CHP'nin Suruç raporu: Patlama öncesi güvenlik ve istihbarat zafiyeti var


CHP heyetinin ekleriyle birlikte 219 sayfadan oluşan 'Suruç Katliamı ve IŞİD Tehdidi Hakkında Değerlendirme Raporu'nda dikkat çekici bilgiler yer alıyor. Hayatını kaybedenlerin isimlerinin tek tek yazıldığı raporda, bombaeylemin Suriye'de oluşan otorite boşluğundan yararlanarak hakimiyet sahasını genişleten ve insanlık dışı katliamlarla bölgede binlerce insanın ölümüne neden olan IŞİD tarafından düzenlendiğinin anlaşıldığı ifade edildi.

CHP heyetinin izlenimlerinin yer aldığı raporda, patlama öncesi güvenlik ve istihbarat zafiyetinin söz konusu olduğu şöyle vurgulandı: "Kobani'nin yeniden inşasına katkı sunmak amacıyla organize olan gençler sabah saat 5.45 sularından itibaren otobüslerle Suruç'a giriş yapmaya başlamışlardır. Sabah erken saatlerde gelen otobüslerde arama yapılmamasına karşın daha sonra İstanbul ve Diyarbakır'dan gelen otobüsler Suruç girişinde durdurularak otobüstekilere üst araması yapılmış, getirilen yardım malzemeleri araçlardan indirilerek incelenmiştir. Saldırıdan yaralı olarak kurtulan yurttaşlarımızın izlenimine göre, yapılan arama gerekli güvenlik tedbirlerini almaktan ziyade gelenleri oyalama ve vakit geçirme amaçlı olmuştur. Şehir merkezine gelindiğinde Kültür Merkezi önünde buluşulduğu, birlikte kahvaltı yapıldığı ve halaylar çekildiği, yerli halkın da halaylara eşlik ettiği, basın açıklaması sırasında resmi kıyafetli asker ya da polis herhangi bir güvenlik görevlisine rastlanmadığı da yaralılar tarafından CHP heyetine ifade edilmiştir. Kültür merkezindeki ve girişindeki aramaya HDP li yetkililerin izin vermedikleri ifade edilmiştir. Bu kabul edilebilir bir ihmal olarak görülemez. Gerek önleyici, gerekse adli aramalar mahkeme kararıyla yapılır ve aranacak kişinin rızasına bağlı değildir."

"BOMBANIN ETKİ ALANINDA HİÇBİR GÜVENLİK GÖREVLİSİNİN BULUNMAMASI DİKKAT ÇEKİCİ"

Yaralıların ifadesine göre basın toplantısının Kültür Merkezi'nin sol tarafında hilal biçiminde toplanılarak yapıldığının dile getirildiği raporda, "Patlama basın açıklamasının sonuna doğru, topluluğun orta noktasında gerçekleşmiştir. Basın açıklamasının yapıldığı alanda güvenlik önlemi alınmaması, patlamanın etki alanı dahilinde resmi ya da sivil hiçbir güvenlik görevlisinin bulunmaması dikkat çekicidir. Şehre girişte gençlere karşı uygulanan aramanın, basın açıklamasının yapıldığı alanda tekrarlanmadığı anlaşılmıştır. 19 farklı ilden 300 kadar gencin ilçeye geleceği günler öncesinden herkes tarafından bilindiği halde basın açıklamasının yapılacağı alan civarında hiçbir güvenlik önleminin bulunmayışı şaşırtıcıdır. CHP heyetinin neden olay yerinde güvenlik tedbiri alınmadığına dair sorusu üzerine, olaydan önceki gece İlçe Kaymakamı ile HDP İlçe Eşbaşkanlarının toplantı yaptığı ve bu toplantıda HDP'li yöneticilerin 'Siz karışmayın, biz sakince hallederiz' dediği Kaymakam tarafından heyete ifade edilmiştir." değerlendirmesine yer verildi.

