Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, Meclis başkanının CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na gönderdiği komisyona dönülmesine çağrısına Bursa'dan cevap verdi. Tezcan, "Biz Recep Tayyip Erdoğan'ın ve AKP'nin başkanlık rejimi sevdası, macerası ve kampanyasının yedek lastiği olmayız. Yan kol faaliyeti olmayız." dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, partisinin il başkanlığında düzenlediği basın toplantısı ile gündeme ilişkin değerlendirmede bulundu. Tezcan, Türkiye'nin kötü yönetimin elinde her geçen gün sıkıntıların arttığı bir süreçten geçtiğini belirterek, "Terörün her geçen gün yoğunlaştığı, terörün her geçen gün küstahlaştığı, terörün cesaretle Türkiye'nin kaderi hakkında saldırılarını artırdığı bir sürecin içindeyiz." ifadelerini kullandı.
İktidarın terör örgütüne yardım ve yataklık ettiğini savunan Tezcan, "Bu iktidar terör örgütüne yardım ve yataklık yapmıştır. Bu iktidar terör örgütü ile kendi gizli kişisel ajandasını hayata geçirme adına ittifak yapmıştır. Bunun adı çok açık bir şekilde teröre yardım ve yataklıktır. Teröre yardım ve yataklık edenler kendi gözlerinde ki merteği görmeden başkalarının gözlerindeki çöpe işaret edemezler." şeklinde konuştu.
TÜRKİYE'DE SİSTEME TECAVÜZ ETTİLER
Yanlış dış politikanın Ortadoğu'da ki etnik temelli inanç ve mezhep temelli terörü Türkiye'ye taşıdığını dile getiren Tezcan, şöyle devam etti: "Ankara katliamının ardından ertesi gün Başbakan genelkurmay başkanlığını tek başına ziyaret etti. Ondan bir saat sonra Cumhurbaşkanı genelkurmay başkanlığını ziyaret etti. Fotoğraf bakın kim var yanında, içişleri bakanı, milli savunma bakanı. İki tane bakan yanında. Bakanlar kime karşı sorumlu, Başbakana karşı sorumlu. Cumhurbaşkanın bu konuda bir sorumluluğu yok, cumhurbaşkanının bu konuda bir yetkisi yok. Güvenlik bürokrasisi hükümete bağlı, güvenlik bürokrasisi içişleri bakanlığına bağlı, başbakanlığına bağlı ama Türkiye'de sistemi bozdular, Türkiye'de sisteme tecavüz ettiler, sistemin çarkını bozdular kırdılar. Yetkilerini sisteme tecavüz eden cumhurbaşkanı bütün bürokrasiyi manevi baskısı altına almış, güvenlik bürokrasisi kendi üstündeki bakana yada başbakana hesap vermek yerine cumhurbaşkanına bilgi vermeyi yeğliyor."
Yeni anayasa tartışmalarına da değinen Tezcan, şunları kaydetti: "Türkiye'nin sorunu parlamenter demokrasi değil, Türkiye'nin sorunu parlamenter demokrasiyi işletmeyen cumhurbaşkanlığı makamıdır. Bu gün istedikleri rejim patronlu başkanlık sistemi. Nerede var bu Güney Amerika'da var, Afrika'nın güneyinde var. Bu rejimler tek adama devletin bütün yetkilerini veren rejimlerdir. Hakimleri o atayacak, yürütmeyi, millet meclisini, milletvekillerini o yönetecek. Bütün yetkileri bir kişide, yani seçilmiş krallık bir patron oluşturalım. İstedikleri anayasayla bir patron oluşturalım, masada bunu söyledik. Size patron yaratma fırsatı vermeyeceğiz. Biz sizin başkanlık rejimi kampanyanızın yan kol faaliyeti de olmayacağız."
"Türkiye'nin temel problemi bir cumhurbaşkanının yetkilerinin fazla olması, iki olmayan yetkilerini de kullanmasıdır." diyen Tezcan, şöyle devam etti: "Türkiye'nin bu sistemden çıkışın yolu saf parlamenter sisteme dönüştür. Bunun içinde cumhurbaşkanının yetilerini sınırlamamız gerekiyor."
