CUMA KARAMAN
Doksanlı yıllarda dindarlar her ne kadar Kemalist ideoloji tarafından dışlansalar da toplumda güvenilir ve emin olarak görülürdü. Toplumun her kesiminden saygı görürlerdi. Fakat iki binli yıllarda iktidara gelen siyasal İslamcılar ilk bir kaç yıl çok iyi olmasa da işi orta seviyede götürmeyi başardılar. Sonrası işte malum…
İnsanlar din, iman, Kur’an lafını duyunca uzaklaşmaya başladılar. Buna başta sebep olanlar kendilerini sorgulamak yerine bunları din düşmanı olarak ilan etmeyi tercih ettiler. Çözümü kendilerini sorgulamak yerine eleştirenleri dinsizlik ile ithamda buldular. Günümüzdeki siyasi kamplaşma ve kutuplaşma o kadar ileri boyutlara ulaştı ki; karşı tarafın hastalarına şifa dilemeyi ihanet olarak görenler var. Birinin hukuksuzluğunu dile getirmek diğer siyasi grup tarafından linç edilme ve teröristlikle suçlamak var. İnsanlarda yöneticilere ve kurumlara karşı ciddi bir güvensizlik var.
Maalesef siyasi ekonomik sosyal ve hukuksal olarak bu son on yılda yaşadıklarımızın onda birini ancak 90 yıllarda yaşadık diyebiliriz. 28 Şubat bile bugün yaşananlar yanında devede kulak kalıyor. Gençlerin çoğu 90 yılları pek bilmezler. 90'yılların sonunda toplumda sivil itaatsizlik eylemi vardı. Her akşam saat 9'da ışıkları 1 dakika boyunca açar kapatırdık. Şimdi kim böyle bir harekete tevessül edebilir ki? En basiti komşulardan biri farketse ertesi gün selam vermez. Hemen vatan haini, dış güçlerin maşası, iş birlikçisi olarak ilan eder.
Depremde yakınlarını akrabalarını kaybeden depremzede “devletin yardımı bize gelmedi, devlet bize yardım etmedi” diye ona ve onun gibilere yetkililer tarafından söylenenler bütün çıplaklığı ile ortada. Depremde bu ülkenin bir vatandaşı çadır almasına öyle bir seviniyor ki. İnsan onu bir vatandaş değil mülteci olduğunu sanıyor.
Doksanlı yıllarda bugün olduğu kadar bir kutuplaşma yoktu. O günün liderleri düşmanlaştırınca ötekileştirci hareketlerden az çok uzak dururlardı. Vatandaşı dinler. Asla ananı da al git demiyorlardı. Siyasete azda olsa nezaket dili hakimdi. Medya basın tam olmasa da serbesti. Liderlerin karikatürleri taklitleri kendilerinin huzurunda yapılırdı. Belki de o günlerin kıymetini tam bilemedik. Ondan dolayı çok şey kaybettik/kaybediyoruz.
Şimdi aynı siyasi görüşü temsil etmeyen aileler. Gençlerin evlenmesine bile müsaade etmedikleri gibi benim lideri eleştirdin diye ayrılanlar ve dağılan yuvalar vardır. Twitt atma hastalığına yakalanmış gerçekleri görmeyen ve çarpıtan kişilerin her geçen gün daha da azngınlaştıklarını insan görünce bir mukayese örneği olarak o yılları anmak ve yazmak zorunda kalıyor. İnsan ister istemez o günlere hey gidi günler diyor…