DR. ALİ DEMİREL
Soru: “Hocam şu karantina günlerinde Mevlana Hazretleri’nin Mesnevi’sini okuyorum. Hırs konusuna yaklaşımı beni çok etkiledi. Şu an yaşadığımız pek çok sıkıntının altında bu hasis duygunun yattığını fark ettim. Çünkü bütün hırsların kaynağı dünyanın faniliğinden gâfil olup hakikati görmeyerek ölümsüz ruhu değil ölümlü bedenin, nefsin arzularını yerine getirme çabası değil mi aslında?” (Rıdvan S.)
Evet aynen öyle. Mevlana Hazretleri, bahsini ettiğiniz eserinin hemen her bahiste hırsa dair önemli değerlendirmelerde bulunuyor. Bu değerlendirmeler, insanın kulluk şuuruna ulaşmasında rehberlik etmesi açısından dinî olmakla birlikte aynı zamanda genel/evrensel ahlaki normlar.
Sorudu çerçevesini çizdiğiniz hırs, insanı esir alan dünyevi heveslerle hedefe ulaşma, kazanma, başarma ve sahip olma tutkusudur. Aşırı hırs taşıyan insan hızla Allah’tan uzaklaşır ve şeytanın yörüngesine girer. Geçici dünya kazanımları için sahip olunan hırs, insanın kalbini ve bütün duygularını adeta kilitler ve manevi alanda birikimler kazanmasını engeller. Hırs sahibi mümin, bu günahı işleyerek adeta ateşle oynamaktadır.
Hırslı olmak iblis ruhu taşımakla eşdeğerdir. Çünkü şeytan, hırsından dolayı bu duruma düşmüştür. Bizlerin yapması gereken ise ivedi bir şekilde hırs putunu kalbimizden devirip oradan sınır dışı ederek orayı imanın imarına açılan bir bölge haline getirebilmek.
Dünyevi anlamda kazanmak, her şeyi elde etmek için çok hırslı olan insanın, maddî-manevî kaybetmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla dünya imtihanını kaybetmek ahirette hüsrana uğramak istemiyorsak, hırsı İslamî çizgiye kanalize etmemiz gerek. Zira hırs, insanın yaratılışında vardır. Öyleyse bize düşen görev bu duygunun yüzünü hayırlı işlere çevirmek olmalıdır.
Hırsın insanı diğer haramlara sürükleme potansiyeli de vardır. Amacına ulaşmak için kul hakkına zerre kadar önem vermez, cimrileşir, riyakârlığa yöneldiğinden ihlâsı zayıflar, kanaatsizlik hâkimiyet sürer. Maddi manevi israfa sebep olur. Haset kaplar tüm ruhunu, kin ve nefret sarar benliğini. Kibri alıp başını gider.
Çirkin ahlak nükseder tüm hayatında. Gururu cüceleştirir imanını. Her hareket ve sözünde yalandan izler vardır. Açgözlülük bencillik sarar etrafını. Dilinden hoş olmayan sözler dökülür. Dünya sevgisi, makam sevgisi, şöhret arzusu esir alır tüm hücrelerini. Allah’la irtibatı zayıflar ve tüm İslamî ve insanî değerler yok olur.
Hırs ve günahlara yönelerek canavarlaşan, gözü dönmüş vaziyete gelen insan pek çok gayri İslami ve insanî hareketleri fütursuzca yapar. Oysa mümin için en zirve makam, en büyük zenginlik, en yüksek kariyer, yapacağı ibadet ve salih amellerle Allah’ın sevgisine mazhar olmak ve O’nun rızasını kazanmaktır.
Hırslı insan arzularının mahkûmu, güzelliklerin mahrumu olur. İçini adeta sahip olma kurdu kemirir durur. Maneviyat adına ne kadar birikim varsa bir bir yok eder. Sahip olduğunda yenisini, azı bulduğunda hepsini ister, sahip olamadığında ise kahrolur, içi içini yer.
