DR. ERGUN ÇAPAN
Günümüzde her dönemden daha çok önem arzeden hayati ihtiyaçlarımızdan birisi belki de en önemlisi kalbi ve ruhi beslenme ve şarj olmadır. Bu metafizik beslenmenin de sağlıklı, fıtri ve insanın hem dünya hem de ahiretine yönelik olarak çok geniş alanlı olması gerekir. Zira insanın gerek sağlam bir manevi karakter kazanması ve gerekse de manevi kıvamını koruması böyle bir şarj olma ile çok yakından alakalıdır. İnsanın kalp ve ruhunun temel beslenme kaynağı ise vahiydir. Vahiyden beslenme yolları ve formatlarının temel esasları da Kur’an ve Sünnet tarafından belirlenmiştir.
Kur’an, kalplerin ancak Allah’ı zikir ile itminana huzura, doygunluğa ulaşacağına vurgu yapmaktadır. Allah’ı zikir, başta namaz olmak üzere, evrad u ezkar ve müzakereli okumayı da içine almaktadır. Müzakereli okuma hem Kur’an ve Sünnet ve bu temel kaynaklara bağlı eserleri hem de varlık kitabını ve onun değişik ilimler altındaki yansımalarını içine almaktadır. Böyle bir beslenme kalp kafa bütünlüğü açısından çok önemli olsa gerektir. İnsanın günlük hayatında mutat ibadetlerini yerine getirmesi, evrad u ezkar okuması ve hem Kur’an’ı hem de varlık kitabını mütalaa ve müzakere etmesi zamanla ülfet ve ünsiyetle matlaşabilir. Bazı insanlar günlük koşuşturmalardan vakit ayırıp istenilen ölçüde beslenememiş olabilirler. Bu ve benzeri sebeplerden ötürü insanın zaman ayırarak günahtan uzak asude bir mekânda ibadet, evrad u ezkar, kitap okuma ve müzakere merkezli programlara katılması, oranın rahmet, sekine ve sinerjisinden olabildiğince istifade etmesi çok önemli olsa gerektir.
Kur’an’da her döneme ışık tutacak özelliğe sahip manevi beslenme programlarından örnekler zikredilmiştir. Mesela, ululazm peygamberlerden biri olan Hz. Musa’nın Tur’da kırk gün huzuru ilahide peygamber seviyesinde bir manevi beslenme programına alınmıştır. () Nitekim kırk gün maneviyat programlarının kâmil manada süresi ile ilgili bir işaret kabul edilmiştir. Peygamberlik donanımının inkişafı ve bu vazifeyi yerine getirirken karşılaşılacak zorlukların göğüslenmesi gibi değişik açılardan bildiğimiz bilemediğimiz pek çok hikmetleri haizdir.
Yüce Mesaj’ımızda manevi beslenme ve şarj olma yönünden değerlendirilmesi gereken örneklerden biri de ashab-ı kehftir. Mağara, ilahi ihsanlarla dolma, belli bir kıvama ulaşmak için cebri, ihtiyari günah atmosferinden, zemininden uzaklaşıp asude bir mekânda ibadet, evrad u ezkar, tefekkür ile metafizik şarj olmanın remzidir.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) günlük ibadetlerin yanında özel manada manevi beslenme, şarj olma ile ilgili çok önemli uygulamaları vardır. İtikaf bunların en önemlilerinden biridir. İhya edilmeyi bekleyen müekked bir sünnettir. Bunun yanında bir araya gelip bir sinerji oluşturarak yapılan programlar vardır. Bunlardan bir tanesini örnek olarak zikretmek istiyoruz.
Sahabeden Malik b. Huveyris, biz bir grup genç olarak Allah Resulü’nün yanına gittik ve yirmi gün; gece-gündüz onunla birlikte kaldık. Yirminci günün sonunda Peygamberimiz (s.a.s.) bizim ailelerimizi özlediğimizi hissedince; “Geldiğiniz yerlere geri dönseniz ve burada öğrendiklerinizi onlara da öğretseniz, namazları belirlenen vakitlerinde kılsanız; namaz vakti gelince birlikte namaz kılsanız biriniz müezzinlik en büyüğünüz de imamlık yapsa ne iyi olur.” buyurdular. (Buhari, No: 685; Müslim, No: 292)
Peygamberimiz yanına gelen gençlerle gece gündüz birlikte oluyor. Gençler, Allah Resulü ile birlikte ibadet yapıyorlar. Ashab-ı Suffa'nın Kur’an tilaveti, dua, zikir, ve müzakere halkalarına katılıyorlar. Efendimiz (s.a.s.) daha fazla kalmalarını arzu etmekle birlikte onların gitme arzularını hissedince onlara bir misyon yükleyerek uğurluyor. En büyük mürşit ve rehber olan Allah Resulü, nübüvvet atmosferinin insibağı, ibadet, zikir, dua ve ilim ile belli ölçüde bir alt yapı ve metafizik kıvama gelen bu insanları öğrendiklerini, görüp, yaşadıklarını, duyup, hissettiklerini gittikleri yerlerde insanlarla paylaşma ve rehberlik yapmak üzere gönderiyor.
Peygamberimiz’in (s.a.s.) bu uygulaması Müslüman kimlik ve şahsiyetinin oluşması, dini değerlerin yaşanarak insan tabiatıyla bütünleşmesi, belli bir kıvama ulaşma ve manen şarj olma ve tattıklarını başkalarına da tattırma adına çok önemli olsa gerektir. Nitekim Abdullah b. Ravaha, Muaz b. Cebel, gibi sahabeler biriyle karşılaştığında “Hele gel! Bir vakit yeniden bir kere daha iman ettiğimiz değerleri tazeleyelim. İmanı daha bir derince duyup, hissedelim bu konuda zenginleşelim; zira insan kalbi, kaynayan tencerenin içindekilerin altüst olması, karmakarışık hale gelmesinden daha çabuk değişim geçirir.” diyorlardı. (Bağavi, Şerhü’s-Sünne, 1: 168; Buhari, No: 8)
Günümüzde de günlük hayatın yoğunluğu, değişik meşguliyetler, ülfet ve ünsiyet, ibadetlerin geçiştirilmesi gibi değişik sebeplerden ötürü çok ciddi bir kalbi ve ruhi açlık söz konusudur. Ama gel gör ki çoğu zaman bu açlığı giderme hissedilmeme hissizliğinin de kurbanı olmaktadır. Diğer taraftan özellikle iletişim vasıtalarından akan lüzumsuz bilgi, gıybet, yalan, iftira vs. ile oluşan zihin kirliliği, dağınıklığı da insanın kalp ve ruhunu dinlemesine ve ona göre ihtiyaçlarını tespit edip hareket etmesine mâni olabilmektedir. Bütün bu sayılanlar ve daha başka sebepler manevi bir beslenme ve şarj olmanın ne kadar lüzumlu ve hayati olduğunu göstermektedir. Bunun için vakit buldukça ve özellikle de tatilleri fırsata dönüştürerek asude mekânlarda, günahtan uzak atmosferlerde bir araya gelip ibadet, tesbihat, evrad u ezkar ve müzakerelerle metafizik rehabilitasyona koşmak çok önemli olsa gerektir. Böyle bir manevi beslenme insanın daha sonraki hayatı için de bir koruyucu sera vazifesi görmektedir. Hele semavi değerlerle insanları buluşturmak için yola çıkan insanlarda bu ihtiyaç çok daha fazla bir önem arz etmektedir. Manevi programların içeriği ise ayrı bir yazı konusudur.