Sözcü yazarı Emin Çölaşan MHP lideri Bahçeli'nin AKP'ye olan desteğini ve sürecin nasıl sona ereceğini yazdı. İşte o yazı:
Bay Devlet Bahçeli'nin akıl almaz serüveni
Sevgili okurlarım, söylemesi ayıp olacak ama tam 41 yıllık gazeteciyim. Bu uzun yıllar içerisinde önümüzden nice siyasetçiler, nice parti başkanları geçti ve
hepsini ister istemez izledik.
Bu süreçte bir şeyi gördüm:
Bu Devlet Bahçeli gibi biri siyaset sahnesinde hiç olmadı!
Geçmişin fırıldak Kubi'si gibi birkaç istisna dışında, doğru veya yanlış, iyi veya kötü çoğunun belli ilkeleri, belli siyasal amaçları vardı.
Hemen hepsinin amacı partisinin iktidar olmasını, ya da iktidarda ise orada kalmasını sağlamaktı. Bugün de öyle. Bunun bir tek istisnası var:
MHP'nin başındaki Bay Devlet Bahçeli!
İktidar olmaktan öcü gibi korkan, partisi iktidar olmasın diye çaba harcayan bir genel başkan!
* * *
Şimdi biraz geriye dönüp anımsayalım… MHP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde 80 milletvekili çıkardı. AKP tek parti iktidarından düşmüştü.
Muhalefet partileri bir araya gelince AKP'siz bir iktidar oluşuyordu.
Ya da partisi AKP ile iktidar ortağı oluyordu.
Bay Bahçeli bu tablodan ürkmüştü. Bir sürü mazeretin ardına sığınıp yine su koyverdi ve iktidar olmayı reddetti.
Oysa bütün Meclis'teki kritik oylamalar ve seçimler öncesinde Recep Tayyip Erdoğan ve partisine en ağır sözlerle saldırır, resmen hakaret ederdi. Hatta
kürsülerden ip atardı ip!..
Hakaretlerinin onda birini burada yazsam beni de içeri tıkarlar!
* * *
Onun bu ürkek ve tavırları sonucunda Türkiye yeniden seçime gitmek zorunda kaldı…
Ve 1 Kasım 2015'te yenilenen seçimde Bay Bahçeli hezimete uğradı.
Milletvekili sayısı 80'den 40'a inmişti.
Böyle bir hezimet sonrasında hiçbir partinin genel başkanı o makamda oturamazdı. İktidarı yine pamuk elleriyle AKP'ye teslim etti.
Ama bizimki işi pişkinliğe vurup yerinden kımıldamadı!
Kendi adım gibi eminim, bu süreçte çok mutlu oldu, “Oh bee, iktidar ortağı olmaktan kurtuldum. Bana ne iktidardan, ben burada keyfime bakarım.
Baş ol da istersen soğan başı ol” dedi.
* * *
Beyefendinin herkes tarafından bilinen bazı özellikleri daha var:
AKP iktidarının ve Recep Tayyip'in payandası, stepnesi, kurtarıcı meleği ve can simidi.
İktidar ne zaman zora düşse, ilk yetişen Bay Bahçeli'dir…
O bir muhalefet partisinin genel başkanıdır. O konumdaki bir siyasetçi kime karşı muhalefet yapar?
Doğal olarak iktidara karşı yapar!
Bizimki, bu kavramı da altüst etmeyi başardı!
İktidara değil muhalefete, özellikle CHP'ye karşı muhalefet yapıyor!
Vay anasını sayın seyirciler, böylesi değil Türkiye'de, dünyada bile hiç görülmedi.
* * *
Burada bir kısa anımsatma daha!..
Geçtiğimiz 16 Nisan günü Türkiye'de bir anayasa referandumu yapıldı.
İktidar kendince zafer kazanmak için asıldıkça asıldı, yüz milyonlarca lira para döktü.
Devletin ve hükümetin bütün güçleri seferber edildi, toplum üzerinde büyük baskı kuruldu.
Bunca baskıya karşın sadece yüzde 51 oy alabildiler.
