HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, HDP milletvekilleri olarak dokunulmazlıklarının kaldırılacağını ve tutuklanacaklarını ileri sürdü. Önder, "Ülkeyi Kürtler değil, bölerse devlet bloku böler" dedi.
"Dokunulmazlıklarımızı kaldıracaklar ve tutuklanacağız"
Sırrı Süreyya Önder, T24'ten Hazal Özvarış'ın sorularını cevapladı. "Hakkınızda açılan soruşturma dolayısıyla siz dokunulmazlıklarınızın kalkmasını bekliyor musunuz, cezaevine girerseniz neler olur?" sorusunu "Dokunulmazlığımızı kaldıracaklar." diye cevaplayarak şunları söyledi: "Dokunulmazlığımızı kaldıracaklar. Durum öyle gösteriyor. Ve tutuklanacağız. Ama bunun bu meselenin çözümüne hiçbir katkısı olmayacak. Kişisel olarak HDP grubunun hiçbir vekilinin hiçbir cezaevi kaygısı, korkusu taşımadığını biliyorum. Ben de taşımıyorum. Yapacaklar bunları, ama bir Tansu Çiller derbederliği ile değil, daha sofistike yapacaklar. Önce teamülleri zorlayarak dokunulmazlık dosyalarımızı öne alacaklar, kendi oylarıyla dokunulmazlıklarımızı kaldıracaklar. Belki Meclis'ten alıp beyaz Renaultlara bindirmezler, ama mahkeme ilk duruşmada tutuklama kararı verir. Olacak olanlar bunlar. Ama memleketin ihtiyacı bu mu, içine düştükleri darboğazdan çıkarır mı onları sorusunun cevabı olumsuz."
Ülkeyi "Kürtler değil, bölerse devlet bloku böler..." diyen Önder, "Cezaevine girişiniz bir bölünme riskini nasıl etkiler?" sorusuna ise şu cevabı veriyor: "Hepsi yaralar, sonuncusu öldürür, diye bir laf var. Buna hangi son adımların sebep olacağını bilemeyiz. Toplum dediğiniz o kadar karmaşık bir şey ki. Ancak toplumsal mühendislik kafasıyla bakanlar bunu masa üzerinde hesap ederler. Bu işler kâğıt üzerinde rasyonel gibi gözükür, sonuçları genellikle irrasyonel çıkar. Her insan bir kâinatken halkı hangi ölçüde formatlayabilirsiniz ki?"
Kürt siyaseti ve son gelişmelerle ilgili değerlendirmelerin yer aldığı söyleşiden bazı bölümler şöyle:
"DTK bildirisi bir ilk adım"
"- Kürt siyaseti, DTK açıklamasıyla son süreçteki ilk belirgin adımını attıktan sonra bazı akıllarda yankılanan şu soru sizce haksız mı: Çatışmaların sonlanması/hendeklerin kapanması için müzakerelerin devamını işaret eden Kürt siyaseti, bu bildiriyle ne kadar masanın yeniden kurulmasına, ne kadar devrik kalmasına yarayacak bir iş yaptı?
Haksız değil, DTK'nın bu bildirisi tam da bu soru işaretlerini en aza indirmenin bir ilk adımı. Kanaat odakları, basın yayın aygıtları ve devlet dili sürekli şunu işliyor: Bu Kürtler aslında ne istiyorlar? Bağımsızlık isteselerdi tek kelimeyle özetlenebilecek bir yaklaşım olacaktı, fakat Batı'ya kıyasla Doğu'da soyutlama gelişmediği ve hikmetle öğrenme yeteneği olmadığı için, demokratik özerklik dediğimiz şey kafaları karıştırıyor. Sistem de bunu psikolojik algı operasyonuna dönüştürdü. Düşünün, bunu kendi eksikliğimiz olarak da kaydedebiliriz belki ama hâlen Hükümet Sözcüsü, 'Özerklik ilan ettiler' diyor."
(...)
"Darbe ihtimali her zaman var"
"- Öcalan'dan aktararak dolaşıma soktuğunuz 'darbe mekaniği'nin sizce hükümete karşı darbeye evrilme riski var mı?
