Abdullah Aymaz / samanyoluhaber.com
Çağlayan Haziran 2019
Bu sayının başyazısı “İÇ ÇÜRÜME VE ONARIM YOLLARI-1”
Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi yazıya şöyle başlıyor:
“Bugün bütün insanlık, farklı derecelerde bir bekleyiş içinde bir NUR bir ZİYA ümidiyle sabahlayıp akşamlıyor. Öyle ki, pek çok göz, sürekli ufuklara bakıyor ve bir ‘fecr-i sâdık’ hecelemesi hülyalarına dalıyor; dalıyor da maşrıkta çakan her şimşekte yeni bir şafak hissine kapılıyor. Beklediğini göremeyince de iç içe inkisarla inlemeye duruyor; duruyor ve ümit beklediği ufuklara yönelerek ‘Sabah ne zaman?’ niyaz edâlı inkisar nağmeleriyle başını önüne eğip kırık bir intizar heyecanına yelken açıyor. Bir taraftan geçmişin muhteşem günlerini resim resim temaşa ederken, diğer yandan da günümüzün ürperten tablolarıyla ümit-yeis arası gel-gitlere kendini salıyor ve hafakan türküleri mırıldanmaya koyuluyorlar. (…) Allah, insana, neyin ne olduğunu ve varlık hakikatinin iç yüzünü keşif ve tesbit etmek üzere akıl ve kalb vermiştir. Şayet o bu dinamiklerle çevresinde olup bitenlerin ne olduklarını, ne ifade ettiklerini bilmez, bilip değerlendirmezse, bilerek-bilmeyerek ‘Ahsen-i Takvim’ çizgisini koruyamamış ve sürçmeler, sapmalar fasit dairesi içinde ömür tüketmiş olur; akı-karayı birbirine karıştırır… çiçekleri diken görmeye başlar… güllerin güzelliklerini anlayamaz… ve bülbül nağmelerini saksağan hırıltıları gibi değerlendirir.”
Prof. Dr. Muvaffak Ayvaz, “İslamî Açıdan Çevreye Bakış, yazısında, çevreyle ilgili İslamî Vakıflardan söz ediyor.
Engin Tenekeci’nin “Zatın Esere Yansıyan Güzelliği” başlıklı yazısı, Risale-i Nurların ifade tarzına uygun şekilde Cenab-ı Hakkın kainattaki hârika sanat eserlerindeki güzelliğin kaynağına inerek güzel bir iman dersi veriyor.
Prof. Dr. Sinem Akbulut “Günde Kaç Öğün?” başlıklı yazısında en uygun olanın Efendimizin (S.A.S.) sünnetine uygun olarak ili öğün olduğunu söylüyor.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi, “Destigir Ol” başlıklı Münâcat ve “Bülbül Nağmesi” başlıklı Naat ile şiir güzelliklerini de Çağlayan’a ilave etmiştir.
Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan “Duruş” yazısında, Duruş’un herhangi bir hadise karşısında gösterilen hareket tarzı, söylem ve eylemler olduğunu ifade ediyor. Evet “Duruş” çok mühimdir. Hele dik duruş!.’ Şu Hizmet’in hakkaniyetinin delillerinden birisi de şöyle bir süreçte bile herşeye rağmen diklenmeden dik duruşlarıdır.
Prof. Dr. Atıf Yorulmaz “Oruç Ve İki Yeni Keşif” başlıklı yazısında “İçinde atıklar birikmiş bir hücre rahat çalışamaz. Bu birikimlerin temizlenerek hücre içinde rahat bir ortam oluşturulması işini oruç harika bir şekilde yerine getirmektedir.” diyerek, oruçla ilgili keşfedilen güzelliklerden birisine işaret ediyor.
Ömer Yıldırım, “Ah Bu İlkbahar Havaları!” başlıklı yazısında, ilkbaharın hikmetleri üzerinde durup güzelliklerinden bahsediyor.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi, “Kalbin Zümrüt Tepeleri” için yazdığı Tekmilesinde “Âdemiyet Muamması-2” başlıklı yazısında diyor ki: “Zirvedekiler her zaman ÂDEM-İ NÜBÜVVET; zirdekiler (aşağıdakiler) ise, onlarla hemhâl olma sermestisiyle FENÂFİLLAH, BEKÂBİLLAH üveyikleri olarak dur-durak bilmeden onları izlemede; yürümüşler MAHVİYET-İ TÂMME içinde ebedî mihraplarına doğru. Önden gidenler karşısında kısmışlar seslerini; ılgıt ılgıt peşlerine takılıp sûrîlikten ruhîliğe yürüyenlere, yürüme istidadı gösterenlere, yürüme istidadı gösterenlere karşı da güftesi öncülere ait en sûzişî nağmeleri seslendirmişler; büyülemişler kendilerine yönelenleri. Hedefin ulviyetini gönül safvetiyle selamlamış; zirvedekilerle aynı şeyleri soluklama azm u ikdamıyla meyân meyân üstüne en tiz perdeden denecekleri demiş; tedebbür, tezekkür ve tefekkür cümleleriyle öndekilerin vâridat ve mevhibelerini paylaşma performansları sergileyerek sürekli ÂDEM-İ İNSÂNÎ’ye yürümüşler; yürümüş ve zâhiren aramızda görünürken hakikatte hemen her zaman HÂLEDEKİLERİN şerhrâhında seyr ü sefer gayreti içinde olmuşlardır.” Yaşamayanın yazamayacağı, ‘Kalbin Zümrüt Tepeleri” bir şaheser olarak bizim başucu kitabımız olmalıdır.
Prof. Dr. Suat Yıldırım Hocamız “Roger Garaudy” başlıklı yazısında, şöyle diyor: “Roger Garaudy, II. Dünya Savaşı sonunda, Fransız hükümetinin Almanya ile barış anlaşması yapmasını protesto ettiği için, o dönemde Fransız sömürgesi olan Cezayir’de sürgün kampında kalmaya mahkûm edildi. 33 ay kadar orada kaldı. Kamp komutanının emrine karşı çıkması sebebiyle kurşuna dizilme cezası verildi. Bu hükmü infaz işi kendisine verilen Müslüman asker, ‘SİLAHSIZ BİRİNE KURŞUN SIKMANIN BENİM İNANCIMDA YERİ YOKYUR’ düşüncesiyle, emri yerine getirmeyip izni kaybettirmesine imkân sağladı. Garaudy Müslüman olduktan sonra, bu hadiseyi, İslam Hakkında iyi zan beslemesine vesile olan iki hatırasından biri olarak ifade etmiştir. (…) 1982’de İslam’ı benimsediğini ilan ettiğinde, ’20 yaşımda gördüğüm rüya 70 yaşımda gerçekleşti’ demişti.”
Dr. Kadir Namlı, “Sigaranın DNA’ya Verdiği Zarar” başlıklı yazısında, sigaranın bilinen pek çok zararları yanında DNA’ya verdiği zarar üzerinde duruyor…
Ayakta duruş, direniş ve varlık simgemiz olan Çağlayan’da bir tadımlık… Sahip çıkalım…