Cezaevinden oğula mektup

''Biraz benim halimi anla, bekletme bizi ve çık GEL artık. Gel ki; bayrama dönsün günlerimiz. Gündüze dönsün gecelerimiz.''

SHABER3.COM

Ali Emir Pakkan / samanyoluhaber.com
Cezaevinden oğula mektup

Evlendi, bir oğlu dünyaya geldi. Ancak ne eşine ne de biricik yavrusuna doyamadan cadı avının kurbanı oldu. 

15 ay zindanda geçti. Cezaevinden bir mektup yazdı:

"Oğlumuza hem çok kızıyorum hem de kızdığım için kendime kızıyorum.
Neden mi?
Görüşlerde bana hiç pas vermiyor.
Yüzüme bakmıyor, kucağıma gelmiyor, öptürmüyor.
Insan babasını hiç özlemez mi?
Resim bile çektirmiyor benimle.
Hemen ağlıyor, benden kaçıyor.
Daha çok şey var aslında şikayet edeceğim.
Artık çıkınca söylerim yüzüne.
Ama korkuyorum...
Ben doğduğumda nerdeydin, annemle beni bırakıp gittin, ne şartlarda büyüdüm ben, derse?
Hastalandım, hastane hastane gezdim, ameliyat oldum, günlerce hastanede yattım. Herkesin babası yanındayken ben boynumu büktüm, üzüntümü içime attım.
Bir tek ben olsam iyi annemi de bırakıp gittin. Hem de sana en çok ihtiyacımız olduğu bir zamanda...
Hiç düşündün mü?
Acaba bunlar ne yapıyordur, ne yiyip ne içiyorlardır diye?
Hiç düşündün mü mü, soğuk gecelerde nasıl yatıyorlardır, diye?
Sonra bu düşüncelerden sıyrılıyor, beni çağırdığını hissediyorum.
Diyor ki;
Baba!
Geleceksen gel artık, gel ki kalmadı dizlerimde derman. Hep senin geleceğin umudu ile yaşıyoruz. Gel artık baba gel, gel ki bitsin bu hasret.
Benim de hakkım var babamın elinden tutup sokaklarda yürümeye, babamla parka gitmeye. 
Bütün çocuklar anne babasıyla parka giderken ben mahsun mahsun, sadece onlara camdan bakmakla kalıyorum. 
Biraz benim halimi anla, bekletme bizi ve çık GEL artık. Gel ki; bayrama dönsün günlerimiz. Gündüze dönsün gecelerimiz.
Gel de elimden tut ve özgürce doyasıya gezdir beni, gezdir ki; tüm çocuklara göstereyim seni. İşte benim kahraman baban bu adam, diyeyim.
Gel ki; bükülmüş boynum doğrulsun artık
Gel ki; kendimi yerlere değilim havalara atayım, mutluluktan aksın gözyaşlarım, hüzünden, acıdan ve gariplikten değil.
Sen yokken hiç bir şey yapasım gelmiyor, oturduğum yerden kalkasım bile gelmiyor baba. Yaşıtlarım yürürken ben ayakta zor duruyordum.
Niye mi?
Niye olsun baba?
Tabii içimdeki sızıdan, sevgi eksikliğinden, babadan mahrum olmaktan...
Sen yoksun diye içimden ne konuşmak geliyor ne de başka bir şey yapmak.
Sanki senin üstüne kapılar kapanıp, kilit vurunca, benim de gönlüme, dilime kilit vurdular! Senin eline kelepçe vurunca, benim de ayağıma prangalar vurdular, vurdular da yürümeye dermanım kalmadı.
Zorladım yine de geldim yanına kaç kez!
Geldim ki sana ümit olayım, sana neşe olayım, sana destek olayım.
İşte böyle benim canım babam.
Biz yılmadık, yıkılmadık, annemle beraber, sen de sakın kaybetme ümidini.
Çünkü sen BABA'sın, evimizin direğisin.
Sen yıkılırsan biz ne yaparız?
Gel artık BABA, güldür yüzümüzü.
Güldürsün yüzümüzü RABBİM...(amin) "

Allahım, anaları, babaları ve çocukları bekletme artık, ne olursun...

<< Önceki Haber Cezaevinden oğula mektup Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER