DR. SELİM KOÇ
Kur'an ve Sünnet, Ramazan ayının diğer aylara farklılığını özellikle nazara verir ve müminleri bu zaman diliminde daha da fazla ibadet u taata, iyilik yapmaya ve sosyal dayanışmaya yönlendirir. Bu açıdan ramazan ayı, sadece Kur'an ve oruç ayı değil bütün çeşitleriyle "iyiliklerde seferberlik" ayıdır. Ciddi bir muhasebeyle Allah'la irtibatımızı gözden geçirip eksikleri tamamlama ve ramazanla birlikte yeni bir başlangıç yapma ayıdır. Bu aya mahsus oruç ibadeti farz kılındığı gibi, (Bkz. Bakara, 2/185) iftar vaktinde oruçluya iftar açtırma, gecesinde teravih namazı, (Bkz. Buhârî, Salâtü't-terâvî? 1; Müslim, Salâtü'l-müsâfirîn 173, 174) son on gününde de itikaf ibadeti sünnet kılınmıştır. (Bakara, 2/187; Buhârî, İ'tikâf 1; Müslim, İ'tikâf 5) Yine Ramazan ayı içerisinde fakirlere verilmek üzere mali bir ibadet olarak fıtır sadakası da (Bkz. Buhârî, Zekât 76; Müslüm, Zekât 12) bu aya has bir ibadet olarak vaciptir. Gecesiyle-gündüzüyle, iftarıyla-sahuruyla, teravih ve teheccütleriyle, Kur'an tilaveti ve evrad u ezkarıyla, zekât, sadaka ve ekstra infaklarıyla, iyilikte tam bir şahlanma ayıdır.
Bunların yanında Allah Resûlü “… Bu ay, aynı zamanda sosyal dayanışma ayıdır…” buyurarak, bu kutlu zaman diliminin feyiz ve bereketinden istifade adına içtimaî dayanışma ve yardımlaşmaya da dikkat çekmiştir. Ramazan ayı yaklaştığında ashabını toplamış ve onları bir kez daha aydınlatmış, ramazana ruhlarını hazırlamış; bütün ibadet ve yardımlaşma/dayanışma çeşitleriyle bir yarış bir seferberlik başlatmıştır.
Allah Resûlünün Dilinden Ramazan
Allah Resûlü bir ramazan öncesi ashabını böyle bir "iyilik yarışına" şu ifadelerle davet eder: "Ramazan ayı bütün bereketi ile size geliyor. Allah o ayda sizi zengin kılar, bundan dolayı size rahmet indirir. Hataları yok eder, o ayda duaları/iyilikleri çokça kabul eder. Allahu Teâla sizin Ramazan ayında hayırlarla yarışmanıza bakar ve meleklerine karşı sizinle övünür. O halde iyilik ve hayırdan yana Allahu Teâla’ya kendinizi gösterin. Ramazan ayında -bu yarıştan koparak- Allah’ın rahmetinden kendisini mahrum eden bedbaht kimselerden olmayın." (Heysemi, Mecmau’z-Zevâid, III/344)
Bir başka ramazan ayı öncesinde ise Allah Resûlü müminleri, şu hitaplarıyla bu bereketli aya hazırlar: "Ey insanlar! İçinde bin aydan daha hayırlı bir gece olan büyük ve bereketli bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Allah, o ayda gündüzleri oruç tutmanızı farz, gecelerini ise ibadetle/teravih namazıyla değerlendirmenizi size nafile kıldı. Kim bu ayda bir iyilik yaparsa bir başka zaman diliminde eda edeceği yetmiş farza denk gelir. Kim de bu ayda farz bir ibadet yerine getirirse yetmiş farzı eda etmiş gibi sevap alır. Bu ay sabır ayıdır ve sabrın mükâfatı cennettir. Bu ay, sosyal dayanışma ayıdır. Bu ayda müminlerin rızıkları artırılır. Bu ayda kim bir oruçluya iftar yaptırırsa hem bir köleyi azat etmiş gibi sevap kazanır hem de bu onun günahlarının bağışlanmasına vesile olur."
