tr724 yazarı Ahmet Dönmez 15 Temmuz'u sorgulamaya devam ediyor. Dönmez 3. yazısında 'Cemaat 15 Temmuz'un neresinde' sorusuna cevap aradı.
CEMAAT 15 TEMMUZ'UN NERESİNDE?
Dünkü yazıyı şöyle bitirmiştik: “Hanefi Avcı’nın Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili yaptığı benzetmede olduğu gibi, birileri ısrarla odayı ısıtmaya çalışıyordu. Böylelikle birileri de ceketlerini çıkarmaya zorlanıyordu. 3 yıl boyunca oda cehennem sıcaklığına ulaştırıldı. Peki birileri ceketini çıkaracak mıydı? 15 Temmuz akşamı darbeye kalkışan askerler onlar mıydı?”
Bu sorular hiç kuşkusuz üzerinde uzun yıllar çalışılan ve adım adım sahneye konulan bir büyük tuzağı, bir büyük komployu ima ediyor.
Ancak “Tilki tuzağa lanet okur; kendisine değil” diye bir söz vardır. Bunu da hatırda tutarak nihayet 15 Temmuz akşamına gelelim.
“O askerler onlar mıydı?”
Bir kere AKP cenahına bakılacak olursa Akın Öztürk’ten İstinye’de sivillerin üzerine tank süren askere kadar o gece kalkışmaya katılan herkes Cemaat’tendi. Hazırlanan büyük tasfiye operasyonu için taktiğin böyle olması onlar için zaruriydi. Etrafı kalın çizgilerle çekilmiş, ince hesaplamalar ve analizlere ihtiyaç duymayan, hassas tartmayan, ‘şuna değdi buna değmedi’ hesabı gerektirmeyen bir mantıkla yaklaşmaları gerekiyordu. Aksi takdirde işin içinden çıkamazlardı. Hadiseye bütüncül bakmaları lazımdı. Arada kurunun yanında yaşlar yanacaksa da yapacak bir şey yoktu. ‘Bu bir savaştı’. Mecelle’nin ‘Def-i mazarrat celb-i menafiden evladır’ ya da ‘Zarar-ı âmmın def-i içün zarar-ı hâss ihtiyar olunur’ düsturunca vicdanları rahat olabilirdi. Zaten Hayrettin Karaman Hocaları da buna fetva vermişti: “Kamuya (ve bu arada ümmete) ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir.”
‘DARBECİ GENERALLERİN ÇOĞU KEMALİSTTİ’ İTİRAFI
Ne zaman ki Hürriyet, 25 Şubat 2017 tarihinde ‘Karargâh rahatsız’ manşetini attı; o zaman yandaşlar da herkesin bildiği ama söylemenin işlerine gelmediği bir gerçeği yüksek sesle haykırmaya başladılar: “15 Temmuz’da aslında generallerin çoğu Kemalist askerlerdi!”
Sabah yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, 27 Şubat tarihli köşe yazısında, 15 Temmuz’da sadece cemaate yakın isimlerin değil Kemalistlerin de olduğunu ama devletin bilinçli olarak suçu cemaate yıktığını itiraf etti. Kütahyalı, 5 Mat’taki yazısında da “Darbecilerin önemli bir kısmı ve özellikle üst tabakanın çoğunluğu biyografik istihbarat açısından incelendiğinde Fetullahçı asla değildir. Bunu Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün ilgili birimleri de kesin olarak tespit etmektedir. Mesela İlker Başbuğ da bu gerçeği bilmektedir. Ordumuzdaki her dürüst subay bu hakikati bilmektedir.” ifadelerini kullandı.
22 Mart’ta “15 Temmuz’un anti-FETÖ unsurları” başlıklı yazısında da Kurmay Albay Erdal Toğaç gibi azılı Cemaat düşmanı komutanların da darbeye katıldığını yazdı. Toğaç’ın görevli olduğu Azerbaycan’dan özel olarak darbeye destek vermek için Türkiye’ye geldiğini ve darbeye katıldığını kaydetti. Kütahyalı, “15 Temmuz ihanetinin içinde Toğaç gibi yüzlerce klasik darbeci ve hatta anti-FETÖ’cü olduğu net kanıtlanabilecek subay vardır. Maalesef gerçek budur.” ifşaatında bulundu.
Benzer yorumlar Cem Küçük’ten de geldi. Cem Küçük, 28 Şubat’ta A Haber’deki bir programda, “15 Temmuz’daki kritik konumdaki generallerin çoğu Kemalistti” dedi. 15 Temmuz’un 1 numarası olduğu söylenen Akın Öztürk, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Âdem Huduti ve Genelkurmay Personel Başkanı Korgeneral İlhan Talu dâhil general kadrosunun Kemalist olduğunu belirtti. TGRT’teki bir başka programda da ‘devlet büyüklerinin’ kendisine 15 Temmuz girişimine Kemalist askerlerin de katıldığını söylediğini aktardı.