CAN DÜNDAR VE ERDEM GÜL'ÜN TAHLİYESİ
Can Dündar ve Erden Gül'ün tahliyesine ilişkin de değerlendirmede bulunan Bülent Tezcan, şunları söyledi: "İki gün önce güzel bir haber aldık, Türkiye'de hukuk tamamen ortadan kalkmış dedirtmeyecek ve hukuk varmış dedirtecek, yüreğimize bir nebze su serpecek bir karar verdi Anayasa Mahkemesi. İki tane gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliyesine karar verdi. Tahliyesine karar verirken; bunların basın özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Yani tutuklayan hakimler hukuka aykırı bir şekilde, basın özgürlüğünü ihlal etmişlerdir, Can Dündar ve Erdem Gül aslında suç işlemedi, gazetecilik yapıyorlardı demişlerdir. Maalesef Türkiye'de öyle bir tablodayız ki, Cumhurbaşkanı 'onlar hesabını verecek' dediği yerde hakimlerin hemen bunu üzerlerine emir telakki edip tutuklama kararı verdikleri bir yargı süreci yaşıyoruz. Getirmek istedikleri bir sistemde bu yargıyı da doğrudan bunun iki misli Cumhurbaşkanına bağlamak istiyorlar. Yaşanır mı öyle bir ülkede, demokrasiden bahsetmek mümkün mü öyle bir ülkede."
MECLİS BAŞKANINA OLUMSUZ CEVAP
Meclis başkanının CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na komisyonu dönmesi yönündeki mektubunun sorulması üzerine de Bülent Tezcan şu cevabı verdi: "Tabi mektubun muhatabı sayın genel başkanımızdır, cevabı yazacak olanda genel başkanımızdır. Onu da önümüzdeki dönemde mektup gittiği zaman göreceğiz. Biz masaya çok net oturduk, sayın meclis başkanı dün gönderdiği mektubunda sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi 'masaya dönün' çağrısı yapıyor. Yani diyor ki bu konudaki rezervlerinizi kaldırın ön şart ileri sürmeyin ve aynı şekilde gelin. Biz üç temel şartla oturduk masaya. Bu mektuba benim en azından kişisel cevabım bu çerçevededir. Yani AKP başkanlık rejimi ısrarından vazgeçecekse, parlamenter demokrasi ekseninde uzlaşacaksa buyuralım oturalım. Yok eğer bu uzlaşma olmayacaksa 60 madde artı yargıya ilişkin düzenlemeleri ekleyelim bir ay içinde geçirelim. Yok eğer buda olmayacaksa biz Recep Tayyip Erdoğan'ın ve AKP'nin başkanlık rejimi sevdası, macerası ve kampanyasının yedek lastiği olmayız. Yan kol faaliyeti olmayız. Çok net buradaki konumumuz, biz Türkiye'ye özgürlükleri ve demokrasiyi getirmek istiyoruz. Biz bir kişinin ikbal ve istikbalinin peşinde bu memleketin, milletin bütün varlıklarının, birikiminin, enerjisinin heder edilmesini doğru bulmuyoruz. Biz sistemler millet için vardır diyoruz, kişiler için yoktur diyoruz. Recep Tayyip Erdoğan'ın kaprisini tatmin edecek bir çalışmanın parçası olmayız."
Can Dündar ve Erdem Gül dışında içeride bir çok gazetecinin olduğuna dikkat çeken Bülent Tezcan, sözlerini şöyle tamamladı: "Anayasa Mahkemesinin kararı bu konuda ki sorunun ne kadar büyük olduğuna da işaret ediyor. Yani hukuk aynı hukuk, kanunlar aynı kanun. Bu kanunları bir tarafta sulh ceza hakimleri var, neye göre yorumluyor, talimatı aldığı iktidara göre yorumlayan, bir tarafta da bu kanunları evrensel hukuka göre yorumlayan anayasa mahkemesi var. Temel problem budur. Türkiye'de basın özgürlüğü sağlanmadan, Türkiye'de düşünce ve ifade özgürlüğü sağlanmadan, Türkiye'de iktidar eliyle iftira atma kampanyalarının önüne geçmeden hiç kimse güvence altında hissedemez kendini. İçeride başka gazetecilerde var, onlarında bir an önce uğradıkları haksızlıktan evrensel hukuk çerçevesinde kurtarılmasını bekliyoruz."
CİHAN