Darbe ihtimali her zaman var. Sebebi de şu, biz darbelerle esaslı bir yüzleşme yaşayamadık. Ama bu hükümette darbeye direnme kapasitesi yok. Çünkü bu hükümet darbeyi kendisinden ayrı bir şey olarak görmüyor. Bu hükümetin aklıyla 12 Eylül darbecilerinin aklı arasında zerre-i miskal fark yok. Dolayısıyla darbeye çok yakından eklemlenir, nitekim eklemlendi."
(...)
"Kandil ziyaretlerimiz MGK'da kararlaştırıldı; benzini HDP ödedi"
"- Bir parantez: 'Kaçak çay' tartışmasında "MGK'da kararlaştırılan bir politika ile biz Kandil'e gittik" dediniz. Bu nasıl bir onaydı ve size nasıl bildirildi? MGK'dan onay alınarak yapılan bir Kandil ziyareti nasıl oluyor?
Bir kesim bildiğim var, bir kesim duyumlarım var. Duyumlarım şu, açılımdan önce, açlık grevleri sürerken yapılan MGK toplantısında hükümet askere dönerek "Bununla mücadele için bir eksiğiniz var mı" diyor, asker de "Silahla çözülemez" diyor. Bunun üzerine "Biz hem Öcalan'la, hem Kandil'le görüşeceğiz" dendi. Bu da suç mevcut cari düzlemde. MGK'nın kamuoyuna açık olmayan bir yönetmeliği var, orada kriz yönetimi denen bir fasıldan, yasal müstenit oluşturuldu gidiş gelişimize. Daha sonra çözüm çerçeve yasası çıkarıldı sözüm ona ve bu müzakereler yasal bir zemine oturtuldu. Ama adı üstünde o bir çerçeve yasadır, altı yönetmeliklerle, kurumlarla doldurulmalıydı. O konuda hiçbir adım atılmadı. "Bu MGK'da kararlaştırıldı" dediğim de hükümetin ileride askerden ya da toplumun farklı kesimlerinden bir ithama maruz kalmamak için bizim bütün İmralı ve Kandil ziyaretlerimizin olağan MGK toplantılarında kararlaştırıldığını, tartışıldığını biliyorum.
- Dolayısıyla sizden imzalı bir kâğıtla Kandil'e gitmeniz rica edilmedi?
Hayır.
- Bu durumda benzin paraları HDP bütçesinden mi karşılandı?
Tabii ki, en azından benimki, kara yoluyla gittiğim için."
(...)
"PKK'nın Ceylanpınar soruşturması hangi aşamada?
- Davutoğlu'nun "Kandil üzerindeki jetler onun cevabı" dediği Ceylanpınar'da iki polisin uykuda katledilmesi hakkında PKK, "Soruşturacağız" açıklaması yaptı. Bu soruşturmada bir yere varıldı mı, biliyor musunuz?
Bendeki bilgi şu: Ceylanpınar, örgütsel herhangi bir süreçlerinde kararlaştırılmamış, kendi örgütlülükleri içindeki insanlar tarafından yapılmamış diye biliyorum. Devamını bilmiyorum.
- Siz Ceylanpınar'ı duyduğunuzda aklınızdan geçenler ne olmuştu?
Kabul edilemez olduğu.
- 'Derin PKK' aklınızdan geçenlerden miydi?
Ben bunun tam da darbe mekaniğine zemin hazırlayacak yerli ya da yabancı güçlerden ya da ikisinin koordinasyonundan oluştuğunu düşündüm, hâlen de öyle düşünüyorum."
(...)
"Sabiha Gökçen Havalimanı'ndakine benzer saldırılar artabilir"
"- PKK'nın "Bizden değil" dediği TAK örgütlenmesi ne sizce, 'taşeron' mu?
Gerçekten bilmiyorum. Aklıma da gelmedi sormak.
- Sizce TAK'ın üstlendiği Sabiha Gökçen Havalimanı'ndakine benzer saldırılar artabilir mi?