‘O GECE 3 AYRI GRUP VARDI’
Bunlar, TSK ve MİT’in tepesinde görev yapmış isimlerin değerlendirmeleri ile örtüşen itiraflardı. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 1 Ağustos 2016 tarihli CNN Türk canlı yayınında darbe girişiminde 3 ayrı grubun bulunduğunu ama ana omurgasını cemaatin oluşturduğunu öne sürmüştü.
Eski MİT Müsteşarı Emre Taner, 9 Kasım 2016 tarihinde TBMM 15 Temmuz Komisyonu’na verdiği ifadede, “15 Temmuz, sadece ve sadece FETÖ’nün ve grubunun anlayışıyla realize edilmiş bir faaliyet olamaz. FETÖ’nün boyu kısa kalır” dedi. Bu açıklamalar, eski Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanı Dursun Çiçek’in darbeden 4 ay önceki tespitleri ile örtüşüyordu. Çiçek, 4 Mart 2016 tarihinde katıldığı bir CNN Türk canlı yayınında, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki Cemaatçilerin oranı yüzde 10” demişti. 23 Mart’ta Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a verdiği röportajda da, “Genelkurmay’daki bu yüzde 10’luk yapı darbe yapabilir mi?” sorusuna, “Ben buna güler geçerim. Ordudaki Fethullahçıların darbe yapma gücü sıfır” cevabını vermişti.
DÜNYADAN GELEN RAPORLAR: ARKASINDA GÜLEN YOK AMA İÇİNDE CEMAATÇİLER VAR
Avrupa Birliği (AB) istihbarat merkezi Intcen’in 15 Temmuz raporu da bu istikametteydi. 24 Ağustos tarihli rapor, 17 Ocak 2017’de İngiliz The Times gazetesi tarafından haberleştirildi. Rapora göre darbenin arkasında bizatihi Fethullah Gülen yoktu. Silahlı Kuvvetler içerisindeki bütün unsurlar darbeye katılmıştı. “Bu darbenin arkasında Gülenciler, Kemalistler, AKP muhalifleri ve fırsatçılar vardı. Gülen’in kendisinin bu girişimde bizzat rol oynamış olma ihtimali düşük” deniyordu.
Norveçli gazeteci Kjetil Stormark, 25 Ocak 2017 tarihinde aldrimer.no isimli sitede NATO kaynaklarına dayandırdığı ilginç bir haber kaleme aldı. Yazıda, ‘darbenin Erdoğan tarafından tezgahlandığı’ iddia ediliyordu. Stormark, “NATO’daki baskın değerlendirme çok açık: Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendisine karşı bu darbeyi gerçekleştirdi.” deniyordu.
3 gün sonra ABD’li analist Gareth H. Jenkins, “Darbenin arkasında Gülen’in olduğu kanıtlanamadı. Şüphesiz, eğer bir kanıt bulunmuş olsaydı, Türk yetkililer bunu kamuoyu ile paylaşırlardı” diye yazdı.
Alman Federal Haberalma Servisi BND’nin başkanı Bruno Kahl, 18 Mart 2016 tarihinde Der Spiegel dergisine, “Erdoğan bizi ikna etmek için çok uğraştı ama 15 Temmuz’un arkasında Gülen’in olduğuna dair kanıtlar göremedik” çıkışı yaptı. Yüksek Askeri Şura’da (YAŞ) geniş bir tasfiye dalgasının gelmekte olduğuna atıf yapan Kahl, “Bu yüzden ordunun bazı kesimleri sıra kendilerine gelmeden darbe yapmak istedi” yorumunda bulundu. Bu kapsama, sadece Gülen sempatizanlarını değil farklı kesimlerden askerleri dâhil ediyordu.
1 gün sonra, ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi Başkanı Devin Nunes, Fox TV’den Chris Wallace’ın programında “Gülen’in darbeye karıştığı yönünde kanıt görmedik” dedi.
5 gün sonra İngiliz Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu (FCO)’nun raporu geldi. Bu raporda da “Darbenin Gülenciler tarafından gerçekleştirildiğine dair delil yok” denildi. Fakat, ”Darbedeki bazı kişiler Gülenci olsa da, Türkiye’deki Gülen destekçilerinin ve kuruluşlarının sayısı düşünüldüğü zaman, bu Gülenciler ya da liderlerinin darbeyi yönettiği anlamına gelmiyor” notu da düşüldü. İngiltere Büyükelçisi Richard Moore da 30 Temmuz 2016’da, “Hükümetin bu darbe girişiminde Gülencilerin yer aldığına ilişkin açıklamalarını kabul etmekte bir zorluk yaşamıyorum” demişti. İngiltere Avrupa ve ABD’den Sorumlu Devlet Bakanı Alan Duncan da 28 Ocak 2016’da, darbe girişiminin arkasında Gülen cemaatinin olduğunu iddia eden bir konuşma yapmıştı.