Manevi çöküntünün baş aktörlerindendir hırs. İnsanın kendi kendine verebileceği zararların azamisi hırsta mevcuttur. Hırs insana acizliğini unutturarak hayali bir güç zannı kazandırır. Oysaki hırs en büyük rahatsızlık ve huzursuzluk sebebidir. “Çok çok kazanayım.. hesapsız param olsun.. her türlü imkâna kavuşayım.. en üst makamlar benim olmalı...” tarzındaki hırslar insanı hüsrana sürükler ve mutsuzlukları körükler.
Efendimiz (s.a.s.), bir hadisi şeriflerinde bu tehlikeye şöyle dikkat çekiyor: “Bir koyun ağılına giren iki aç kurdun ağıla verdiği zarar; Müslüman da haset ve mal hırsının, o müslümanın dinine verdiği zarardan daha çok değildir.”
Bu eşsiz beyanlarında Allah Resulü, ansiklopedileri dolduracak meseleyi çok kısa ve güzel bir şekilde özetliyor. Hırs, insanın benliğini yitirmesine, inancının körelmesine, imanî duygularının felç olmasına sebep olur.
Kişisel anlamda bunlar olurken toplumsal bazda da kardeşliğin zedelenmesinde başrolü oynar hırs. Herkese rakip veya düşman gözüyle bakacağından rahat ve huzurlu yaşam böylesi bir insan için hayal olur.
Hırs, insanın maneviyatını erittiği gibi bütün iyiliklerini ve sevaplarını da yiyip bitirir. Adeta sıfırı tükettirir. Hırsın yakıcı iklimi bütün güzellikleri yakar kavurur. Gözleri kör eder, kalbi karanlıklara sürükler ve zedeler bütün azaların masumiyetini.
Hırsın girdiği hayattan güzellikler bir bir kayar gider. Çünkü hırslı insan kıra döke ilerler hedefine doğru. Arkasına bıraktığı enkazın farkında bile değildir. Bir sahte mutluluğa binler hayat karartır acımasızca. Elde ettiği şeylerin sonu yokluk olsa da o sonsuz sahip olacağını sanar.
Hasılı kalbimizden hırs putunu devirmedikçe, paylaşarak yaşamayı öğrenmedikçe, kardeşlerini kendinden önce düşünmedikçe dünya ve ahiret perişanlığından kurtulamayız. Kendimizi kurtardığımızı zannettiğimizde, bütün insanlığın vebalini omuzladığımızı fark edemeyiz. Ağırlıkların bizi yolda tökezleteceğini algılayamayız.
Bu hastalığın tedavisi ise öncelikle kalp, hırs virüsünden temizlenmeli, ardından sağlam bir tövbesiyle arındırılmalı, sonrasında ise kanaat ile yaralar sarılmalıdır. Ayrıca takdir edilene rıza gösterilerek ilahi taksimata isyan edilmemelidir.
Ölümü sıkça hatırlayarak hırsın gereksiz olduğu beyinlere kazınılmalıdır. Fani olana değil sonsuz olana talip olunmalıdır. Bundan sonra nefis ve şeytanın telkinlerine kulaklar tıkanmalı, kapılar günahlara sıkı sıkı kapanmalı, Kur’an’la aydınlanmalı ve sünnetle altın bir çağ açılmalıdır.
Hırsın zıddı azimdir. Azimli insan başarının Allah'ın yardımıyla olacağını bilir ve bu şekilde hareket eder. Hırslı insan ise sadece mutlak sonuca odaklanmıştır. Azmin vesileleri meşru iken hırslı insanın vesileleri gayr-i meşru olabilir. Hırslı insana hedefe ulaşması için her şey meşrudur.
Azmeden insan dua ederek neticeyi Allah'tan talep eder. Hırslı kimse sonucu kendi eliyle tahsil edeceğine inanır, tevekkülden uzaktır.
Azimli kimse samimidir. Niyeti halis ve sâdıktır. Hırslı insan art niyetlidir ve samimi değildir. Onun amacı her halükârda menfaat umduğu şeye kavuşmaktır.
Özetle azmin parolası, “Hayırlı ise olsun”, hırsın ise “Ya olacak, ya ölecek” şeklindedir ve işte böylesi bir hırs, insanı hüsran bataklığına götürür...