Artabilir çünkü bu bir tür destabilizasyon. Savaşın bu biçiminde beni en çok korkutan tam da budur. Fırsatı değerlendirmek isteyen, günümüzde yabancı servisler birkaç fiskeyle gelişmelere meyil verebilme kudretine sahipler. Bunların hat safhada devreye gireceğinden korkuyorum.
"Dolmabahçe fotoğrafındaki herkes tasfiye olacak"
- Sizin AKP kanadından radarlarınızı çalıştıran, 'ne yapacak' diye baktığınız isimler kim?
Neredeyse kimse kalmadı. "AKP'de vicdanına güvendiğimiz şu isim var" dediğimizde o kişinin AKP'deki siyasi hayatını ve geleceğini riske atabiliriz.
- Merakımızın kapsamı vicdanla sınırlı değil, sizin gözünüzde AKP'de Kürt politikasına yön verme, etkili olma vasıfları barındıran isimleri merak ediyoruz.
1 Kasım'la birlikte AKP'de bir paradigma değişti. Daha önce AKP, tek tek ismini sayacağınız ve siyaseten denk ağırlıkta olan birçok şahsiyet barındırıyordu. Abdullah Gül, Bülent Arınç, Tayyip Erdoğan, Cemil Çiçek gibi... Sayın Arınç'ın tabiriyle özgül ağırlığı olan isimler... Bunlar ya tasfiye edildiler ya da bağımsız çıkış alanları tamamen daraltıldı. Buna Davutoğlu da dahil. Hepsi geldi Cumhurbaşkanı'nın kuracağı denkleme endekslendi. Şu an AKP'de ya benimsin, ya kara toprağın düsturu hakim.
- AKP'den bazı isimleri ardına iki nokta üst üste koyup ansak haklarında ne dersiniz; örneğin "Muhataplarımız içinde ayrı bir yere koyarım" dediğiniz bakan Efkan Ala?
Ben Dolmabahçe fotoğrafındaki herkesin eğer, Sayın Tayyip Erdoğan'ın paradigması başarılı olursa herkesin tasfiye edileceğini düşünüyorum. Buna Efkan Ala da dahil. Şu an cemaat operasyonu yürüyene kadar Efkan Ala bu işin içerisinde yer alacaktır. Ondan sonra yer alacağını düşünmüyorum, belki yanılırım. Yalçın Akdoğan canını zor kurtardı, akraba Türkler bakanlığına kaydırılarak kabinede varlığı devam ettirildi. Bu anlamda süreçten tasfiye edilmiş gözüyle bakabiliriz. Çünkü Dolmabahçe fotoğrafını hatırlamak istemiyorlar. Devlet kanadında olanlar da, bizim heyetimizde de olanlar da bir hafızayı temsil ediyorlar. Bir an için, yarın görüşmelerin başladığını varsaysak gözlerinin içine bakıp "Geçen sefer siz şöyle demiştiniz", "Şu adımları atacağınızı taahhüt etmiştiniz" diyeceğiz. Bunları duymak istemiyorlar. Eğer yeni bir başlangıç olacaksa bu hafızayı sıfırlayacaklar ve yeni aktörlerle devam edecekler.
- Erdoğan'ın Dolmabahçe mutabakatına karşı çıkmasıyla birlikte sürece kendisinin dahli sorgulandı. Oturma düzenine kadar işin içinde olduğu söylenirken Yalçın Akdoğan, kendisinin o gün Erdoğan'la akşama kadar konuşmadığını söyledi, Erdoğan'ın her detayı bildiğini de yalanladı. Demirtaş sürecin açınızdan nasıl gerçekleştiği anlattı ama bizzat orada bulunan heyet üyesi olarak yanıtlar mısınız; Dolmabahçe mutabakatı yapılmadan önce ortam nasıldı? Erdoğan'la konuşma yapıldı mı, tanık oldunuz mu? Hükümet yetkilileri açıklama öncesinde ve sonrasında sizinle neler paylaştı?
Bu başlı başına bir röportajın konusu, bunu başka bir söyleşide uzun uzun ele alalım. Bugünkü gündem daha acil.
(...)"
CİHAN