Meryem Güneş / samanyoluhaber.com
Cezaevinde Acı Kayıp ve Meryem
Bu yazımızın kahramanı Meryem, bir sağlık çalışanı. Bir aileye ziyaretimizde tanıdım onu. Mütebessim çehresi ve mütevazi halleri zaten bir Meryem olduğunu ispat ediyordu. Ben sordum o anlattı. Anlattıkça kimi zaman ağladı kimi zamansa değişik hülyalara kendini saldı....
İşte kendi dilinden hikayesi:
Hayatımın en güzel günleri, çok sevdiğim işimi yaptığım zaman dilimleriydi. Çünkü insanların mutluluklarına şahit oluyor, ve buna vesile olmaktan ben de mutlu oluyordum. Kadınların anne olmasına yardımcı oluyor, bir nevi bu özel duyguyu onların sayesinde ben de yaşıyordum. Uzun zamandır evli olmama rağmen daha anne değildim. Ama kendimi bir çok bebeğin annesi sayıyordum.
Hayatımız bu seyirde devam ederken birilerinin lütuf, benimse soykırım olarak nitelendirdiğim olaylar silsilesinde bulduk kendimizi. Bir gecede hayatımız değişti. Bir gecede insanların bize bakışı evrildi. Bir gecede hayal bile edemeyeceğimiz zulümler gerçekleşti. O korkunç geceden sonra polisler kapımıza geldi. Daha ne olduğunu anlamadan apar topar gözaltına alındım. Anlamsız sorular altında, ilginç suçlamalarla 5 gün gözaltında kaldım. Bu esnada uzun zamandır duasında bulunduğum bir duygunun heyecanını yaşıyordum. Anne olacaktım. Hep diğer insanların mutluluğuna şahit bulunduğum o hissin, gerçek sahibi olacaktım.
Ama…
Gözaltı sürecindeki stresten, endişe ve korkudan dolayı maalesef bebeğimi kaybettim. Süreç bana en büyük ve en önemli kaybımı bu şekilde yaşatmış oldu. Süreç bir kadının tatmak isteyeceği en güzel duyguya acımasızca ve haksızca engel oldu.
Süreç daha dünyaya gözünü açmaya fırsat bulamayan masum bebeğimin katili oldu.
Sonrasında beni serbest bıraktılar.
Ne göz altına alınmama ne de serbest bırakılmama bir türlü anlam veremedim.
Özgürlüğüme kavuşmuş olsam da maalesef bebeğimi kaybetmiştim. Serbest bırakıldığım zaman içerisinde ise hiç huzurlu değildim.
Mevcut iletişim kanalları 7/24 bizi hep suçlu, hep tehlikeli gösteriyordu. Çok sevdiğimiz ülkemizin çok sevdiğimiz insanından kaçar olmuştuk. Kendi insanımızdan, kendi yakınlarımızdan, kendi hısım-akrabalarımızdan uzaklaştıkça uzaklaşmak zorunda kaldık....
Suçumuz ise, zamanında bugünün ‘kudretli yöneticileri’ tarafından açılan ve kanunlara uygun olarak çalışan Bank Asya’da paramızın olmasıydı.
Eşimle birlikte saklanıyorduk. Süreç çok acımasız devam ediyordu.
Ve bir gün korktuğum başıma geldi. Gizlendiğimiz eve polisler baskın yaparak beni aldılar. Yine ne olduğunu anlamadan, suçumun ne olduğunu bilmeden kendimi hapishanede buldum.
5 ay kadar bir süre hapis yattım. Hapishanede benim gibi masum Meryemler vardı.
Hepimiz birbirimiz için kader arkadaşı olmuştuk. Sağlık çalışanı olduğumdan oradaki arkadaşlarım için elimden ne geliyorsa yapıyordum.
Herkes kendi mesleğinin, kendi ilminin gereği, birbirlerine yardımcı oluyordu. Bir Meryem vardı ki, hepimiz artık kendimizi unutup onun için üzülür olmuştuk.
Arkadaşımız üzüntüsünden ne yiyor ne de içebiliyordu. Fazlaca kilo kaybetmiş ve bu durum genetik bir göz rahatsızlığını da tetiklemişti. Arkadaşımız gün geçtikçe görme yetisini kaybeder olmuştu.
Yürümek bir yana, yatağında sağından-soluna bile dönemiyordu. Her işine biz yardımcı olmaya çalışıyorduk.
Yetkililere defalarca durumu ile ilgili dilekçe yazmamıza rağmen herhangi bir sonuç alamadık. Arkadaşımız görme yetisini %80 kaybedip iyice halden düşünce, yetkililerin ‘Elimizde ölmesin, başımız belaya girmesin’ endişesiyle tahliye edildi.
Hapishanede aylar, ne kaybettiğim bebeğimi ne de kendimi düşünmeye bile fırsatım olmadan peşi sıra geçip gitti.
‘Keyfi' olarak tutuklanmamın üzerinden 5 ay geçtikten sonra, yine neden olduğunu anlayamadan tahliye oldum.
Artık kararlıydım. Bu korku, baskı, tazyik, hedef gösterme, soykırım atmosferinden kurtulmak istiyordum, kaçacaktım. Yap-boz sistemine dönüşmüş bu sistemsiz sistemin çarklarından kurtulacaktım...
Evet, Meryem şimdi memleketinden çok uzaklarda. Ama memleket sevgisi ve meslek aşkı ise hep damarlarında. Meryem geleceğe kararlı bir şekilde baksa da, aklı hâlâ ardında bıraktığı arkadaşlarında... Hayatımdan bir Meryem daha geldi ve geçti. Bir gurur tablosu daha gönlümdeki yerini seçti.
Yolun, bahtın, şansın açık olsun Meryem. Ben seni gittiğin beldede kucağında evladın ile mesleğini yapar bir şekilde hayal edeceğim. Ve biliyorum ki sen nerede olursan ol, nereye gidersen git "Meryem" olarak kalacaksın.
NOT: Siz de bir ‘Meryem'seniz ve anlatmak istedikleriniz varsa, [email protected] adresinden paylaşın benimle hikayenizi….