Bunun üzerine ashab "Ey Allah'ın Resûlü! Bizden herkesin iftar verebilecek malî gücü yok ki!" diye sorunca Efendimiz "Allah, aynı sevâbı bir hurma tanesi yahut bir bardak su veya bir yudum süt ile iftar ettirene de verir. Kim oruçluyu doyurursa bu onun bütün günahlarına keffaret olur. Allah onu benim havz-ı kevserimden su içirir ve bir daha cennete gireceği ana kadar da susamaz. İftar ettirdiği oruçlunun sevabından hiç birşey eksilmeden ona bir o kadar da sevap verilir. O, başı rahmet, ortası mağfiret sonu cehennemden azad olunan bir aydır. Bu ayda kölelerinin -ve çalıştırdığı kimselerin- yükünü/işlerini hafifletenleri Allah cehennemden azad eder." (İbn Huzeyme, Sahih, III/191 (1887); Aynî, Umdetu'l-Kârî, X/383; İbn Hacer, Telhîsu'l-Habîr, III/118)
Hadisin bir başka rivayetinde ise buna ilave olarak ramazanda şu dört hususa ağırlık vermeye özel vurgu vardır: "Bu ayda şu dört salih ameli çok yapın. İlk ikisi çok kelime-i şehadet getirin, bir de çok tevbe-istiğfarda bulunun. Bunlarla Allah'ı hoşnut edersiniz. Diğer ikisi ise, Allah'tan cenneti isteyin ve cehennem azabından O'na sığının. Bunlardan zaten mustağni kalmanız düşünülemez." (Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, II/115; el-Makdisî, es-Sünenu'l-Ahkam, III/400)
Ramazan, Sosyal Dayanışma Ayıdır
Hadisi şerifte, Allah Resûlünün ramazan ayını bir tavsifi de "Ramazan ayı maddî-manevi dayanışma ayıdır." ifadesidir. O, buna örnek olarak da bir oruçluya iftar ettirme örneğini verir. Bu ayda diğer aylardan daha fazla özen gösterilmesi gerekli salih bir amelin de açları doyurmak; bunun için organize olmak ve insanların maddi ihtiyaçlarını gidermek olduğunu beyan eder.
Bunun yanında Allah Resûlü farklı vesilelerle açlık problemine karşı ümmetini uyarır ve bu meseleyi çözmek için hem devlet yetkililerini hem de halkı duyarlı olmaya davet eder. Bu hususta gevşeklik gösteren fert ve toplumları da çok sert bir şekilde ikaz eder: "Bir beldede aç bir kimse sabahlarsa, Allah o yöre halkının üzerinden eman ve korumasını kaldırır." (Hâkim, Müstedrek (2165); Ahmed İbn Hanbel, Müsned (4880)) O, bu ikazıyla da yetinmez "Komşusu aç iken tok yatan kâmil mümin değildir! " (Buhârî, Edebu'l-Müfred, (112); Heysemî, Zevâid, VIII/170) buyurur ve etrafındaki kimselerin maddî-manevî ihtiyaçları karşısında vurdumduymaz hareket eden kimselerin hakiki mümin olamayacağını haber verir.
Bu manada zaten oruç tutmanın bir hikmeti de açların ve ihtiyaç sahiplerinin hallerini ve yaşadıklarını bir nevi test etmek; oruçla empati yapmaktır: "Acaba, günlerce yiyecek bulamayanlar ne zorluklar yaşıyor? Nasıl ayakta kalıyor ve neler düşünüyor? Evinde yiyecek bekleyen masum yavruları hakkında ne gibi ıstıraplar çekiyor?" gibi farklı mülahazalarla fakirlerin halini tefekkür etmek; anlamaya çalışmaktır. Bu derin empati, insanın semâhat ve cömertlik hislerini canlandırır ve insanı harekete geçirir. Bu sayede müminler, içinde yaşadıkları toplumdan başlayarak bütün dünyadaki fakirler ve yoksulları da içine alacak şekilde hem kendileri bir şeyler yapar hem de kardeşleriyle/dostlarıyla organize olur daha etkin çözümler üretirler.
Evine iftara muhtaçları ve fakir talebeleri alır, imkanları ölçüsünde daireyi genişletir iftar çadırları kurar, ramazan kumanyaları hazırlar ve bir ayda olsa örnek bir dayanışma sergilerler. Böylece ramazanın feyiz ve bereketinden hem kendileri istifade etmeye hem de başkalarını istifade ettirmeye çalışırlar. Ramazan ayı çıkınca da artık tabiatlarına mal ettikleri bu yardımlaşma ve dayanışma ibadetine/hizmetine burada son vermez, bu bereketli faaliyetleri, -bu istikamette kuracakları vakıflar ve dernekler aracılığıyla- yılın bütün aylarına taşırlar. Böyle bir toplumda her fert, ramazan ayında kazandığı kıvamla, Rabb'i'ne kavuşacağı ana kadar hayırda yarışı -kardeşleriyle omuzu omuza- en önde götürmeye çalışır. Önce içinde yaşadığı topluma sonra da bütün insanlığa ulaşma yollarını araştırır, bunun için bir ömür mücadele eder. Nimete nail olduğu ölçüde değil, başkalarının nimete/hidayete kavuşmasına vesile olduğu oranda sevinir; mesut ve bahtiyar olur.
