SAMANYOLUHABER.COM- ANALİZ
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunun da tamamlanmasının CHP’de lider değişimi tartışmaları başladı. Başta ulusalcı kesimlerden olmak üzere Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik “istifa” baskıları geliyor.
Peki, Kemal Kılıçdaroğlu istifa etse, genel başkanlık koltuğuna bir başkası otursa sorunlar çözülecek mi?
CHP önümüzdeki ilk cumhurbaşkanlığı ve genel seçimde iktidar olup halkın sorunlarını çözebilecek mi? Yerel seçimlerde ipi önde göğüsleyebilecek mi?
Maalesef bu soruların cevabı, Hayır! Neden?
Çünkü CHP’nin ve diğer muhalefet partilerinin halka umut verememelerinin ve dolayısıyla da iktidar olamamalarının temel sebebi liderler değil.
Meselenin özü daha derinlerde, temel paradigmada ve felsefede.
Şöyle izah edeyim;
Türkiye, Gezi Parkı olaylarının yaşandığı 2013 yılı Mayıs ayından bu yana, yüzlerce büyük hukuksuzluk, hırsızlık, yolsuzluk, açlık, sefalet ve son olarak resmi rakamlara göre, 50 binden fazla insanımızı kaybettiğimiz deprem hadisesini yaşadı.
Erdoğan’ın Gezi Parkı olaylarında halkı provoke edip kan dökülmesini sağlaması ve polisin attığı gaz kapsülü nedeniyle hayatını kaybeden küçük Berkin Elvan’ı terörist ilan edip annesini miting meydanında yuhalatması, pandoranın kutusunu açan ilk olaydı belki. Uludere katliamını da unutmamak lazım elbette.
17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarında, öyle büyük rüşvet ve irtikap olaylarıyla suistimaller ortaya çıktı ki, ortalama bir demokratik hukuk devletinde bunların herhangi biri dahi hükümetin değişimine yeterdi.
Bahşişi peşin veren Reza Zarrab, Erdoğan’ın villasındaki yüz milyonları sıfırlama operasyonu, millete küfreden Mehmet Cengizler vesaire…
Özgür medyaya ve Erdoğan’a boyun eğmeyen iş insanlarının şirketlerine TOMA’larla yapılan baskınlar, kan dökmeler ve el koymalar… Kadın, yaşlı, hasta demeden toplu tutuklamalar…
Sonrasında Türkiye’yi tamamen karanlığa gören ve Erdoğan diktatörlüğünün temel dayanağı olan 15 Temmuz tiyatrosu yaşandı.
Milyonlarca insana sosyal soykırım uygulandı, yüzbinlerce insan cezaevlerine dolduruldu, binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan KHK’lı zulümler yapıldı.
Erdoğan kumpas bir tiyatro üzerine diktatörlüğünü inşa etti, sonra da seçim hırsızlığı yaptı, atı alıp Üsküdar’ı geçti; diktasını tescilleyen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini kurdu.
Ülkede adalet yok edilince haliyle ekonomi de çöktü, açlık ve sefalet sokaklarda kol gezer oldu. Süpermarketlerin önlerindeki çöp konteynırları, artık alenen rızık temin kutuları haline geldi.
Ve 50 binden fazla insanımızın hayatını kaybettiği, yüz binlercesinin de evsiz kaldığı deprem!.. Günlerce hatta haftalarca enkaz altında yardım bekleyen ve donarak yaşamını yitiren insanlarımızın feryatları…
Neler yaşamadı ki Türkiye son 10 yılda!
Ayrıca ve bilhassa, Sedat Peker’in, Ali Yeşildağ’ın ve Muhammet Yakut’un akıllara durgunluk veren itiraf ve ifşaları…
Türkiye dışına çıkmak zorunda kalan sürgün gazetecilerin ortaya çıkardığı yolsuzluklar, hukuksuzluklar, suistimaller…
Tüm bunlar olurken muhalefet ne yapıyordu? Üzülerek ifade edeyim ki, “dostlar iş başında görsün” kabilinden havanda su dövüyordu.
Adam akıllı ne 17-25 Aralık yolsuzluklarının ne 15 Temmuz tiyatrosunun ne KHK’ların ne çalınan seçimlerin ne Sedat Peker, Ali Yeşildağ ve Muhammet Yakut’un itiraflarının ve ne de sürgün gazetecilerin deşifre ettiği hukuksuzlukların peşine düştüler.
Yolsuzlukları ve hukuksuzlukları bizzat kendileri ortaya çıkarıp takipçisi olmaları gerekirken, deşifre edilmiş olanların dahi izini sürmediler.
Erdoğan'ın çizdiği muhalefet tarzının dışına çıkmadılar. Rejimin dilini konuşup mazlum insanlara atılan iftiralara ve yapılan hukuksuzluklara ortak oldular.
Kendilerine çizilen tarzın dışına çıkmayıp ve dahi onun dilini konuşarak onu devirmeniz mümkün mü?
Elbette mümkün değil!
Eğer gerçekten iktidar olmak istiyorlarsa, gözlerinin önünde muazzam bir misal vardı: Bülent Ecevit!
Bülent Ecevit, 1971’den sonra CHP’de olağanüstü bir paradigma değişimi gerçekleştirdi; askerin, sermayenin ve bürokrasinin partisi olarak temayüz eden CHP’yi, büyük risk alarak ve fevkalade samimi bir çaba göstererek halkın partisi haline getirdi.
Halk da Ecevit’in bu çabasını karşılıksız bırakmadı, CHP’ye 1977 seçimlerinde yüzde 42 oranında oy verdi.
Ancak maalesef günümüzün CHP’si, Kılıçdaroğlu’nun gayretlerine rağmen, paradigma değişimine cesaret edemiyor. Kılıçdaroğlu’nun sarfettiği efor yeterli olmuyor.
Paradigma değişimine cesaret edemediği gibi, sanki sorun lider değişimiyle hallolacakmış gibi bir hava oluşturup suni tartışmalarla kitleleri manipüle ediyor.
CHP eğer gerçekten iktidar olmak istiyorsa, liderini değil, evvela paradigmasını değiştirmeli!
Yoksa havanda su dövmeye nesiller boyu devam eder.