Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından bugün için hazırlanan Cuma namazı hutbesinde 'kardeşlik' konusu işlendi. Hutbede, "Asırlardır dillerimiz Ebu'd-Derdâ ile Selmân-i Fârisi, Ebû Zer ile Bilâl-i Habeşî arasındaki destansı kardeşliği iftiharla telaffuz etmektedir. Kerim Kitabımızda ve Efendimizin hadislerinde Ensar-Muhacir kardeşliğinden övgüyle söz edilmektedir. Ancak, bu örnek ve övgüler sadece dillerde bir hatıra, kuru bir gelişi güzel okunan bir siret, ruhunu kaybetmiş bir adet ve gelenek olarak kalmamalıdır." denildi.
'Tevhid ile Gelen Vahdet' başlıklı hutbede, "Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize bir korku düşer de heybet ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun! Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." ayeti kerimesi hatırlatıldı. Peygamber Efendimiz'in (s.a.s) "Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer." Hadis-i Şerif'i de dikkat çekilen hutbede, Ebu Zer ile Bilal-i Habeşi arasındaki kardeşliğe vurgu yapıldı.
GÜZEL ÖRNEKLER DİLLERDE HATIRA, KURU GELİŞİ GÜZEL OKUNAN BİR SİRET KALMAMALI
Hutbede şu ifadelere yer verildi: "Asırlardır dillerimiz Ebu'd-Derdâ ile Selmân-i Fârisi, Ebû Zer ile Bilâl-i Habeşî arasındaki destansı kardeşliği iftiharla telaffuz etmektedir. Kerim Kitabımızda ve Efendimizin hadislerinde Ensar-Muhacir kardeşliğinden övgüyle söz edilmektedir. Ancak, bu örnek ve övgüler sadece dillerde bir hatıra, kuru bir gelişi güzel okunan bir siret, ruhunu kaybetmiş bir adet ve gelenek olarak kalmamalıdır. Saadet asrını, ashabı övgüye layık kılan ahlakî ve insanî değerler, bugünün Müslüman toplumlarının da vazgeçilmezi olmalıdır. Üzülerek belirtmek gerekir ki milyonlarca kardeşimiz, bu kutlu ayın manevi atmosferini gereği gibi teneffüs edememektedir. İslam dünyasının önemli bir kısmı ne yazık ki, cehalet, fitne fesat ve tefrika girdabına kapılmış durumdadır. Cehalet üzerine inşa edilen taassup ve bağnazlıklar kutsanmakta, heva ve hevesler ön plana çıkarılmaktadır. Bu durum Müslümanları dünya sahnesinde söz sahibi yapan ümmet bilincinden uzaklaştırmaktadır. Müslümanlar olarak huzur ve mutluluğumuzun önündeki en büyük engel, kardeşliğimizin önüne konulan engellerdir. Gönülleri bir kardeşler olması gerekenler, bugün gönüllerle birlikte istikbale dair ümitleri de yıkmaktadır."
O MUAZZAM MEDENİYETİ YENİDEN KURABİLİRİZ, ADALETİ EGEMEN KILMALIYIZ
Olumsuzluklara rağmen asr-ı saadetin insanı yücelten, asırları aşan nadide örneklerini yeniden insanlığa takdim etmenin imkansız olmadığının altı çizilen hutbede şöyle denildi: "Bizler, Peygamberimiz (s.a.s)'in gösterdiği ümmet şuurunu yeniden diriltebiliriz. Bizler, tarihe yön veren o muazzam medeniyeti yeniden kurabiliriz. Bunun için öncelikle İslam'ı, Kur'an'ı ve İslam Peygamberini hakkıyla anlamalı, örnek almalı ve temsil etmeliyiz. Bilgi, iman, ibadet ve ahlak dengesini iyi kurmalıyız. Yeryüzünde iyiliği, erdemi, adaleti egemen kılmak için gayret göstermeliyiz. Muhammedü'l-Emin'in gönülleri fetheden emin vasfı ile donanarak yeryüzünü selam ve eman yurdu kılmak için çaba sarf etmeliyiz. Heva ve hevesi değil, İslam'ın değişmeyen hak ve hakikat ölçülerini esas almalıyız. Tefrika, ayrılık ve gayrılık için değil, imandan gelen birlik ve dirlik için çalışmalıyız. Mezhep, meşrep, ırk, bölge ve coğrafya farklarını değil, sadece ve sadece Efendimiz (s.a.s)'in Ensar ve Muhacir arasında tesis ettiği 'ben'i 'biz', 'biz'i 'bir' yapan İslam kardeşliğini ön plana çıkarmalıyız. Ey Rabbimiz! 'Müminler ancak kardeştirler' ilahi fermanınca bizleri zihinleri bir, yürekleri bir, gayeleri bir, sevgileri ve hüzünleri bir kardeşler eyle! Rabbimiz! Birbirimize karşı rahmet, merhamet, şefkat ve muhabbetle muamele etmeyi nasip eyle." CİHAN