Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Ağrı'da yaşananlar için Başbakan Ahmet Davutoğlu gibi 'yalan' dedi ve "Burada bir provokasyon varsa bu devletin değil terör örgütünün güdümündeki partinin kurguladığı bir provokasyondur." ifadelerini kullandı.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Ağrı'da sivillerin askerlere yardım ettiğini söylemiş; Davutoğlu ise kendisini yalan söylemekle itham etmişti. Ancak Genelkurmay Başkanlığı ise dün bir açıklama yaparak sivillere teşekkür etmiş ve Demirtaş'ı doğrularken Davutoğlu'nu ise yalanlamıştı. Bugün konuya ilişkin ilk kez konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan da "Yaralanan jandarma personelimizin kendi haline terk edildiği, güya orada jandarma yaralı halde bırakılmış, onları siviller, kendi mensupları gelip oradan almış. Bunların hepsi kayıtlarla resimlerle zaten mevcut. Bunların tümü külliyen yalandır." şeklinde konuştu.
'HDP'NİN KURGULADIĞI BİR PROVOKASYON'
Erdoğan, Ağrı'da yaşananlarla Savcı Kiraz'ın Çağlayan Adliyesi'nde şehit edilmesi arasında bağlantı olduğunu belirterek, hadiseyi şöyle anlattı: "Benzer bir idrak tutulmasını 11 Nisan'da Ağrı'da bölücü terör örgütü tarafından güvenlik kuvvetlerimize yapılan saldırıda bir kez daha yaşadık, yaşıyoruz. Ağrı'da yaşanan hadise şudur: Diyadin ilçesinin bir köyünde ağaç dikme adı altında bir etkinlik yapılacağı bilgisi ilgili kurumlara ulaşıyor. Daha önce benzer adlar altına yapılan etkinliklerde vatandaşlara seçimlerdeki tercihleri konusunda baskı yapıldığı haberleri alındığı için valiliğimiz söz konusu etkinliğe izin vermiyor. Buna rağmen hem etkinlik alanına gelmesi muhtemel katılımcıların güvenliğini sağlamak hem de bölücü terör örgütü mensuplarının istismarına izin vermemek için güvenlik kuvvetlerimiz bölgede tedbir alıyorlar. Bu çerçevede görev yapan jandarma birimlerimizden birinin üzerine Tendürek Dağı tarafından geldiği anlaşılan bölücü terör örgütü mensupları tarafından ateş açılıyor. Burada etkinliğe katılan vatandaşlara yönelik herhangi bir zor kullanma veya özel olarak planlanmış bir operasyon söz konusu değil. Sadece bölgeye gelen vatandaşların güvenliklerinin sağlanmasına ve bölücü örgüt mensuplarının bu etkinliği istismarının önlenmesine yönelik bir tedbir alınıyor. Güvenlik kuvvetlerimiz kendilerine açılan bu ateş karşısında derhal misliyle karşılık veriyorlar. İlk ateş sırasında 4 jandarma personeli yaralanırken çatışma sonunda 5 örgüt mensubu ölü biri de yaralı olarak ele geçiriliyor. Burada bir provokasyon varsa bu devletin değil terör örgütünün güdümündeki partinin kurguladığı bir provokasyondur."
'TÜMÜ KÜLLİYEN YALAN'
Erdoğan, Genelkurmay Başkanlığı'nın askerlere yardım ettikleri için teşekkür ettiği siviller konusunda ise şu ifadeleri kullandı: "Yaralanan jandarma personelimizin kendi haline terk edildiği, güya orada jandarma yaralı halde bırakılmış, onları siviller, kendi mensupları gelip oradan almış. Bunların hepsi kayıtlarla resimlerle zaten mevcut. Bunların tümü külliyen yalandır. Yaralıları almak üzere bölgeye giden helikopterlerimize ateş açıldığı için askerlerimiz hastaneye zor şartlarda ulaştırılmıştır. Askerlerimizin taşınmasına yardımcı olan siviller, bunu kendi istekleri ile askerlerimiz ile beraber yapmıştı. Bölgede bulunan HDP mensupları bahane edilerek bu meselenin istismarı vicdana ve ahlaka sığan bir davranış değildir. Hadise bu kadar açık ve net şekilde ortadayken bakıyorsunuz hemen birileri meseleyi kendi meşreplerine göre başka taraflara çekmenin çabası içene girdi."
