Koray Düzgören / artigercek.com
Ergenekon, AKP-MHP’nin kaybedeceğini anladı, sahaya çıktı!
Önce Susurluk Çetesi davasının başrol oyuncusu, derin-sığ devletin has adamı, eski İstanbul Emniyet Müdürü ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar sahne aldı.
AKP Sarıyer Belediye Başkan Adayı Salih Bayraktar'ın Sarıyer'deki programında adeta devlet adına konuştu:
"Türkiye'nin Batı'ya karşı kullanacağı argümanlar açısından ve Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü anlamında, işe bu yönü ile baktığınız vakit, bu ittifakı (Cumhur) güçlü şekilde savunmamız ve oylarımızla desteklememiz gerek." dedi.
Konuşmasında İstanbul Emniyet Müdürü olduğu dönemde, mesailerinin çoğunun CHP İstanbul Belediyesi'nin şirketlerine yerleştirdiği militanları temizlemekle geçtiğini iddia etti.
Ağar, İstanbul'a 1979'da İstanbul Emniyet Müdürü olduğu dönemde son CHP Belediyesi'nin işbaşında olduğunu hatırlatarak, “Allah bize bir daha, bu tür bir CHP belediyesi dönemi yaşamayı nasip etmesin. Kabus gibi bir şeydi. Çöp temizliği yok, su yok, hizmet yok." diye konuştu.
Ağar bu arada, günde 15 kişinin öldürüldüğü bir dönemden söz ettiğini de vurguladı.
Tabii belediye personelinin siyasi eğilimleri ve belediye hizmetlerinin kalitesiyle ilgileneceğine, derin-sığ devletin adamı değil de hukuka bağlı bir polis müdürü olmayı becerebilseydi, belki de günde 15 kişi cinayetlere kurban gitmeyecekti.
Susurluk Çetesi davasında başrolde yer almayacak ve faili meçhul cinayetler denildiğinde ilk akla gelen isim olmayacaktı.
Nitekim HDP Milletvekili Ahmet Şık da Ağar’ın zoraki de olsa yargılanıp mahkûm olduğu davayı hatırlatıp, “Cürüm işlemek için silahlı örgüt kurmak ve yönetmekten hüküm yemiş olan kişi konuşmuş” diye bir tweet atmıştı.
Aslında Ağar bu konuşmasında iktidara yol gösteriyordu. “Siz de benim gibi yapın.” diyordu. Nitekim İçişleri Bakanı Soylu bir süredir onun sözlerini uyguluyor, kanun ve hukuk tanımayan uygulamalarıyla iktidarı peşine takmış gidiyor.
AĞAR’IN ARDINDAN ÇİLLER DE AKP-MHP MİTİNGİNDE
Arkasından, yine aynı dönemin başrol oyuncularından, başbakan olarak Ergenekon’un hizmetine girerek Mehmet Ağar'la 90’lı yılların en kanlı uygulamalarının sorumluluğunu paylaşmış Tansu Çiller ortaya çıktı.
Birkaç gün önce AKP’nin MHP ile birlikte düzenlediği mitinge destek olmak üzere Yenikapı’ya geldi.
Çiller alana gelişinde gazetecilere şunları söyledi:
"Yine bir milli şuurla bugün buradayız. Türkiye hedefte, ülkemiz hedefte. Bugün özellikle bunun için buradayım.”
Gerisi Erdoğan’dan her gün dinlediğimiz laflar.
Konuşmanın bir de 90’lı yıllardan söz ettiği bölümü var. İbretlik…
Tam bir Ergenekon ağzı. Ne diyor?
“Bu coğrafya birçok devlete mezar olmuş bir coğrafya. Korkmalıyız? Asla.
Biz bir terör mücadelesi yaptık. Çok zor bir terör mücadelesiydi. Türkiye'nin güney doğusuna hiç kimse gidemez haldeydi. Kimse okuyamıyordu, otobüsler kapalıydı. Felaket bir ortam vardı ve kan gölüydü. Biz dedik ki 'Bu terör ya bitecek, ya bitecek'. Çok başarılı yıllar oldu. Türkiye başarının devamında huzuru buldu.”
Kürt aydın ve iş adamlarının devletin polisleri tarafından kaçırılarak infaz edilmesine ilişkin kararların uygulanmasından söz ediyor olmalı.
Türkiye’nin işte huzuru bulmuş hâli bu. Bugünkü durum!
Ve bugünkü durumun en önemli sorumlularından biri olan eski başbakan bakın ne diyor?
“Ama en önemlisi neydi biliyor musunuz? Biz terör bitecek dediğimiz zaman Güneydoğu'da Kürt kardeşlerimiz bizimle birlikte ayağa kalktı.”
Evet bu doğru. Yakınları faili meçhullere kurban giden, karakollarda işkenceden geçirilen, köyleri yakılıp yıkıldığı için çoluk çocuk büyük kentlerin varoşlarına göç etmek zorunda kalan milyonlarca Kürt ayağa kalktı sizleri lanetledi.
Hâlâ da 90’lı yıllarda yaşanan felaketler unutulmuş değil.
Buna rağmen Çiller yaptıklarıyla övünüyor. Hatta o da, adeta Ağar gibi iktidara akıl veriyor, “Benim yaptıklarımı yapın” diyor.