"PATLAMA SONRASI OLAY YERİNDE GAZ BOMBASI KULLANILDI"

Patlamadan sonra bir kaos ortamının yaşandığının ifade edildiği raporda, "Olay yerine ilk ambulans patlamadan yaklaşık 10 dakika sonra gelmiştir. Patlamanın ardından yoldan geçen sivil araçlar durdurularak yaralılar taşınmaya çalışılmıştır. Görgü tanıklarının anlatımına göre bu sırada durdurulan bir sivil polis aracından halka doğru gaz sıkılmış ve olay yerinde barış sloganı atan halka gaz bombaları atılmış, yaralılar taşınırken de halka gaz bombası atılmaya devam edilmiştir. Bir sivil polis tarafından havaya ateş açıldığı görgü tanıklarınca ifade edilmektedir." denildi.

"MİT'İN BU DURUMDAN HABERİNİN OLMAMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR"

Raporda, "Heyetin ziyaret ederek bilgi aldığı Suruç Belediye Başkanına göre Suruç'a yönelik bir eylem uzun zamandır beklenmektedir. MİT'in bu durumdan haberinin olmaması mümkün değildir. Heyetin ilçedeki izlenimi halkın tedirgin olduğu ve Suruç'un kendi sessizliğine gömüldüğü yönündedir. Bazı vatandaşlar tarafından, çadır kentlerin IŞİD militanlarının eğitim kampı olarak kullanıldığı ve sabah 05.30 sularında kampa girişlerin olduğu iddia edilmektedir." görüşlerine yer veriliyor.

Hastaneleri ziyaret eden CHP heyetinin burada doktorlardan ve yaralılardan olay anı ve sonrası hakkında bilgi alarak durumlarını incelediğinin anlatıldığı raporda, "Yoğun bakımdaki hastaların büyük çoğunluğunun beyin travmasına bağlı olarak yoğun bakımda olduğu hastane yetkilileri tarafından ifade edilmiştir. Yaralanmaların çoğunlukla bombanın etkisini artırmak için kullanılan, bombanın içindeki bilyelerden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Durumu daha hafif olan yaralıların tedavilerinin ise hastanelerin Acil Servisinde sürdürüldüğü gözlemlenmiştir." deniliyor.

"OLAY YERİNDE HERHANGİ BİR GÜVENLİK KAMERASI MEVCUT DEĞİL"

Yapılan temaslarda CHP heyetine olay anında yapılan herhangi bir güvenlik kaydı olmadığının belirtildiğinin aktarıldığı raporda, "Mevcut mobese kameraları olay yerini görmemekte, olay yerini gören Kültür Merkezi kameraları ise olay anında çalışmamaktadır. Toplumsal infiale neden olan bu tip olaylarda güvenlik kameralarıyla ilgili daha önce de çeşitli sorunlar yaşanmıştır. Bu sorunların birçok olayda tekrarlanıyor olması düşündürücüdür." ifadesine yer veriliyor.

"OLAYDA KULLANILAN PATLAYICILAR, DİYARBAKIR'DAKİ TERÖR SALDIRISINDA KULLANILANLA BENZERLİK GÖSTERİYOR"

Heyetteki milletvekillerinin Cumhuriyet Başsavcısını ziyaretinde kendilerine, ölü sayısının 31 olduğu ve olayın canlı bomba ile gerçekleşmesi ihtimalinin kuvvetli olduğunun ifade edildiğinin dile getirildiği raporda, "Olay yerinde hayatını kaybedenlerin cesetleri incelendiğinde bu 31 kişiden birinin bombanın etkileri itibariyle canlı bomba olabileceğinin düşünüldüğü belirtilmiştir. Patlayıcının C4 ve TNT ile hazırlanmış ve etkisini artırmak amacıyla bilyeyle güçlendirilmiş bomba olduğunun, Diyarbakır'daki saldırıda kullanılan patlayıcılara benzerlik gösterdiğinin tespit edildiği, delil tespit işlemlerinin 25 kişilik kriminal ekiple devam ettiği, mevcut verilere ve bombanın türüne göre saldırının IŞİD tarafından gerçekleşmesinin kuvvetle muhtemel olduğu ifade edilmiştir." tespitlerine değiniliyor.

