Günde bir kaç bin insanın yürüdüğü adalet yürüyüşünden korkmasının sebebi bu...
Partinin başına geçmesinin sebebi, 2019 başkanlık seçimini kaybetme korkusu...
Defalarca bağlılığını bildirdiği Suudi Kralı'nı karşısına alma pahasına, Katar'a gece yarısı asker gönderme kararının sebebi Katar'daki paralarını kaybetme korkusu...
Bu yüzden, bütün despotların hayatları birer azaptır aslında...
Despotlar, devletin gücüyle ezdikleri insanlardan çok daha fazla acı ve ızdırap yaşarlar. En görkemli saraylar onların zindanları olur. Hücrelere attıkları, işkenceden geçirdikleri insanlar kadar rahat uyuyamazlar.
Çünkü iktidarlarının meşru olmadığını bilirler. Ve bu gayr-i meşru iktidarın her gün onlarca suç işlediğini...
Devletin bütün kurumlarını istedikleri gibi dizayn etseler de bu korkuları bitmez.
Baksanıza, başsavcı yaptığı kişiler, adalet yürüyüşüne katılan insanlara hakaret edip “Biz onun fedaisiyiz” twitleri atıyarlar, ama Saraydaki şahıs hala rahat değil... “Adalet yürüyüşüne katılanlar terörist” diye bağırıyor.
Çünkü her kıpırtı ve her hışırtı korkutur despotları...
Bir gün mutlaka iktidardan düşecekleri ve yargılanacakları korkusudur bu...
Korkmakta haklılar...
Üç kez müebbetle yargılanan Ahmet Altan Silivri'den, “Altı kez idamla yargılasanız da aynı şeyi söylüyorum: İktidardan düşecek ve yargılanacaksınız...” diye sesleniyor.
Bu kararlılık bütün despotları korkutur.
Onları en fazla korkutan şey de hapse attıkları insanların bu dik duruşlarıdır.
15 Temmuz komplosuna maruz kalanların dik duruşları karşısında, “Cezaevinden çıkamayacaklar, bekledikleri bahar gelmeyecek” gibi zavallıca sözleri bu korkunun eseri...
1 Kasım 2015 akşamıydı. Bir program için Güney Afrika'nın Cape Town şehrindeydim. Martin Luther King Merkezi'nin Başkanı Prof. Lawrence Carter da bir konferans için oradaydı ve akşam yemeğinde bir araya gelmiştik. Türkiye'deki seçimin sonuçları netleşmişti. Aynı zamanda bir filozof olan Prof. Carter, Saraydaki şahsın bir fotoğrafını göstermemi istedi. Twitter'dan baktım, ilk çıkan fotoğrafı kendisine gösterdim. Fotoğrafa bakar bakmaz şöyle dedi:
“Bu şahıs hasta, çocukluğuna bakın, problemler göreceksiniz...”
Bir kaç yıl önce, bir dostum bana bir kitaptan bahsetti. “Biat ve Öfke” ismini taşılan bu kitap Saraydaki şahsın“psikobiyografisi”ydi. Bu kitaba baktığımda Saraydaki şahsın çocukluğunda yaşadıklarını gördüm: Babasından gördüğü şiddet ve çektiği fakirlik...
Despotların çoğu, bu travmaları yaşamış tipler... Mesela, Saddam Hüseyin'i üvey babası değnekle dövermiş. Hitler ve Stalin,çocuk iken benzer travmalar yaşamışlar.
Despotlar, hayatlarındaki yarım kalmışlıkları, hayatlarındaki büyük eksiklikleri, büyük boşlukları öfkeyle, şiddetle, gayr-i meşru güçle doldururlar.
Daha önce burada yazmıştım. Saraydaki şahsın, özel muayenehaneleri kapattırmasının çok basit bir sebebi vardı. Çocuğu düşüp yaralandığında, özel doktora gidememiş, SSK hastanesinde kuyrukta beklemişti. Bu hikayeyi, dönemin YÖK Başkanı'ndan bizzat dinledim.
Hizmet hareketine olan öfkesinin temeline indiğinizde de bu husumeti göreceksiniz.
Bazı nadanlar hala, meseleyi 17/25 Aralık, 15 Temmuz'dan ibaret sansınlar...
Oysa, Saraydaki şahsın Hizmet hareketine olan düşmanlığını dışa vuran olay okullar ve dershanelerdi.
Çünkü, Saraydaki şahıs ve ekibi hiçbir zaman bu okulları, bu üniversiteleri hazmedemediler.
İki sebebi vardı:
Birincisi, hiçbir zaman bu okullar ayarında eğitim kurumları açamadılar. İkincisi, bu okullardan mezun olan çocukların kendilerine biat etmeyeceklerini biliyorlardı. Bu yüzden el koydukları okulların bir çoğunu imam hatip yaptılar.
Bütün despotların hayatına iki kelime yön verir: Biat ve Öfke...
Biat etmeyenleri devletin gücüyle ezerek geçer hayatları...
Ömürleri rakiplerini ve düşmanları yok etmekle geçer despotların... Çünkü her gün yeni düşman üretirler ve düşmanları hiç bitmez.
Ve hiçbirinin ömrü, düşman gördüklerini yok etmeye yetmez.
Dün bir haber gördüm. Kaddafi'nin bir hançerine paha biçilemiyormuş. Despotlar böyledir. Biriktirmekten doymazlar, buna ömürleri yetmez. Ve sonra hepsi talan edilir.
Despotlar sadece ülkelerini mahvetmezler, kendi hayatlarını da mahvederler.. Kaddafi gibi, Saddam gibi, Hitler gibi, Stalin gibi...
Yıllarca biriktirdikleri servetler de onların gidişi ile birlikte böyle talan edilir.
Evet, despotların hiçbir şeye ömürleri yetmez.
Ne iktidarları ebedidir, ne de hücreleri ve işkence tezgahları... Her despot, günü gelince, tarihin kara sayfalarında yerini almak üzere gider.
Faruk Mercan