HAVADA KALAN ‘90’LI YILLARA DÖNÜLMEYECEK’ LAFI
AKP uzun yıllar bu konuları diline dolayıp, “90’lı yıllara asla dönülmeyecek” derken bu uygulamaları lanetleyerek Kürtlerin oyunu aldı.
Vesayetçi devlete, Ergenekon yapılanmasına karşı çıkarken ya da ‘mış gibi yaparken’ bu isimlerin sorumlu olduğunu iyi biliyordu.
Gülen Cemaati ile arası bozulduktan ve Ergenekon’a biat ettikten sonra işler değişti.
Ergenekon iktidarın koalisyon ortağı oldu.
90’lı yıllarda Ergenekon, özellikle Kürtlere yönelik ne gibi uygulamalara giriştiyse, bugün AKP-MHP-Ergenekon Koalisyonu, Baskın Oran’ın formülü ile, dinci AKP, ırkçı MHP, Ergenekoncu askerler ve ulusalcılar (Aydınlıkçılar) neredeyse aynısını, hatta çok daha fazlasını yapmaya gayret ediyor.
90’lı yıllarda bu koalisyonun tek bir ortak konusu vardı: Kürt meselesi. Kürt düşmanlığı.
Şimdiki koalisyonun da düşmanı aynı. Kürt düşmanlığı nedeniyle içte ve dışta savaş, çatışma devam ediyor. Seçim süreci neredeyse tamamen Kürtler, Kürtlerin ve HDP’nin oyları, Kürtlerin Batı’da diğer muhalefet partilerini destekliyor oluşu gibi konulara odaklanmış vaziyette.
HDP’nin herhangi bir parti ile ittifaka girmeden o partileri sırf iktidar cephesi gerilesin ve yenilsin diye destekliyor oluşu, iktidarı oluşturan koalisyonu çileden çıkarmış vaziyette.
Onlara göre bu koalisyonun gerilemesi ve hatta özellikle büyük kentlerde yenilmesi demek tek adam rejiminin meşruiyetinin sorgulanma sürecinin başlaması anlamına geliyor.
Bu nedenle akla hayale gelmeyecek yöntemlerle, yollarla gidişi tersine çevirmeye, oy kaybını engellemeye çalışıyorlar. Her yolu deneyerek çoğunluğu sağlayabilmenin çaresini arıyorlar.
Buldukları çarelerden biri yukarda anlattığımız Ergenekon eskilerini piyasaya sürmek oldu.
Bunu yaparken aslında cümle aleme, “Biz aslında eski vesayet düzeninin devamıyız. Ergenekon’un iktidarıyız” demiş oldular.
Erdoğan’ın görevden aldığı eski Başbakan Ahmet Davutoğlu bile bu durumdan rahatsız olduğunu Muhsin Yazıcıoğlu’nu anma vesilesiyle yaptığı açıklamada dile getirdi:
“Doksanlı yılların vesayetçi kurum ve aktörlerine karşı kararlı bir şekilde milli iradeyi savunan, her koşulda hakkı söylemekten çekinmeyen vicdanlı ve erdemli lider rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nu saygıyla anıyorum” derken ‘Doksanlı yıllar ve vesayetçi kurum, aktörler’ vurgusuyla Ergenekon temsilcilerinin AKP mitinglerine çağırılmasını eleştirdiği ifade edildi.
BAŞARISIZLIĞIN FATURASI ERDOĞAN’A KESİLİR Mİ?
Kanlı ve karanlık 90’lı yılların iki önemli sorumlusunun seçim öncesinde devreye sokulması bir tartışmayı da beraberinde getirdi.
İktidar Ergenekon’a itibarını iade ederek, bu yapılanmayla bir koalisyona giderek Erdoğan’ın geleceğine ilişkin bazı spekülasyonlara da yol açmış görünüyor.
Ülkenin içinde bulunduğu durum, ekonomide, dış politikada ve ülkenin temel sorunlarında yaşanan açmazlar ciddi bir yönetim boşluğu olduğunu gösteriyor.
Tek adam rejimi ülkeyi yönetemiyor.
Türkiye’nin acil olarak vermesi gereken kararlar, atması gereken adımlar var. Her geçen günün Türkiye’ye olan maliyeti artıyor.
Buna rağmen ülkede olup biten her şeyin tek bir sorumlusu var, o da cumhurbaşkanı.
Bütün bu başarısızlığa bir fatura çıkarılacaksa bunun sahibi elbette cumhurbaşkanı olacak.
Buraya kadar tamam da bu faturayı kim çıkaracak? Ergenekon mu? Yoksa başka bir odak mı?
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, 8 Ocak’ta ilginç bir açıklama yapmıştı:
“(...) Türkiye siyasetini ne Bahçeli ne de Recep Tayyip Erdoğan yönetiyor; onların içinde aktör oldukları, ancak senaryosu bir başka yerden yazılan daha derin ve daha güçlü bir akıl yönetiyor.” demişti.
Bu konuda daha sonra ne kendisinden ne de partisinden tek kelime bile duymadık.
Ama yine de birçok kişi gibi merak ediyorum:
O ‘güçlü akıl’ Ergenekon mu?
Ve son bir soru:
Erdoğan’ın telaşı ve asabiyeti bu yüzden mi?