Üstelik İstanbul Ankara, Antalya, Balıkesir gibi kendilerinin çoğunlukta olduğu nice illerimizi de oy sayısı açısından yitirdiler.
Kazandıklarını sanıyorlar ama gerçekte bu sonuç iktidarın yenilgisidir.
* * *
Peki ama iktidarın bile aklında olmayan bu anayasa değişikliği istemini kim gündeme getirdi?
Bay Devlet Bahçeli!
Günün birinde durup dururken ortaya çıktı, “Hukuki durumu artık fiili duruma dönüştürelim” deyip AKP'yi uyardı. Başka bir deyişle, kaşıdı!..
Ve AKP-MHP ortaklığının çabalarıyla, söz konusu yüzde 51'lik sonuç alındı.
Şimdi kına yakıyor!
* * *
Milletvekili Enis Berberoğlu'na verilen 25 yıllık hapis cezası, toplumda büyük tepki yarattı.
İktidarın emrine sunulan taraflı yargı ve adalet konusu bir kez daha gündeme geldi ve Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye'deki hukuksuzluğa karşı Ankara'dan İstanbul'a bir “Adalet” yürüyüşü başlattı.
CHP böyle bir eylem başlatır da Bay Devlet Bahçeli durur mu!
Birkaç dakika sonra birbiri ardından açıklamalar yapmaya başladı…
* * *
Şu sözlerinin düzeyine ve mantığına bakar mısınız:
“Ankara'dan İstanbul'a yaya seyahat edenlere anca gidersiniz demek yerine, yangına ve kargaşaya hizmet ediyorsunuz demek zorunludur.”
“Merak ediyorum, İstanbul'dan bir karşı yürüyüş başlarsa, karşılaşma ve buluşma noktası neresi ve nasıl olacaktır?” (Bu cümle biraz tehdit kokuyor,
acaba beyefendi böyle bir karşı yürüyüş konusunda bilgiye mi sahip!) “Sokağa oynamak, adalet bahanesiyle pusuda bekleyen bazı mihraklara el
sallamak, Türkiye'nin mahvına göz yummaktır.”
“Adalet yürümekle değil, yüksek bir ahlâk, yüce bir gönül eşliğinde ancak ve öncelikle vicdanlarda tecelli edecektir.” (Anlaşılması mümkün olmayan bir
cümle.)
“Ankara'dan İstanbul'a adalet için yürümeye kalkan Sayın Kılıçdaroğlu ya kullanılmakta, ya da ülkemize kurulan tuzağın aktif katılımcısıdır.”
“Eskiye nazaran yollar yürümek için oldukça kullanışlıdır. Üstelik yol kenarları dinlenme tesisleriyle doludur. Ama yolda adalet yoktur.” (? ? ? ?)
“Sandıkta sonuç alamayanların sokağa çıkması, demokrasiden umudu kesenlerin uygun adım yürüyüşe geçmesi ısmarlama bir projedir.”
“Adalet Ankara-İstanbul yolunda değil, bizzat milletimizin müşfik ve muhteşem iradesinde, Türk Devleti'nin ruh kökenindedir.”(? ? ? ?)
Kılıçdaroğlu yürüyüşü için bir cümlesi daha var ki, mutlaka akıllarda tutulmalıdır!
“Atalarımız boşuna söylememiş, akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş.”
* * *
Meclis'teki bir muhalefet partisinin (!) genel başkanı tarafından yapılan açıklamalar işte bunlar.
Beyefendinin düzeyine bakar mısınız!
Demek ki Türkiye'de adaletin var olduğuna, yargının iktidarın emrine girmediğine inanıyormuş!
Kendini vermiş iktidar partisinin emrine, her konuda stepne olmuş, kurtarıcı melekliğe soyunmuş…
Böylelerine en hafif deyimiyle kraldan çok kralcı denir.
O, çözülmesi mümkün olmayan bir bilmece.
AKP onun suyunu her fırsatta emiyor, onun desteği ile anayasa bile değiştiriyor.
Zamanı gelince posasını çöpe atacak.