"BÖLGESEL BİR TEHDİT OLARAK IŞİD"

Bölgesel bir tehdit olarak IŞİD hakkında da bilgi verilen raporda, Şubat 2013-Haziran 2015 tarihleri arasında gerçekleşen IŞİD bağlantılı olaylar ve eylemler anlatılıyor:

"Şubat 2013: HATAY CİLVEGÖZÜ SALDIRISI: Üçü Türkiyeli, 11'i Suriyeli olmak üzere 14 kişinin ölümüne yol açan Cilvegözü'ndeki patlama Suriye plakalı bir araçta ve sınırın Suriye tarafında gerçekleşti. Patlamanın, Suriye Ulusal Konseyi heyetinin olay yerine gelmesinden 10 dakika önce gerçekleşmiş olması nedeniyle Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), olayda Beşar Esad yönetimindeki Baas partisinin rolü olduğunu öne sürdü. Ancak patlamanın olduğu bölge aylardır Şam rejiminin değil muhaliflerin kontrolündeydi. Esad güçleri, ÖSO denetimindeki bir bölgeden bomba yüklü bir araçla geçebildiyse, bu durum Şam rejiminin muhaliflerin içine sızmış olduğu anlamına geliyor ve bu, ÖSO için çok büyük bir zaaf. Ya da bazı kesimlerin öne sürdüğü gibi, bombalar Kürtlerle savaşan El Nusra cephesine iletilmek üzere araca yüklenirken yanlışlıkla patlamış olabilir. Suriye muhalefetinin çatı örgütü Suriye Devrimci Muhalefet Güçleri Koalisyonu'nun başkanı Muaz el Hatip, Suriye rejimi ile müzakere edilebileceği mesajını vermiş ancak El Nusra buna şiddetle karşı çıkmıştı. Olay, son derece karışık ve bugüne kadar arkasında hangi güçlerin bulunduğu aydınlığa kavuşmadı.

Mayıs 2013: REYHANLI SALDIRISI: 11 Mayıs 2013'te Hatay-Reyhanlı'da bomba yüklü araçlarla gerçekleştirilen art arda iki patlamada üçü Suriyeli 52 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı. AKP hükümeti saldırıdan Suriye rejimini sorumlu tuttu. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bir kaç gün önce Banyas'taki katliamı yapanlar kimse, bu saldırıyı düzenleyenler de onlardır" dedi. Suriye rejimi mayıs ayının ilk günlerinde ülkenin Akdeniz kıyısındaki Banyas kentinde büyük bir etnik temizliğe girişmiş, 145 sivilin vahşice katledildiği bu saldırının faili olarak Hatay doğumlu olan ve uzun yıllar önce Suriye'ye yerleşen eski Marksist Acilciler örgütünün lider kadrosundan Mihraç Ural gösterilmişti.

Başbakan'ın sözleri üzerine bazı medya organları saldırıyı Marksist Acilciler örgütünün düzenlediğini öne sürdü. Oysa Acilciler örgütü yıllar önce tarihe karışan ve zaten var olduğu 12 Eylül döneminde de hücre yapılanmasının ötesine geçemeyen bir örgüt. Saldırının failleri olarak gözaltına alınan ve 12'si tutuklanan 19 kişinin hepsi de Türkiye vatandaşı.

Reyhanlı saldırısı, ilki 2013 Şubat ayında Cilvegözü sınır kapısında denenen saldırının devamı niteliğinde görünmektedir. Sınırdan geçemeyince kapının bir kaç metre gerisinde patlatılan bomba yüklü araç 14 kişinin ölümüne neden olmuştu. Bu saldırıların, Türkiye'yi Suriye'deki savaşın içine çekmek, nüfusunun yarısı Alevi yarısı Sünni Arap olan Hatay'da mezhep çatışmasını körükleyerek Türkiye'yi içeride de büyük bir açmazla karşı karşıya bırakmak ve Özgür Suriye Ordusu'na verdiği destek nedeniyle AKP hükümetini cezalandırmak için Esad rejimi tarafından düzenlendiği öne sürülmektedir. Ancak Cilvegözü olayından sonra gereken güvenlik önlemlerinin alınmamış olması, Emniyet ve MİT arasındaki istihbarat kopukluğu, sonraki günlerde medyaya yansıyan ve saldırı ile ilgili ihbarın bir gün önce yapılmış olduğuna ilişkin belgeler, hükümetin ve ilgili birimlerin bu konuda yeterince duyarlı ve dikkatli davranmadığını göstermiştir. Milliyet gazetesi, saldırıdan bir gece önce MİT'in, saat 20.24'te saldırı olacağı konusunda bilgi verdiğini duyurdu. Buna rağmen ilçede önlem alınmamış olması, mobese kameralarının çalışmıyor durumda bulunması dikkat çekicidir.

