(...)
Bu dili kullanabilen bir cumhurbaşkanına kim saygı duyar?
Bir cumhurbaşkanı, ülkesinin ana muhalafet partisi liderini cumhurbaşkanlığına davet etmesi karşılığında aldığı, “Senin kaçak sarayına gelmem” cevabına muhatap olduğunda, saygınlığı kalır mı?
Bir cumhurbaşkanı, ülkesinin ana muhalefet partisinin genel başkanı ile, “sarayının klozet kapakları” nedeniyle mahkemelik olur mu? Ana muhalefet partisi genel başkanını 100 bin lira tazminat talebiyle mahkemeye verir mi?
Bir cumhurbaşkanı, ülkesinin bir partisinin genel başkanı için, onun saz çalıp türkü söylemesini kastederek, “bar sanatçısı” ifadesini kullanır mı?
Bir cumhurbaşkanı, bu tür polemiklerle üzerine gittiği siyasi parti liderinin “Biz hiç değilse ne çaldığımızı söylüyoruz; o söyleyebiliyor mu?” sözlerine kendisini muhatap eder mi?
Bir cumhurbaşkanı, bir parti lideri ile argo sözcükler kullanarak bir polemiğe nasıl girmezse, makamının saygınlığı gereği, bir gazete genel yayın yönetmeniyle de asla girmez.
Hele bir de, Selahattin Demirtaş karşısında olduğu gibi, altta kalırsa…
Can Dündar’a yönelik ağır ithamlarda bulundu. Can Dündar’ın yaptığı gazetecilik karşısında, “onun peşini bırakmayacağım” tehdidini savurdu.
Bir cumhurbaşkanı, ülkesinin bir gazetesinin genel yayın yönetmeni ile, böyle bir dille didişmeye girer mi?
(...)