremime dokunmadı, Allah razı olsun, neler duyuyoruz. Eşimi aldılar, gidiş o gidiş, kalakaldım karnımda 3 aylık sabimle... O günden tek hatırladığım dağınık bir ev, ısrarla çalan zil ve eşimin abdest alışı... Namaz kıldım, oturdum, kimin adaletine güvenirim şu saatten sonra, kime gider, kime sığınırım Rabbimden başka... Cezaevi ziyaretinde bebeğimizin cinsiyetini bir camın arkasından söyledim hışırtıdan sesini net alamadığım bir telefonla. Benim eşim devletin hakkı ona geçmesin diye devletin kalemini dahi elinde evinde tutmayan; tutuklama kararını “Devletimin canı sağolsun” diye karşılayan biri.
Aklı almıyor insanın. Cezaevindekilerin eşleriyle konusuyorum, bylock mağduru hepsi, tertemiz insanlar ve hepsinde ayrı bir mağduriyet... Öyle hikâyeler var ki... 3 yaşında bir kızın “Baba, camı açsana, aç da seni bi kerecik öpeyim” demesinden tutun da, “Anne, babam orada çalışıp bize para gönderecek değil mi?” diyen 5 yaşındaki masuma kadar... Bu kadar mağduriyet ve bizi duymayan, görmeyen vicdanlar... Elhamdülillah ezilen taraftayız, ya ezen olsaydık! İmtihan deyip dua etmekten birşey gelmiyor elimden. Rabbim yar ve yardımcımızsın.
Dün eşimle görüştük. Evvelce Risale-i Nur okumazdı, orada bir talebeniz onlara her gün risale okuyormuş. Program yapmışlar; her gün oruç tutuyor, mukabele okuyor, teheccüd kılıyor, dört günde bir hatim yapıyorlarmış. Dedim ki, Rabbim oralar Yusufsuz kalmış ki sen binlerce Yusuf’umuzu oralara sahip çıksınlar diye gönderdin. Eşim adına çok mutlu oldum. Onun ahireti güzelleşecekse ben onu özlemeyi göze alırım, lâkin ya doğmamış bebeğim...
Kâzım GÜLEÇYÜZ (Yeni Asya Gazetesi)