Ocak 2014: 'DEVLET SIRRI' TAŞIYAN TIR'LAR: 2014 Ocak ayının ilk günü Hatay'da Suriye'ye silah ve mühimmat götürdüğü iddia edilen bir TIR durduruldu. TIR'ın İnsani Yardım Vakfı'na (İHH) ait olduğu haberi yayıldıysa da İHH açıklama yaparak söz konusu TIR'la ilgisi olmadığını duyurdu. Haberin ilginç yanı jandarmanın TIR'da yapmak istediği aramanın MİT tarafından engellendiği iddiasıydı. Olay yerine gelen bölge savcısı da TIR'da arama yaptırmayı başaramadı. Savcı, tutanağına TIR'ın MİT'e ait olduğunu, yükünün 'Devlet sırrı' olarak savunulduğunu yazdı. TIR yüküyle yoluna devam ederek, arkasında pek çok soru işareti ve büyük tartışmalar bıraktı. (Bu savcı da görev yeri değiştirilenler arasına girdi).

Birkaç gün sonra ise bu kez Adana-Gaziantep Otoyolu'nun Ceyhan Gişeleri yakınında 4 TIR jandarma tarafından durdurularak içinde kaçak silahlar olduğu ihbarı üzerine aranmak istendi. Bu TIR'ların da aranmasına MİT tarafından izin verilmedi. Başbakan Erdoğan, TIR'ın "Devlet sırrı" denilerek aratılmamasının MİT yasasına göre yasal olduğunu iddia etti. TIR olayını 7 Şubat'ın devamı diye niteleyen Erdoğan, "Her ikisi de paralel devletin işidir. Yargı üzerine vazife olmayan bir şey yapmaya kalktı" dedi. Adana Savcıları tarafından olayla ilgili gizlilik kararı alındı

MART 2014: NİĞDE'DE IŞİD TARAFINDAN BİR TERÖR EYLEMİ DAHA GERÇEKLEŞTİRİLDİ: IŞİD, Niğde'nin Ulukışla ilçesinde bir terör eylemi daha gerçekleştirdi. Saldırıda 1 polis ve 1 astsubayımızı şehit eden, bir vatandaşımızı da öldüren IŞİD üyesi üç zanlı tutuklandı.

Nisan 2014: IŞİD, 4 FRANSIZ GAZETECİYİ GAZETECİ AKÇAKALE'DE SERBEST BIRAKTI: Suriye'de geçen yıldan bu yana kayıp olan ve El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide bağlantılı IŞİD güçlerinin elinde tutulan dört Fransız gazeteci, gözleri ve elleri bağlı bir şekilde Şanlıurfa'nın Akçakale ilçesi sınırında devriye gezen askerler tarafından bulundu. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, gazetecilerin serbest bırakılması nedeniyle Türkiye'ye teşekkür etti.

Mayıs 2014: SURİYE SINIRINDA BOMBALI SALDIRI ve IŞİD KATLİAMI: Suriye'nin Türkiye sınırındaki Es-Saleme Kapısı yakınlarında bomba yüklü araç infilak etti, en az 29 kişi hayatını kaybetti. Türkiye sınırına yakın Suriye'nin kuzeyinde YPG'nin denetimindeki Serekaniye (Resulayn) bölgesinden korkunç katliam haberleri geldi. Bölgedeki Tileliye köyü ve mezralarına saldıran Suriye'deki radikal örgüt Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanları, aralarında çocuk ve kadınların da olduğu 15 kişiyi öldürdü.

Haziran 2014: IŞİD'İN MUSUL KONSOLOSLUĞUMUZA YAPTIĞI BASKIN: 2013 bahar aylarından itibaren özellikle Suriye'nin kuzeyinde adını sıkça duyurmaya başlayan, ardından Irak'ta düzenlediği saldırılarla tüm dünyanın dikkatini çekmeye başlayan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), 7 Haziran'da Musul'a saldırdı. 24 saat içinde 165 kişinin yaşamını kaybettiği bu saldırılar, Türkiye konsolosluğu için açık bir tehdit oluşturduğu halde konsolosluğun boşaltılması kararı verilmedi. Musul valisi başta olmak üzere, kentin üst düzey yetkilileri kaçarak Kürt bölgesine sığınırken, konsolosluk kapatılmadı. Irak emniyet birimlerine ait binaları ve kontrol noktalarını ele geçiren IŞİD, 9 Haziran'da, 28 Türk TIR şoförünü rehin aldı. 10 Haziran'da IŞİD'in Türk konsolosluğunu bastığı haberi geldi. Örgüt, aralarında Musul Başkonsolosu, 30 özel harekât polisi ve 18 çalışan ile ailesinin de bulunduğu 49 kişiyi rehin aldı. Bu sırada dirençle karşılaşmayan teröristler, binadaki Türk bayrağını indirerek yerine siyah IŞİD bayrağını çekti.