Ashab-Kirâm'ın İftar Davetleri
Allah Resûlü (s.a.s) özellikle ramazan ayı girdiğinde misafirsiz sofraya oturmaz, ashabına da "Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, oruçlu kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez." (Tirmizî, Savm 82; İbn Mâce, Sıyâm 45) buyurur, evlerini fakirlere/muhtaçlara açmaya davet ederdi. Ashab-ı kiram da kendi aralarında organize olur ve herkes maddi imkanına göre fakirleri özellikle ashab-ı suffe talebelerini evlerine iftara alırlardı. Abdullah İbn Ömer gibi pek çok sahabi, sofralarına yetim, fakir ya da miskin bulundurmadan oturmaz iftar yapmazlardı. (Bkz. Buhârî, Edebu'l-Müfred, s. 40 (134, 136))
Oruç Tutana İki Sevinç, Ya Oruç Açtırana Kaç Sevinç?
Allah Resûlü, oruç tutan kimse için iki sevinç anından bahseder: "Oruç tutan kimse için iki sevinç vardır; birisi iftar anındaki sevinci, diğeri de Rabbine kavuştuğu andaki sevinci." (Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyam 163)
Buna göre oruçlu bir kimse iftar anını beklerken Rabb'inin emrine imtisalle oruç tutmuş olmanın büyük sevincini yaşar. Sevincini dualara dönüştürür, duaların kabul vaktinde şükrünü katlar. Biraz sonra içeceği bir bardak soğuk suyun lezzetini ve yiyeceği yemeğin tadını iliklerine kadar hisseder. Çoğu zaman iftar sevincini evine davet ettiği misafirlerin sevinciyle de buluşturur ve onların sevinciyle de daha derin daha farklı sevinçler yaşar. Hepsinin oruçlarının sevabına ortak olduğu gibi, sevinçlerine de ortak olur, hepsinin toplam sevinçleri kadar sevinir. Onun için tek başına ya da ailesiyle oruç açan kimse, bir ya da birkaç sevinç yaşarken, yüz kişiye oruç açmasına vesile olan, her birisinin sevinciyle kat kat sevinç duyar. Onun için oruçlunun iftar sevinci gibi iftar verme sevinci de yaşanmalı ve yaşatılmalıdır.
Bir de hadis-i şerifte ifade buyurulduğu gibi bu sevinç sadece iftar saatine ait değildir. Hem oruç tutan hem de ihtiyaç sahiplerine iftar veren kimse ötelerde Rabb'ine kavuştuğu zaman da yine sevinci katlanacaktır. Huzur-u Rahmanda da hem kendi mükafatını alırken sevinecek hem de oruç tutmalarına katkıda bulunduğu ya da iftar ettirdiği insanların sayısınca kat kat nice sevinçler yaşayacaktır. Zira yine Allah Resûlünün beyanıyla: "Farzlardan sonra Allah'a en sevimli gelen amellerden birisi de bir müslümanın kalbine sevinç salmak; bir insanı sevindirmektir." (Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, III/346; Heysemî, Zevâid, VIII/196) İnsanları sevindirme farklı açılardan olabilir. Bu "Kim neye muhtaç ise o hususta sevindirmek" diye formüle edilebilir. Allah Resûlü bir hadislerinde bu konuda üç örnek sayar: "Amellerin en faziletlerinden biri de bir mümini giydirerek, açlığını gidererek, herhangi bir ihtiyacını karşılayarak ya da var olan borcunu ödeyerek onu sevindirmektir." (Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, III/152; Suyûtî, el-Câmius-Sağîr (8211))
Dolayısıyla Allah'ın hoşuna giden ve kullarını sevmesine vesile olan önemli salih amellerden birisi de başkalarının dertlerine çare olmak ve onları sevindirmektir. Bilhassa ramazan ayında işlenilen bu salih amel, yuvalarda müminlerin ramazan sevincini katlayacağı gibi fakirleri zenginlerle buluşturacak/kaynaştıracak; insanları birbirine sevdirecek ve toplum fertlerini tek vucüd haline getirecektir.