'İŞ BUNLARA KALSA ORTADA ÇÖZÜM SÜRECİ OLMAZDI'
Ardından konuyu çözüm sürecine getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Çözüm süreci ülkemizin ve milletimizin geleceği bakımından hayati öneme sahiptir. Bu sürecin başladığı günden beri Kandil'de yuvalanan bölücü örgüt elebaşlarının ve onların güdümündeki siyasi partinin güven vermeyen ikircikli samimiyetsiz bir tavır içinde olduklarını biliyoruz. Sürecin en ciddi sorunu hep bu bakımdan görüşme noktasındaki sıkıntılar olmuştur. Bizler bugüne kadar şu 12 yıllık süreç içerisinde hep 'acaba bu işi nasıl çözeriz', bir demokratik açılım dedik, arkasından bir milli kardeşlik ve beraberlik projesi dedik, ardından çözüm süreci dedik, bu adımları attık. Bu adımları atarken Parlamentodaki temsilcileri ile arkadaşlarımızın zaman zaman görüşmeleri oldu. Fakat bunların hiç birinde maalesef verilen sözler yerine getirilmedi. Biz ülkemizin ve milletimizin selameti için bu sürece ne kadar hassasiyetle yaklaştıysak diğerleri de o derece nobran o derece özensiz o derece sinsi bir tavır ortaya koydular. Doğu ve güneydoğusuyla batısıyla kuzeyiyle tüm Türkiye'nin tüm milletimizin sahip çıkması ve bizim milletimizin arkasında durmamız sayesinde süreç bugünlere kadar geldi. Biz asıl büyük mutabakatı Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla Gürcüsüyle, Boşnağıyla, Abazasıyla tüm milletimizle yaptığımız için çözüm sürecini bugünlere getirdik. İş bunlara kalsa şu anda ortada çözüm süreci falan olmazdı."
'SİZ KENDİNİZİ NE SANIYORSUNUZ?'
Ağrı'da yaşanan hadisenin 'devletin çözüm süreci konusundaki duruşuyla kesinlikle bir ilgisi olmadığını' sözlerine ekleyen Erdoğan, "Tam tersine bu olay bölücü terör örgütünün ve onunla aynı çizgideki siyasi partinin samimiyetsizliğinin bir defa daha ispatı mahiyetindedir. Bunu söz konusu siyasi partinin eş genel başkanın ve diğer yetkililerinin ifadelerinde açıkça görmek mümkün. Neymiş efendim bölücü örgüt mensupları da bu etkinliklere katılma hakkına sahipmiş. Ya siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Siz bu devleti, bu milleti, ne sanıyorsunuz. Çözüm süreci askeri bir zorunluluğun değil siyasi bir kararın neticesi olarak başlatılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin dün olduğu gibi bugün de bölücü terör örgütünün bertaraf etme konusunda herhangi bir eksiği, sıkıntısı yoktur. Ancak biz geçmişte uzun yıllar uygulanan bu yöntemin işe yaramadığı gibi başka sıkıntılara da sebep olduğunu gördük, tespit ettik. Meselenin üstesinden gelinebilmesinin yolunun tüm milletimizle birlikte bölge insanının da demokratik ve ekonomik sorunların çözümünden geçtiğine inandığımız için bu yola girdik." dedi.
'DEVLET GÜCÜNÜ YİTİRMEDİ, YÖNTEM DEĞİŞTİRDİ'
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Devlet gücünü yitirmedi. Sadece bizim milletimizle vardığımız mutabakat neticesi, yöntem değiştirdi. Nedir bu? İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Daha önce neydi? Öncelikli anlayış devletti, insan geri plandaydı. Biz vatandaşına buyuran vatandaşını ezen değil, insan odaklı, hak, hukuk, özgürlük, huzur, refah odaklı bir devlet yönetimine geçişin yolunu açtığımız için bu süreç başladı. Milletimiz de işte bu değerler etrafında şekillendirdiğimiz ortak gelecek tasavvuru çevresinde yürütülen çözüm iradesine çok büyük destek verdi. En büyük desteği de bölge insanından gördük. Kardeşliği yüceltmek farklılıkları zenginlik haline dönüştürmek için analar ağlamasın diye çıktığımız bu yolda analar ve babalar başta olamak üzere tüm milletimizden aldığımız hayır duayı çok iyi biliyoruz. Biz milletimizin hayır duasıyla yolumuza devam ederken karşımıza sürekli bedduacılar çıkıyor. Ülkenin ve milletin bekası söz konusu olan bu konuyu bir takım hesaplar adına eğip bükerek çarpıtarak kamuoyunu yönlendirmeye çalışan medya kuruluşlarını da ibretle takip ediyoruz. Yazılı görsel bunun yanında sosyal medya. Bunları da görüyoruz. Milletimiz dün birbirlerini yolda görse selam vermeyecek olanların bugün niçin birlik olduklarını manşetlerinden, köşe yazılarından, ekranlarından dökülen sinsiliğin gerisindeki kini nefreti gayet iyi görüyor. Ama ne yapsalar boş. Başaramayacaklar."