Rehine krizinin üzerinden birkaç gün geçip, kaçırılanlarla ilgili bir gelişme olmayınca hükümete yönelik eleştirilerin dozu arttı. Gazete köşelerinde, Meclis kürsüsünde hükümete 'IŞİD'in Musul'a saldırdığı anlarda konsolosluğun neden boşaltılmadığı' soruldu. Ankara'dan konsolosluk görevlilerine 'çatışmadan teslim olun' talimatı verildiği iddiası gündeme geldi. Bu gelişmeler üzerine, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararıyla Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu personeli ve bazı Türk şöförlerin alıkonulması ile ilgili haberlere yayın yasağı getirildiğini açıkladı. New York merkezli Gazetecileri Koruma Cemiyeti (CPJ), yayın yasağına tepki gösterdi. CPJ, halkın özgür haber alma hakkının engellendiğinin altını çizdi ve medyaya getirilen sansürün Türkiye'de ilk olmadığını hatırlattı.

ABD yönetimi, IŞİD'in konsolosluk baskınını "en güçlü" şekilde kınarken, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Irak'taki gelişmeler bağlamında, Türkiye'nin savunulması ve korunması konusunda gerekli adımları atmakta tereddüt etmeyeceklerini açıkladı. AKP hükümeti, krizin patlak verdiği ilk günlerde, konsolosluğun güvenliğinden merkezi Irak hükümetinin sorumlu olduğunu belirterek gerekli önlemleri almayan Irak yönetimini suçladı. IŞİD'in saldırıları karşısında Irak ordusu çekildiği için, konsolosluğu koruyacak güç kalmadığını, içerideki 30 kişilik güvenlik timinin ise silahlı çok sayıdaki IŞİD militanı ile çatışacak güçte olmadığını savundu. Dışişleri Bakanlığı, bundan sonraki tek görevinin Türk vatandaşlarını sağ salim geri getirmek olduğunu duyurdu. Bakanlık, Musul, Kerkük, Selahattin, Diyala, Anbar ve Bağdat'ta bulunan vatandaşların mümkün olan en kısa sürede bu illerden ayrılması ve bu illere seyahat etmekten kaçınmalarını tavsiye etti. Ayrıca Basra'daki Türk konsolosluğu tahliye edildi.

IŞİD 20 Eylül'de rehineleri serbest bırakınca, dikkatler Ankara'da çevrildi. ABD'nin Suriye'deki IŞİD hedeflerine yönelik ilk hava operasyonuna, aralarında örgüte finansal destek sağladıklarına inanılan Suudi Arabistan ve Katar'ın bile bulunduğu 5 Arap ülkesi katıldıktan sonra, Türkiye'den beklentiler daha da arttı.

Uluslararası koalisyonun Türkiye'den öncelikli beklentisinin, sınırlarını sıkı biçimde kontrol etmesi, örgüt militanlarının Türkiye üzerinden Suriye'ye geçişine izin verilmemesi ve koalisyona askeri destek sağlanması olduğu açıklandı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, rehinelerin serbest bırakılmasının ardından gittiği ABD'de, BM Genel Kurulu toplantıları sırasında görüştüğü ABD'li yetkililere "tampon bölge" talebini iletti. Ancak Amerikan tarafı muhtemelen tampon bölgeye sıcak bakmadı.

