Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve "Suriye Milli Ordusu/MSO" ismi altında bir araya getirilen selefi grupların 9 Ekim günü Suriye'nin kuzeydoğusuna dönük başlattığı askeri harekât 17 Ekim'de Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile imzalanan ateşkes anlaşması ile durdu.
Ateşkese rağmen yer yer devam eden çatışmalar çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesine ve on binlerce kişinin göç etmesine sebep oldu.
19 Ağustos tarihinde görevden alınarak yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk, Türkiye’nin başlattığı askeri harekâtı ve akabinde imzalanan ateşkesi Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirdi.
"KÜRTLER POTANSİYEL TEHLİKE GÖRÜLÜYOR"
Yüzyıllardır Kürtlerin çok büyük acılar çektiğine dikkati çeken Ahmet Türk, Kürtlerin bugüne kadar demokratik bir geleceği ve birlikte yaşadığı halklarla ortak demokratik değerler etrafında buluşmayı hep esas aldıklarını söyledi.
Buna rağmen Kürtleri "potansiyel tehlike" gören bir anlayış ile karşı karşıya bulunduklarını belirten Türk, "Kürtlerin kazanımlarını asla ve asla kabul etmeyen Ortadoğu’daki bu yapılanma Kürtleri her zaman hedef haline getirmiştir. Özellikle sağ, milliyetçi ve ırkçı iktidarlar güç kaybettiği zaman düşman yaratarak, kendini ayakta tutmaya çalışan bir anlayış ile bu meseleye yaklaşıyor." dedi.
AHMET TÜRK: KÜRTLER KENDİNİ KORUYOR
Türk, Kürtlerin Ortadoğu’daki selefi gruplara ve Baas Rejimi'ne karşı halkını korumaya yönelik bir savunmayı gerçekleştirdiğini kaydetti.
Türk, "Kürtlerin mücadelesi kimseye karşı değil. Kürtler burada kendi halkını korurken hedef haline geldi. Şu an yaşananlara böyle bakmak lazım. Rejim gücünü kaybettiği ve toplum üzerindeki etkisinin kırıldığı bir dönemde toplumun geleceğini koruyamazsa, ister istemez halk kendini koruyacaktır. Bugün PYD veya SDG olmasaydı Kürtlerin durumu ne olurdu?" sorusunu yöneltti.
9 Ekim'de bir savaş ile ile karşı karşıya kaldıklarını belirten Türk, "Bu halk bir savunma refleksi ile hareket etmeye başladı. İster savaş deyin, ister müdahale deyin, sonuçta acıyı çeken, kan kaybeden bir halk ve hayatını kaybeden siviller var.” diye konuştu.
Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinden Ahmet Türk, "Eğer hassas olmazsanız ateşkesin sonuçları ne olursa olsun farklı bir şekilde işleyebilir." dedi.
"ÜÇÜNCÜ TARAFIN OLMASI KAÇINILMAZ"
Türkiye ile ABD arasındaki ateşkesi değerlendiren Türk, en kötü barışın savaştan daha iyi olduğuna vurgu yaptı.
Kürtlerin kimi noktalarda endişelerinin bulunduğuna dikkat çeken Türk, "Çünkü dünyada bu boyuttaki ihtilaflar ancak üçüncü tarafın gözetimi ile sağlıklı bir şekilde yürüyebilir. Bugün savaşın muhatabı olan kesimlerin kendini haklı çıkarma arayışına karşı üçüncü tarafın olması kaçınılmaz bir şeydir." dedi.
"Birleşmiş Milletler (BM) tarafından görevlendirdiği bir yapı tarafından bu sürecin izlenmesi gerekiyor." diyen Türk, 1990'ların başında patlak veren Bosna-Hersek Savaşı'na atıfta bulundu.
"TARAFSIZ BİR HAKEM HEYETİ TEŞKİL EDİLSİN"
Türk, "Bosna'da üçüncü taraf olmasaydı ortaya çıkan çözüm bir noktaya ulaşamazdı." dedi.
Filipinler, İrlanda ve Güney Afrika’da ihtilaflı meselelerin çözümünde yine üçüncü tarafın olduğunu dile getiren Türk, "Bir üçüncü tarafın bu süreci kontrol etmesi, yanlışların, eksikliklerin kimden kaynaklandığı tespit etmesi gerekir. Tarafsız bir hakem heyetinin, bir gözlemci heyetinin olmasında büyük fayda var.” teklifinde bulundu.
