Bu haftaki yazıma içinde bulunduğumuz mevsimin ruhuna uygun olarak kâinat kitabını yakinen temaşa ve müşahede etmekliğiyle bilinen Bediüzzaman Hazretleri’nin şu sözleriyle başlamak istiyorum: “Sanki kâinat, İlâhî bir musikî dairesidir. Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümatla kalplere hüzünleri ve Rabbânî aşkları intiba ettirmekle kalpleri, ruhları, nuranî âlemlere götürür, pek garip misalî levhaları göstermekle o ruhları ve kalpleri lezzetlere, zevklere garkeder.”
Üstad’ın kâinatı bir musîkhane olarak betimlemesi, müthiş bir nazarın (bakışın), ince ve nazik bir ruhun ve enfes derinlikleri olan bir gönlün hislerinin ifadesidir.
Hele biraz sabır cemreler düştü düşecek
İnanın ilkbahar, yaz mutlaka gelecek
Tipi, bora, fırtına elbet bir gün dinecek
Her tarafta çiçekler bahar geldi diyecek.
Her yılın bu zamanında baharın müjdecileri olan cemrelerin ilki havaya, ikincisi suya, üçüncüsü de toprağa düşer. Kışın bağrından kopup gelen bahar en çok da bahar esintilerini umutla bekleyen insanların içine doğar. Bahar, en az muhteşem değişimi zevkle temaşa edilen tabiat gibi ruhları, kalpleri ve kafaları da diriltir. İnsanların benliğini saran buzullar birbir çözülür, gönül dünyalarıysa sımsıcak bir termale dönüşür. “İnsanlar ve mevsimler ne kadar da birbirlerine benziyor,” diyen ne kadar da doğru söylemiş. Bahara erişen insanlarda kışın o kasvetli hali silinip gider, gelecek yeni mutlu günlere dair içlerinde ümit tomurcukları yeşerir.
Baharla birlikte etraf cıvıl cıvıl bir dirilişe geçer. Tabiatı tabiat yapan mahlukattan kimi baharın geldiğini sezer sezmez sevinçli bir haber aldığında kendisini coşkuyla dışarıya atan bir insan gibi daha kemalat libasını üzerine geçirmemişken taptaze ortaya çıkıverir. Kimisi ise pencereden dışarıya başını çıkarmış taze ve ürkek bir gelin gibidir. Nehirler ve ırmaklar coşkun akışlarıyla, dereler ve pınarlar şarıl şarıl şarıldamalarıyla bu musikiye eşlik eder. Bu toplu kıyamda, bu neşveli dirilişte mahlukattan hiçbiri bir diğerinin neşesine mâni olmaz. Tam tersine bu neşe ve zevk cümbüşü paylaştıkça çoğalır, yardımlaştıkça büyür. Bu neşeye biraz daha katkı vermek, ondan biraz daha pay almak isteyenlerin bazıları kulak okşayan bir sese koşar, bazıları aldıkları bir kokunun meftunu olup peşine düşer, bazıları ise adeta bir yerlerden işaret almışçasına hoplar, zıplar ve canlı olmanın tüm performansını sergiler. Tabiatın bu harika senfonisinin dayandığı muazzam muhabere ve iletişim ne bir kabloya ne bir sinyale ne bir işarete ne de bir kelimeye ihtiyaç duyar.
Tüm çevreyi saran taptaze canlılık, topraktan başını çıkarmış rengarenk çiçekler ve yaşam kokan çimenler insanların gönül bahçelerini de canlandırır, renklendirir, nefeslerine nefes katar. Meltemler yüzlerini ipeksi dokunuşlarla ılık ılık okşadıkça içlerinde cereyan eden türlü duygu esintileriyle adeta sermest olurlar. Baharla dirilmenin oluşturduğu koro misali sesler muhteşem bir orkestranın ahenkli ezgileriymişçesine insanı sarıp sarmalar, alıp huzur ve umut diyarlarına götürür. Başını kaldıranın bakışları masmavi bir gökyüzüyle buluşur, indiren ise türlü türlü renklerler donanarak ilmek ilmek işlenen bir köy kiliminin ruhuna sinen sanat ve estetiğin çok fevkinde bir mucizeyle müşerref olur.
Bağlar ve bahçeleri cıvıl cıvıl kuş seslerinin neşesi, bülbül nağmelerinin tatlı hüznü sarar. Çiçekler vızırdayan arıların ilgisiyle kendilerinden geçerken, orada burada rengarenk uçuşan kelebeklerin flörtüz işvesi tüm mevcudatı baştan çıkarır. Hele bir de Anadolu’nun bir köylük yerindeyseniz bu eşsiz manzaraya yamaçlarda meleşerek otlayan kuzuları, bir ağaca ya da kayaya sırtını dayayıp kaval çalan çobanları da eklemeniz gerekir.
Bunlar olup biterken toprak ana, yeni doğum yapmış bir anne şefkatiyle bağrında olup bitenlerinden duyduğu memnuniyeti, çehresine yerleştirdiği huzur veren bir gülümseme ve güven veren bir göz aydınlığıyla gösterir. Düğüne giden genç kızlar gibi süslenmiş çiçeklerin, binbir türlü şakıyarak özgürlük bestelerini dillerinden düşürmeyen kuşların eşliğinde aklın hayalin alamayacağı çeşitlilikte renklerini, türlü türlü işvelerini, gönül çelen seslerini kuşanarak sahne alan tabiat, yepyeni bir günün ve umut saçan bir Newroz’un daha başladığını cümle aleme müjdeler.
Bu muhteşem dirilişe bigâne kalmayan ve tabiattaki her bahar, her gün ve hata her saniye gözlerimizin önünde cereyan eden büyük değişime dikkatleri çekerek öldükten sonraki yeniden dirilişe misal olarak gösteren Üstad Bediüzzaman hazretleri Newroz konusunda şu değerlendirmelerde bulunmuştur: “Gel, bugün Nevruz-u Sultanîdir. (Haşiye) Bir tebeddülât olacak, acîb işler çıkacak. Şu baharın şu güzel gününde, şu güzel çiçekli olan şu yeşil sahrâya gidip bir seyran ederiz.”
HAŞİYE: “…Nevruz günü bahar mevsimine işarettir; çiçekli, yeşil sahrâ ise bahar mevsimindeki rûy-i zemindir. Değişen perdeler, manzaralar ise fasl-ı baharın ibtidâsından yazın intihâsına kadar, Sâni-i Kadîr-i Zülcelâlin, Fâtır-ı Hakîm-i Zülcemâlin kemâl-i intizam ile değiştirdiği ve kemâl-i rahmet ile tazelendirdiği ve birbiri arkasında gönderdiği mevcudât-ı bahariye tabakâtına ve masnuât-ı sayfiye tâifelerine ve erzak-ı hayvaniye ve insaniyeye medâr olan mat’umâta işarettir.” Yüce Mevla’nın bizleri ruhen, kalben ve aklen diriltmesi ve hüşyar kılması temennisiyle...
Not: 23 Mart Üstadın vefatını rahmetle anıyor, Yüce Mevladan beraber haşir olmamızı niyaz ediyorum...