Bütün bu değerlendirmelere baktığımızda aslında 15 Temmuz’un arkasında tek başına Gülen cemaati yoktu. Bununla beraber Gülen sempatizanları büsbütün darbe girişiminin dışında da değildi. Ahmet Altan ve Murat Belge gibi kategorik olarak cemaat düşmanı olmayan liberal yazarlardan da bu yönde yorumlar gelmişti. Ahmet Altan, tutuklanmadan önce 21 Temmuz 2016’da Yunanistan’ın Ethnos gazetesi için kaleme aldığı bir yazıda, darbe girişimini İtalyan parodilerine benzetmekle beraber, “Biz bu darbe girişminde ilk kez, ‘muhafazakâr-dindar’ bir grup askerin belkemiğini oluşturduğu bir darbenin, ‘muhafazakâr’ bir hükümeti hedef aldığına şahit olduk. Bu, daha önce asla görülmemiş bir şeydi. İlk kez, başka görüşteki subaylardan da destek alan ‘dindar’ bir grup, dindar bir hükümetle kanlı bir çatışmaya girdi.” diye yazdı.
GÜLEN: HİZMET’E İHANET ETTİLER
Bütün bu değerlendirmelerin hülasası olarak, karşımızda cevaplanması gereken çok önemli bir takım sorular bulunuyor. Cemaat, bu darbenin içinde ne kadar var? Cemaat içinden ne kadar asker bu kalkışmaya dâhil oldu? Bunlar kendi başlarına mı inisiyatif aldılar yoksa Gülen’den bir talimat mı geldi?
Fethullah Gülen, darbe girişiminin hemen ertesi günü aralarında CNN ve CBS’in de bulunduğu bir grup yabancı gazetecinin sorularını cevapladı. Gülen, darbe girişiminde Hizmet’e sempati duyanların da bulunabileceği gerçeğini inkar etmedi. Ancak araya kalın bir çizgi çekerek bu kişilerin Hizmet’in ideallerine ihanet etmiş olduğunun altını çizdi. Bazılarını, kandırılmış ‘safderunlar’ olarak niteledi. Satır aralarına dikkat edilirse önemli mesajlar taşıyan şu sözleri sarfetti: “Belki böyle ‘bizden gibi görünen’ ama onlara yakın bir tanesi, o üç beş subayı tahrik ederek öyle film gibi, senaryo gibi bir şey yaptı, yani öyle de olabilir. Çünkü kendileri de ifade buyurdukları gibi ‘İşimiz kolaylaştı, nasıl olsa bu işe adı karışan herkesi artık çok rahatlıkla atabiliriz, ne Genelkurmay Başkanı’na ne kuvvet komutanlarına sormaya ihtiyaç yok’ demek suretiyle biraz bu senaryo onlar tarafından hazırlandı. Sanki böyle ‘bizden bir arkadaş gibi’, o üç beş tane safderun insanı böyle maceraya sürükledi gibi geliyor. Yoksa meselenin mantığı yok, yaptıkları şeylerin mantığı yok. Tiyatro gibi bir şey yani.”
15 Temmuz darbe girişiminden 10 gün sonra New York Times’a yazdığı makalede de, “Eğer Hizmet gönüllüsü gibi görünen birisi bilerek veya kandırılarak böyle bir darbe kalkışmasının parçası olmuşsa benim inandığım değer ve düşüncelere ihanet etmiştir” dedi. Gülen, her ne sebeple olursa olsun bu girişimde yer alanları ‘ihanetle’ suçluyordu. Yani ‘kandırılmış’ olsalar bile.
Gülen, 31 Temmuz’da da CNN International’da Fareed Zakaria’nın sunduğu GPS programında, darbe talimatını kendisinin verdiğine dair bir kanıt ortaya konulması halinde asılmaya bile razı olacağını vurguladı.
“Eğer bir telefon konuşması varsa, bu ithamlarının onda biri bile doğruysa, ‘Doğru söylüyorlar. Bırakın beni alsınlar. Bırakın beni assınlar’ derim. Kimseyle tek bir kelime konuşmadım” diye meydan okudu.
Bütün bu genel hatırlatmaları yaptıktan sonra artık bir sonraki yazıdan itibaren daha somut bir şekilde ‘Cemaat 15 Temmuz’un neresinde?’ sorusuna eğileceğiz.