Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Öğretim üyesi Doç. Dr. Tolga Şirin, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin öğretmen Yüksel Yalçınkaya’nın başvurusunda ByLock, Bank Asya, sendika ve dernek üyeliği iddiasıyla açılan davada verdiği ihlal kararının bir an önce uygulanması gerektiğini kaydetti.
Tolga Şirin, AİHM’nin Yalçınkaya kararıyla ilgili “Yüksel Yalçınkaya Kararı ve Sonuçlarına Dair Uzman Görüşü” başlıklı bir çalışmaya imza attı. Dr. Gökhan Güneş’in sosyal medyadan paylaştığı görüşte, Doç. Dr. Şirin, Yalçınkaya kararının iç hukuka etkisini inceledi. AİHM’nin İngilizce ve Fransızca dillerinde Yalçınkaya kararını yayınladığını belirten Şirin, davada yargılanan sanıkların kararın Türkçe çevirisini yaptırması ya da Adalet Bakanlığı’ndan Yalçınkaya kararının Türkçe çevirisini istemesi gerektiğini belirtti.
AİHM’nin Yalçınkaya kararında ByLock’un hukuka aykırı şekilde elde edildiği ve sistemik yargılama sorunu bulunduğuna işaret ettiğini kaydeden Şirin, görüşünde şunları kaydetti:
“İHAM bu olayda sadece md. 4l’i (tazminat hükmünü) uygulamamış, aynı zamanda md. 46 kapsamında yönlendirmelere de yer vermiştir. Söz konusu karar her ne kadar “pilot” olmasa da “yarı nilot” niteliğindedir. zira Mahkeme- pi]ot karar usulü uvgulamasa da genel tedbirlere işaret ettiği içtihadını hatırlatmış ve mevcut kararda da aynısının geçerli olduğunu ortaya koymuştur.
YALÇINKAYA KARARI 100 BİN DAVA İÇİN GEÇERLİDİR
İHAM’a göre Bylock delilinin terör örgütü üyeliği suçu için kullanılması sistematik bir sorundur. Mahkeme, bu karardaki belirlemelerin, benzer diğer davalar (Strazburg organırun önündeki 8 bin ve gelmesi muhtemel 100 bin dava için de) prensip itibanyla aynen geçerli olduğunu ortaya koymuştur. Bu bağlamda şu saptamalar oldukça önemlidir:
BYLOCK DAVALARI MÜNFERİT DEĞİL,
Birincisi; ByLock delili bağlamında ihlal tespitine yol açan durum, münferit bir olaydan değildir. Mahkeme bu konudaki ihlalin “sistemik bir sorundan kaynaklanmış olarak görülebileceğini düşünmektedir. Bu soruyu çok sayıda kişiyi etkilemiştir ve etkilemeye devam etmektedir. Bu nedenle ihlalin giderilmesi için spesifik ve somut adrmlar atılmalıdır.
İkincisi; Devlet, ihlalin giderilmesi için kullanacağı araçlan seçmekte ilke olarak serbest olsa da her bir kamu erki (yani yasama, yürütme ve yargı) “iyi niyetle ve kararın sonuçlanna ve ruhurıa uygun bir şekilde” hareket etmelidir. Bunun anlamı, mevcut hukuk normlannrn İHAS ile bu karann mantığı ile en uyımlu biçimde yorumlanmasının gerektiğidir.
Üçüncüsü; yargılamanın yenilenmesi yolu, “bir ihlali gidermek için prenip itibarıyla uygundu, hatta çoğu zaman en uygun yoldur.” Bu gerçek, geçmişte Türkiye aleyhine verilen pek çok davada vurgulandığı gibi, onlara atıfla bu vakada da geçerli sayılmıştır.
Bu üç belirleme, Bylock delilinden hareketle otomatikman terör örgritü üyeligi sonucuna ulaşılan kararlann sistematik nitelik arz ettiğinin, dolaysıyla diğer tüm davalarda da aynı ihlal sonucuna ulaşılacağının saptamasıdır. Mahkeme(AİHM) bu saptamayı yapmakla kalmamış, süregelen davalardaki yorumun anılan karar ışığrnda değiştirilmesine ve önceki kararlardaki ihlallerin de (başta yeniden yargılama olmak üzere) diğer araçlarla giderilmesi gerektigine hükmetmiştir. Bu bağlamda yeniden yargrlama kurallannın “iyi niyetle ve karann sonuçlanna ve ruhuna uygun bir şekilde” yorumlanmastna işaret eden Mahkeme, nihai olarak Anayasa md. 9O/son’a özellikle dikkat çekerek bir bakıma yol göstermiştir.
Yüksel Yalçınkaya/Türkiye karan,”yargılamanın yenilenmesi” koşullan oluşturmaktadır.
YALÇINKAYA KARARINI UYGULAMAK HUKUK DEVLETİNİN SONUCUDUR
Bu, takdiri bir mesele değildir; Anayasa’nrn 90’ncı maddesinin, 6366 sayılı “İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi ve buna Ek Protokolün Tasdiki Hakkında Kanun”‘un yayımlandığı günden bu yana süregelen devlet iradesinin ve buna bağlı diğer kanunlann ve tabii ki Anayasa’nın 2 ve 14’üncü maddelerinde Cumhuriyet’e atfedilen “insan haklarına saygılı/dayanan devlet’ niteliğinin zorunlu bir sonucudur. Bu sonuç uyannca, CMK md.311’in de bu çerçevede kavranması gerekir. İHAM önüne taşındığnda ihlal çıkacağı ve tazminat olasılığının gündeme geleceği bir vakada kamu kaynaklannrn ek zarara uğratılmaması konusunda yargı erki de dahil olmak üzere tüm kamu gücü kullanan erklere yiikümlülük düşmektedir. Mezkür mevzuat ve uluslararası hukukun gerekleri; usul ekonomisinin gözetilmesini ve insan haklan ihlali belirlemesi içeren bu “yeni olay”ın yok sayılmamasını zorunlu kılmaktadır. Sonuç itibanyla başta yargı organlan olmak üzere kamu gücü kullanan tüm kurum ve kuruluşlar, ihlal tespiti yapılan olgulann mağdurlannı ihlalden önceki durumlarına dönmeleri (eski hale iade) için gereken adımlan atmalıdrr. Yargıçlar açısından bu yöndeki ilk adım, yargılamanın yenilenmesi kurumunu çalıştırmak, ikinci adım da bu kararda ortaya konulan çerçeve gözetilerek bir yargılama yapmaktır. Bu yeni yargılamada mevcut delillerden hareketle mahkumiyet sonucuna ulaşılamayacağna da önemle kaydetmek gerekir.”