Ancak Türkiye, BM Güvenlik Konseyi'nde yabancı militanlarla mücadele için sunulan karar tasarısını onayladı. Genel kurulda oybirliği ile kabul edilen tasarı savaşçı gruplara yandaş toplama ve kaynak sağlanması, terör örgütlerine katılmak isteyenlerin, karışıklıkların yaşandığı ülkelere seyahatlerinin engellenmesini amaçlıyordu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da BM Genel Kurul konuşmasında IŞİD'i ilk kez 'eli kanlı terör örgütü' diye niteledi. IŞİD karşıtı koalisyona 'hem siyasi hem de askeri' olarak destek verileceğini söyleyen Erdoğan, Türkiye'ye dönerken uçakta kendisine eşlik eden gazetecilere, 49 rehinenin kurtarılmasıyla IŞİD ile mücadelede şartların değiştiğini ifade ederek, "Türkiye üzerine düşeni yerine getirecek. Hudutlarımızı korumak durumundayız" dedi.

Ağustos 2014: IŞİD'İN ŞENGAL SALDIRISI: Irak'ın ikinci büyük kenti Musul'u ele geçirdikten sonra Erbil'e ilerleyen IŞİD (yeni adıyla İslam Devleti) Musul civarında Ezidi Kürtlerin yaşadığı köylere ve Şengal kentine (Sincar) saldırdı. IŞİD'e karşı savaşan Irak Kürt Bölgesel Yönetimine bağlı peşmerge komutanlarının bazıları geri çekilince çaresiz onbinlerce insan evlerini geride bırakarak Şengal dağına kaçmak zorunda kaldı. Aç, susuz, ilaçsız, 55 derece güneş altında perişan olan onbinlerce Ezidi, dağlarda 10- 12 saat yürüyerek güvenli bölgelere ulaşmaya çalıştı. Rojava'ya geçen Ezidilerin bir bölümü yürüyerek ve dağları aşarak Türkiye'ye gelmeye başladı. Ağustos 2014 tarihi itibariyle Türkiye'ye sığınan Ezidilerin sayısı 20.000'i aştı. Sadece Uludere'ye 14.000'in üzerinde Ezidi geldi. Buraya gelenler Diyarbakır, Nusaybin, Batman, Cizre, Silopi ve Şırnak'taki kamplara gönderildi.

Ocak 2015: IŞİD 4,5 AY SONRA KOBANİ'DEN ÇIKARILDI: IŞİD'in Musul'u ve Şengal'i ele geçirdikten sonra tüm gücüyle yüklendiği ve üç koldan kuşattığı Suriye'nin Türkiye sınırındaki küçük kenti Kobani, yaklaşık 4,5 ay sonra IŞİD'i püskürttü, büyük kayıplar veren örgüt geri çekildi. İlk iki ay boyunca uluslararası koalisyonun hava desteği sayesinde sadece YPG ve YPJ'nin savunduğu kent, Türkiye'nin peşmergenin geçişi için koridor açmasının ardından iki aydan bu yana sağladığı lojistik destek sayesinde IŞİD'den kurtarıldı.

Mayıs 2015: MİT TIR'LARI OLAYINA DAİR YENİ GELİŞMELER: 1 Ocak 2014'de Hatay, 19 Ocak 2014'te de Adana'da 'Mühimmat ve silah' taşıdıkları iddiasıyla TIR ve otobüslerde özel yetkili Adana Cumhuriyet Savcıları tarafında arama yaptırılması istenmesi tartışmalara neden olmuş, görevli 4 savcının önce başka yerlere atamaları yapılmış, daha sonra açığa alınmışlardı. TIR'larda silah ve mühimmat bulunduğu iddia edilmiş, ancak hükümet ve güvenlik kaynakları "Türkmenlere insani yardım malzemesi taşındığını" öne sürmüştü. Daha sonra Cumhuriyet Gazetesi'nin TIR'larda silah olduğunu belgeleyen haberi üzerine hükümet yetkilileri bu kez de "silahların Türkmenlere gittiği" iddiasında bulundu. Ancak bölgedeki Türkmenler kendilerine TIR'lar vasıtasıyla ulaşan herhangi bir mühimmatın olmadığını açıkladılar.

