Mustafa Ünal AKP'nin Hizmet hareketine yönelik yaptığı baskı ve zulme karşı Süleyman Demirel'in 'Siyasetçi aslında güçsüz insandır ancak ağzına geleni konuştuğu için güçlü gözükür. Her zaman sesi çok çıkar. Âlim güçlü insandır. Ama ağzına her geleni konuşamadığı için güçsüz gözükür. Hoca da âlimdir. Bu yapılanlar, söylenen sözler Hoca'nın itibarından bir şey kaybettirmiyor. Siyasetle gelen itibar siyasetle gider. Siyasetin yaptığı tahribat kalıcı olmaz. Bak göreceksiniz yakında bunların ayakları damenlerine dolanacak'. dediğini ifade etti.
Ünal, Demirel'in aynı konuşmadaki “Ben başbakan ve cumhurbaşkanı olarak okullar için boş mektuplar imzalayıp verdim. 'İstediğiniz gibi doldurabilirsiniz.' dedim. Pişman değilim. Bugün de olsa yine veririm.” sözlerini de köşesine taşıdı.
Bir kuşağın hayatta kalan son temsilcisiydi Süleyman Demirel. O da göçtü bu ölümlü dünyadan.
Sadece bir siyaset ve devlet adamı değildi. Koca bir devre adını verdi. Şimdi o devir kapandı. Bir daha açılmamak üzere. Demirel'siz Türk siyaseti düşünülemez, yazılamaz ve anlatılamaz. Siyasi serüveni 60'lı yıllarda başladı. Hayata gözlerini yumduğu son günlerine kadar sürdü. Bir partisi yoktu. Fakat evinde misafirlerini ağırlaması, gazetecilere konuşması da siyasetti.
Parlak bir bürokrat olarak tanındı Demirel. 'Su Müdürü' diye nam saldı. Celal Bayar'ın işaretiyle AP'nin başına geçti. Ve bir daha bırakmadı. Koltuğun onu bıraktığı oldu. Daha doğrusu koltuğundan askeri darbelerle uzaklaştırıldı. Koltuk altından çekildi. Sadece darbe mi? Sandık zaferlerinin yanı sıra hezimetler de, bozgunlar da yaşadı. Meşhur sözü: '6 defa gittim, 7 defa geldim'. Şimdi bir daha gelmemek üzere gitti.
Mücadelesi ibretlik... Şartları zorladı, engelleri aştı. Her defasında kuyunun dibinden çıkmasını bildi. Hayatı kitap. Her faslı derslerle dolu. Anlatmakla bitmez. Siyasi yaşamında dönüm noktası o kadar çok ki... Hangisine dikkat çeksen diğeri eksik kalır. 12 Mart'ta şapkasını aldı gitti ama yanlarına bırakmadı, Faruk Gürler'i cumhurbaşkanı seçtirmedi.
12 Eylül'de de aynı şekilde... Darbeci askerler dönmemek üzere siyasetten uzaklaştırdı. Yasak koydular. Siyaset yapmaması için. Pes etmedi. Hem başbakan ve hem cumhurbaşkanı olarak döndü ve rövanş almasını bildi. 41'ler olayı unutulmaz. Partisinden 41 milletvekili bütçeye hayır oyu verdi. Hükümet gitti. Yeni bir parti doğdu. Özellikle her politikacı için Demirel'in hikayesi başlı başına ders.
Yalnızca siyaset dünyası değil Cumhuriyet tarihi Demirel'siz zor anlatılır. 28 Şubat'ta cumhurbaşkanıydı. İçinden çıktığı ‘DYP ve RP' hükümetine karşı tavır aldı. Askerle iş tuttu. Demokrat kimliği yaralandı. MGK'yı Meclis'in önüne koydu. Darbenin muhatabı değil aktörü oldu. 'Çağdaş, laik Türkiye' dedi. Milliyetçi muhafazakar siyasi çizgisi derin bir kırılma yaşadı. Pişmanlık duymadı, kendisi dışındaki şartların ağırlığına bağlamadı, 28 Şubat'ı hep savundu.
Oysa o süreçte sadece bir tarafın duygularına, hissiyatına tercüman oldu. İçinden çıktığı kitleyi görmezden, duymazdan geldi. Siyasi rakibi Mesut Yılmaz'ı başbakan koltuğuna oturttu. Yıllarca birlikte yürüdüğü kimi dostları Çankaya'ya çıktı, sırf '28 Şubat ikazı' için. O görüşmede bulunan birinden dinlemiştim. Unutamadım.
Demirel'e mesaj örtülü falan değil açık verildi: 'Efendim yapmayın, arkadaşlar çok rahatsız. Olup biteni izah etmekte zorlanıyoruz. Böyle giderse dualar kesilecek...' Bu uyarı karşısında duygulandı Demirel. Tepki göstermedi. Yumuşak bir üslupla anlattı. 'Ne olur beni anlayın.' dedi. Askerleri kastederek 'Bunların niyeti çok kötü. Ben ufak tavizlerle muhafazakar kesimleri daha büyük zararlardan kurtarmaya çalışıyorum.' dedi.
Birinci elden dinlediğim başka anekdotu aktarmak isterim. Eskiye gitmeyeceğim. Yeni bir tarih, yaklaşık bir yıl önce küçük bir heyet Güniz Sokak'ta ziyaret etti Demirel'i. Memleketin ahvalinden konuşurlarken söz döndü dolaştı, AKP cemaat kavgasına geldi. Güngörmüş bir siyaset adamı olarak ne düşündüğü soruldu.
Demirel'in cevabı aynen şöyle oldu: 'Siyasetçi aslında güçsüz insandır ancak ağzına geleni konuştuğu için güçlü gözükür. Her zaman sesi çok çıkar. Âlim güçlü insandır. Ama ağzına her geleni konuşamadığı için güçsüz gözükür. Hoca da âlimdir. Bu yapılanlar, söylenen sözler Hoca'nın itibarından bir şey kaybettirmiyor. Siyasetle gelen itibar siyasetle gider. Siyasetin yaptığı tahribat kalıcı olmaz. Bak göreceksiniz yakında bunların ayakları damenlerine dolanacak'.
Cemaate yapılanları tasvip etmediğini söyledi. Ve sonra lafı yurtdışındaki Türk okullarına getirdi, “Ben başbakan ve cumhurbaşkanı olarak okullar için boş mektuplar imzalayıp verdim. 'İstediğiniz gibi doldurabilirsiniz.' dedim. Pişman değilim. Bugün de olsa yine veririm.” dedi.
Farkındaysanız hüküm cümlesi kurmamaya çalıştım. 'Nasıl bilirsiniz?' sorusunun cevabını sonraki yazıda verelim...