"DEMOGRAFİYİ DEĞİŞTİRECEK ADIMLARIN SONUÇLARI TEHLİKELİ OLUR"
Akan kanın durması noktasında her türlü hamlenin desteklenmesi gerektiğini altını çizen Türk, varılan ateşkesle ilgili kendisinin de endişelerinin bulunduğunu söyledi.
Türk şöyle devam etti: "Bu sürecin doğru yürütülmesi, izlenmesi ve dünya kamuoyuyla paylaşılması noktasında benim de endişelerim var. Demografiyi değiştirecek bir anlayışla yaklaşılması ile bu ateşkesin bir anlamı olmayacaktır. Afrin’de olduğu gibi selefi örgütleri, 'Milli Ordu'yu Rojava’ya getirilip, aileleri ile yerleştirilmesi demek Kürtlerin yerleri ve yurtlarından koparılıp demografik yapının değiştirilmesi demektir."
"Bunu Kürtlerin toprağından göç ettirilerek, malından ve mülkünden edilerek, yok olmaya mahkum etmeye dönük olarak görmek gerekir." diyen Türk, "Temeli hakkaniyetli olmazsa kâğıt üzerinde yapılan anlaşmaların hiçbir anlamı yoktur.” dedi.
"HAK İHLALLERİ TESPİT EDİLSİN VE DÜNYA İLE PAYLAŞILSIN"
Türk, bundan sonraki diplomatik çalışmalarla, yaşanan hak ihlallerinin tespiti, belgelenmesi ve bunların bütün dünya ile paylaşılmasının çok önemli olduğunu ifade etti.
Günümüzde kendisini en iyi şekilde ifade edenlerin sahiplenme duygusunu arttırdığını söyleyen Türk, Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrîn Xelef’in selefi gruplar tarafından öldürüldüğüne dikkati çekti.
Saldırıyı "insanlık suçu" diye niteleyen Türk, "Bir siyasi partinin genel sekreteri, silahsız, arabadan indirilip işkence edildikten sonra kurşunlarla öldürülüyor. Şimdi bunun adını ne koyacaksınız? Bunu yapanlarla ilgili bazı şeyler yapılması gerekir.” ifadelerini kullandı.
ROJAVA'DAKİ İNSANLARIN GELECEĞİ
Türk başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) sözcüleri tarafından dillendirilen "hem sahada hem de masada zafer kazandık" açıklamalarına temas etti.
Türk, “İşin gerçek yüzü göründüğü gibi olmayabilir. Milliyetçi söylemlerle bu işi götürmeye çalışan bir anlayış var. Erdoğan bu saatten sonra 'vazgeçtim, geri çekildim' diyemez. Eğer hassas olmazsanız sonuçlar ne olursa olsun farklı bir şekilde işleyebilir. Bu konudaki özellikle Rojava Kürtlerinin hassasiyetinin ortaya koyması gerekir." diye konuştu.
"Bundan sonraki icraatlar ve pratik nasıl işleyecek ona bakmak lazım." diyen Türk, "O topraklarda yaşayan insanların talebi nedir? Oradaki sıkıntılar nedir ve beklentileri nelerdir? Bence esas alınması gereken oradaki insanların geleceğidir,” diye konuştu.
"KÜRTLERLE DOSTANE BİR İLİŞKİ KURMUŞ OLSAYDI BU TÜRKİYE'NİN LEHİNE OLURDU"
Yaşananlara rağmen diyalog ve uzlaşma için geç olmadığına dikkati çeken Türk, bugüne kadar tüm çatışmaların diyalog, uzlaşı ve demokratik yöntemlerle çözüldüğüne işaret etti.
Türk, şunları söyledi: "Savaş hiçbir zaman sorunu çözmemiştir. Doğru politikalar tüm bu acıları ve kırılmaları ortadan kaldırır. Ne kadar kırılmalar olmuşsa da Kürtler ve Türkler arasında kadim bir ilişki var. Geniş bir geçmişi var. Türkiye Kürtlerle dostane, kardeşçe bir ilişki kurmuş olsaydı bugün Türkiye’nin lehine olurdu. Çünkü Kürtlerin yüzü Türkiye’ye dönük. Nüfusunun dörtte biri Kürt olduğu bir bölgede Kürtleri düşman etmenin mantığı nedir? Ne faydası var bu ülkeye?"