TIR'larla silah taşınmasına ilişkin dosya hakkında takipsizlik kararı verilirken, bu TIR'lara yönelik ihbarlar üzerine TIR'ları arayan askerler hakkında 'casusluk' suçlaması ile dava açıldı, celseler gizli yapılmaya başlandı. Operasyonları yapan savcılar ve jandarma yetkilileri tutuklandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2015 Mayıs ayının son günü çıktığı canlı yayın programında durdurulan MİT TIR'larında bulunan silahların görüntüsünü yayınlayan Cumhuriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'ı canlı yayında tehdit etti, "Bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu" dedi. Erdoğan, Dündar hakkında, "gerçeğe aykırı bazı görüntü ve bilgiye yer verdiği" gerekçesiyle bireysel suç duyurusunda da bulundu. Can Dündar'ın yanıtı, "Devlet memuru değil, gazeteciyiz" oldu. Cumhuriyet gazetesinin 59 yazarı da Dündar'a destek vererek, "Sorumlu benim" açıklaması yaptı. Gazete işin ucunu bırakmadı, önce Can Dündar köşesinden Erdoğan'a MİT TIR'ları konusunda yanıtlaması talebiyle 20 soru yöneltti. Ardından gazete MİT TIR'ları operasyonundaki diyalogları ve daha önce paylaşılmamış fotoğrafları yayınladı. Gazete ayrıca olayın kamera kaydını da soruşturmanın geçmişi ile birlikte anlatıldığı haberinde paylaştı. Cumhuriyet, MİT'in IŞİD bayrağı dalgalanan Atme kampından yaptığı cihatçı ve silah transferini belgeleyen görüntüleri de yayınladı. İddialara göre Kobani'den geçemeyen IŞİD militanları Türkiye üzerinden taşındı. Akçakale'den Suriye'ye nasıl geçtiklerini anlatan şoförler, kendilerini "Bizim bir suçumuz yok, devlet işi yapıyorduk" diye savundu.

Haziran 2015: IŞİD'İN HDP MİTİNGİNE BOMBALI SALDIRISI: HDP'nin seçimden hemen önce Diyarbakır'da düzenlediği son mitinge (5 Haziran) bombalı saldırı düzenlendi. Cep telefonu düzeneği ile yönlendirilen iki ayrı patlamada 3 kişi hayatını kaybetti, 100'den fazla kişi yaralandı. Yaralılardan ikisinin daha sonra hastanede hayatını kaybetmesiyle ölü sayısı 5'e çıktı. Patlamanın piknik tüpünün içine yerleştirilmiş bombadan kaynaklandığı tespit edildi. Olayla ilgili IŞİD militanı olduğu açıklanan bir kişi tutuklandı. Mahkeme, benzer tüm olaylarda olduğu gibi bu saldırıyla ilgili olarak da 'gizlilik' kararı verdi.

SURUÇ KATLİAMI VE IŞİD TEHDİDİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER-ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Suruç Katliamına İlişkin Değerlendirmeler: Bölgeye giden gençler tamamen barışçıl amaçlarla orada bulunmaktadır. Yaptıkları basın açıklaması "savaşa karşı barış" temasını içermektedir. Kobani'ye oyuncak, gıda malzemesi ve fidan götürmüşlerdir. Böylesi bir etkinliğin hedef olması ve kana bulanması IŞİD isimli örgütün zihin dünyasını bir kez daha ortaya sermiştir. Suriye'de yaşanmakta olan iç savaşın yol açtığı kargaşa ve kaos ortamından beslenip büyüyen IŞİD, en yaygın ve sistematik insan katliamlarını gerçekleştirenler terör örgütlerinden biridir. Aynı zamanda esnek yapılı ve eleman sağlamada geniş bir coğrafyaya ulaşma olanaklarına sahip bir örgütlenmedir. 2011 yılından itibaren de bu örgütlenmeye en büyük lojistik destek Türkiye'nin denetimsiz sınırlarından sağlanmaktadır.

Uluslararası toplumun baskıları sonucu son dönemlerde bazı önlemlerin alındığı ifade edilse de Türkiye'nin bugüne kadar sürdürdüğü yanlış Suriye politikaları, Reyhanlı'da 52, Cilvegözü Sınır Kapısında 13, Niğde'de iki yurttaşımızın öldürülmesinde olduğu gibi, son olarak Suruç'ta yaşanan katliamın da asli nedenlerinden biridir. Bölge halkında tedirginlik hakimdir. Sınırın öte tarafında devam eden çatışmaların bölgeye taşınması ihtimali ürkütücüdür. Yaşanan travmanın boyutu ve eylemlerin devam etme riski dikkate alındığında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin olağanüstü olarak toplanması ve acilen bir Araştırma Komisyonu kurulması önem arz etmektedir. Olayın gelişimine neden olan temel faktörlerden birinin istihbarat zafiyeti olduğu anlaşılmıştır. Siyasallaşan MİT'in son zamanlarda gerçekleşen diğer saldırılarda olduğu gibi, Suruç patlamasında da görevini etkin biçimde yerine getiremediği görülmektedir.