'ELİNDE SİLAH OLAN HERKES BU MİLLETİN DÜŞMANIDIR'
Erdoğan ayrıca "Bu ülkenin cumhurbaşkanı olarak huzurlarınızda bir kez daha ifade ediyorum. Devletin güvenlik kuvvetleri dışında elinde silahı olan herkes bu ülkenin bu milletin düşmanıdır. Bu silah ister Ağrı'da Tendürek Dağı'nda olsun isterse İstanbul'da Okmeydanı'nda. Hiç fark etmez. Çünkü silahın olduğu yerde kan vardır, ölüm vardır. Tehdit vardır. Baskı vardır. Bu silahların namluları devletin güvenlik güçlerine değil bizatihi millete çevrilidir. Milletten demokrasi yoluyla hukuk yoluyla alamadığı gücü silahla elde etmeye çalışanlar zavallılardır korkaklardır. Hem silaha şiddete baskıya karşı samimi bir tavır ortaya koymayıp hem de demokrasiden söz eden yalancıdır, iki yüzlüdür, riyakardır." şeklinde konuştu.
'SİLAHLAR TOPRAĞA GÖMÜLECEK, ÜZERİNE BETON DÖKÜLECEK'
Çözüm sürecinin kararlılıkla sürdürmeye devam edeceklerini vurgulayan Erdoğan, "Bu bizim milletimize taahhüdümüz sözümüz. Biz sözümüzden dönmeyiz. Ama devletin ve milletin huzuruna güvenliğine geleceğine kasteden hiçbir saldırıyı da cevapsız bırakmayız. Gelinen noktada çözüm sürecinin sağlıklı şekilde devam etmesinin şartı silahların ebediyen terk edilmesidir. Öyle silahların yurt dışına çıkarılması oraya buraya saklanmasından söz etmiyorum. İrlanda'da nasıl yaptıysalar, toprağa gömülecek, üzerine beton dökülecek. Ben ondan bahsediyorum. Bunlar tespit edilecek. Bu yapılmadığı sürece karşı taraf sözünde durmamış ahdini yerine getirmemiş olacaktır. Durum da budur. Milletin desteğini onun kalbine girerek değil baskıyla zorbalıkla sindirmeyle elde edeceğini sananların hala silahtan medet umduğunu biliyoruz. Siyasetle silah ateşle su gibidir. Birlikte olamazlar. Eninde sonunda biri diğerini imha eder. Silahlı bölücü terör örgütüne destek vererek kendi meşruiyetlerini zayıflatanlar bizzat o silahı tutanlar tarafından imha olmaya her geçen gün yaklaştıklarını bilmelidirler. Hiç kimse teröristi aklamak askerimizi itibarsız hale getirmek için servise sundukları görüntülerin yazdıkları senaryoların arkasında saklanmaya çalışmasın. Bizim milletimiz Mehmed'ini Mehmetçiğini askerini gayet iyi tanır gayet iyi bilir. Bunu da kötülemeye onların gücü yetmez." dedi.
'PARTİ İRADENİZ TABELADA, SİYASET İDDİANIZ HAVADA KALIR'
Erdoğan son olarak şunları söyledi: "Bu istismarlar terörün silahlarından çıkan kurşunları örtmeye yetmez. Bu senaryolar mürekkeple değil kanla yazılmıştır. Ellerine kan bulaşmış olanlar da kimseye insanlık dersi veremez. Önce o kanı temizlemeniz lazım. Türkiye partisi olma iddiasında olanlar önce bu ülkenin bütünülüğünü milletin birliğini beraberliğini kardeşliğini hazmedecekler. Siyasi parti olma iddiasındaysanız önce milletin oyunu baskıyla tehditle tedhişle değil rızayla programınızla vizyonunuzla almayı öğreneceksiniz. Aksi takdirde parti iradeniz tabelanızda, siyaset iddianız havada kalır. Maalesef karşımızda çözüm sürecinde elde edilen bunca kazanımı siyaset yoluyla demokrasi yoluyla mücadele etme cesareti bulamadığı için silaha şiddete kana feda eden aciz bir anlayış var. 6-8 Ekim olaylarından insanları sebepsiz yere sokağa döküp Türkiye'de 40 kişinin ölümüne yol açanların barıştan söz etmeye hakkı olabilir mi? Masum çocukların pencerelerden atılıp taşla kafalarının ezilmesine ses çıkarmayanlar insan hakları lafını ağızlarına alabilir mi? Teröristleri silah bırakmaya davet etmek yerine şehirlere inmeye teşvik edenler siyasetin değil terörün emrine girmiştir. Can değil kan peşindedir bunlar. Ama Türkiye bunları da aştı aşıyor ve aşacak. Geçmişte faşist tek parti anlayışını yıkan darbecileri vesayet heveslerini tasfiye eden bu millet yeni faşist örgütlenmeleri de bu zihniyetleri de en kısa sürede hak ettiği akıbete mahkum edecektir. Teröre teslim olanlar eninde sonunda terörle birlikte yok olup gideceklerdir. Bugün eski Türkiye manzaraları asla yaşanmaz. Bundan herkes emin olsun. Ama yeni Türkiye'de silahla baskıyla sindirmeyle arasında kesin sınırlar koyamayanlara yer olmadığını da herkes bilmeli. Bu yanlışa düşenlerin tasfiyesini milletimizin kendisi bizzat yapacaktır. Ben 7 Haziran seçimlerinin bu bakımdan da önemli olduğuna inanıyorum." CİHAN