İftar Ver ve Mutlaka Oruçlunun Duasını Al!
İftar verip oruçlunun sevabına ve sevincine tam olarak ortak olmanın yanında bir de onun duasına mazhar olmak önemli bir imtiyazdır. Zira Allah Resûlünün ifadesiyle onun duası makbul dualardandır: "Üç kimsenin duası geri çevrilmez, kabul edilir: Oruçlunun duası, adalet sahibi hükümdarın duası ve mazlumun duası." (Tirmizî, Daavât, 147 (3598); İbn Mâce, Sıyâm) Bunun yanında iftar vakti de icabet saatindendir: "Hiç şüphesiz oruçlu bir kimsenin iftar açacağı anda yaptığı takdirde) reddedilmeyen duası vardır." (Müslim, Sıyâm 30; İbn Mâce, Sıyam 48) Bir başka hadislerinde Allah Resûlü duası makbul kullar arasında misafiri de sayar. (Tirmizî, Birr 7; İbn Mâce, Dua 11)
Dolayısıyla iftara davet edilen kimse hem oruçlu, hem zaman icabet saati (iftar vakti) hem de kendisi duası makbul kişiler arasında sayılan bir misafir ya da misafirler olunca artık bunca makbuliyetin birleştiği yerde dualar kesinlikle semaya yükselecek kabul görecektir. Onun içindir ki Allah Resûlü misafir olduğu hane sahiplerine "Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğinizi hep iyiler yesin ve melekler de duacınız olsun." (Ebû Dâvûd, Et'ime 54; İbni Mâce, Sıyâm 45) diye dua da bulunur ve onları bilhassa oruçluları ağırlamaya teşvik ederdi.
İftar sırasında yapılan duanın kabul edileceğini söyleyen Allah Resûlü, yemeğe başlamadan önce mutlaka duada bulunurdu. O'nun bu esnada yaptığı dualardan biri de şöyleydi: "Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum. Senin verdiğin rızıkla orucumu açıyorum. Susuzluk gitti. Damarlar ıslandı. Mükafat da sabit oldu inşaallah!" (Ebû Dâvud, Savm 22 (2357, 2358))
Sonuç
-Ramazan ayı, bütün iyilik çeşitleriyle kulların birbirleriyle hayırda rekabetsiz yarıştığı, ihtiyaç sahiplerinin ellerinden tuttuğu; birbirlerini hayra/hakka davet ettiği ve yönlendirdiği, ilişkilerinde sevgi ve şefkati hâkim kılıp onu yaygınlaştırdıkları "sosyal dayanışma ayı"dır.
- Ramazan ayı, Cenab-ı Hakkın kitabında kendilerine bildirdiği ve peygamberleri vasıtasıyla onlara öğrettiği bütün hayırları yaşayarak ve yaşatarak, amellerini/kendilerini Rabb'lerine takdim ettikleri özel bir "takdim ayı"dır.
- Ramazan ayı, inananlar için, maddî-manevî çeşitli yokluklar içerisinde kıvranan insan kardeşleri adına, empati ve sempati imkanına kavuştuğu, birlik ve beraberlik şuurunda derinleştiği çok özel bir "kaynaşma ayı"; muhtaçları maddi manevi "sevindirme ayı"dır.
- Ramazan ayında bir insan bir günde kaç oruç tutabilir diye sorsak herkes bir günde ancak tek bir oruç tutulabileceğini söyler. Halbuki bir mümin, iftar yapmasına vesile olduğu insan sayısınca oruç tutar. Bu cerçevede 10 kişiye iftar veren, bir günde 11 oruç tutmuştur. Yüz kişiye iftar veren 101 oruç, bin kişiye iftar veren de 1001 oruç tutmuş demektir.
- İftar sofraları, milliyeti, rengi, ırkı, dini ve mezhebi ne ve kim olursa olsun insanlığı, kemâlde/iyiliklerde buluşturan "herkese açık insanlık sofraları"dır.
- İftar sofraları, hırslarıyla birbirini yiyen ve sahip kılındıkları bu dünyayı tüketen insanoğluna, yardımlaşmanın ve dayanışmanın en çarpıcı misallerini sunan ve "Paylaşırsak bu dünya hepimize yeter!" mesajını veren, yeryüzünde emsali zor bulunacak örnek sofralardır.