Yaşanan bunca vahim olaya ve tehditlere rağmen sınır güvenliğinin halen yok denilecek ölçüde ihmal edildiği, gerekçe olarak sınırın uzunluğunun gösterildiği gözlenmiştir. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Sınır güvenliğindeki bu zafiyet hem IŞİD'in sınırdaki geçişlerini kolaylaştırmakta hem de ulusal güvenliği önemli ölçüde tehdit etmektedir. Patlamanın hemen ardından olay yerine intikal eden güvenlik güçleri slogan atan vatandaşlara TOMA'larla müdahale etmiştir. Bu durum devletin, travmaya neden olan olaylarda yatıştırıcı, güven verici tavır alması gerekliliğine uyulmadığını açıkça göstermektedir. Olayın hemen ardından güvenlik güçlerinin sergilediği tutum endişenin ve paniğin artmasına neden olmuştur. Kriz yönetimi doğru yapılamamıştır. İlk anda eş zamanlı patlama olarak açıklanan Kobane'deki patlamayla ilgili ikna edici bir bilgi halen alınamamış görünmektedir. Ayrıca iki canlı bombanın olabileceği yönündeki bilgiler de yeterince aydınlatılamamıştır.

IŞİD TEHDİDİNE KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER-ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

TBMM'de bir araştırma komisyonu kurularak IŞİD faaliyetlerinin tespit edilmesi ve Türkiye sınırları içinde IŞİD yapılanmasının tamamen yok edilmesi için kapsamlı bir iç güvenlik stratejisi oluşturulmalıdır

Hükümet IŞİD'le etkin mücadele edileceği yönünde irade beyan etmeli ve kamuoyuna bu tavrını açıklamalıdır.

Türkiye'den IŞİD'e katılımın önlenmesi için istihbarat ve güvenlik ayaklarını içeren yeni bir yaklaşım benimsenmelidir. Bugüne dek sınır ötesinden toprağa verilmek üzere Türkiye'ye getirilen, çatışmalarda ölen Türkiye'li IŞİD militanı sayısının 300 civarında olduğu belirtilmektedir. Bu rakamdan yola çıkarak, sınır ötesinde IŞİD saflarında çatışmakta olan 10 bin civarında Türkiye vatandaşı olduğu tahmin edilmektedir.

IŞİD'in Türkiye mevzuatı bakımından da terör örgütleri listesine eklenmelidir.

Suriye sınırındaki kontrolsüz durum, acilen sona erdirilmeli ve sınır güvenliği sağlanmalıdır.

Türkiye'den Suriye'ye yapılan silah sevkiyatı durdurulmalıdır

Türkiye'nin Suriye politikası yeniden ele alınmalı, sınır güvenliği ve bölgesel barışı ön plana çıkaran yeni bir yaklaşımın benimsenmelidir

Uluslararası toplumun IŞİD'le daha etkin mücadele etmesi için Türkiye inisiyatif almalı, girişimlerde bulunmalıdır.

IŞİD eylemlerine katılan birçok kişinin aranan, izlenen, kişiler olduğu göz önünde bulundurulduğunda, çok vahim ihmallerin - hatta göz yummaların- olduğu şüphesi ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle özellikle "önleyici dinlemeler" hakkında tüm ülkeyi kapsayan etkin bir soruşturma yapılmalı, eylemlere katılan IŞİD mensupları hakkında elde edilen bilgilerin gereğinin yapılıp yapılmadığı araştırılmalıdır.

İstihbarat birimleri arasında kopukluk olup olmadığı TBMM tarafından araştırılmalı. TBMM Güvenlik ve İstihbarat Komisyonuna kendiliğinden inceleme yapma yetkisi tanınmalıdır.

Suç iddialarının birden fazla Cumhuriyet Savcılığının yetki alanına girdiği gözetilerek, birleştirilebilir nitelikteki soruşturmalar birleştirilerek tek elden hızlı ve etkin bir soruşturma yapılmalıdır." CİHAN
<< Önceki Haber CHP'nin Suruç raporu: Patlama öncesi güvenlik ve istihbarat... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER