ABD'li generalden Irak itirafı

2000’den 2002 yılına kadar, Deniz Kuvvetleri’nde tuğgeneral ve Genelkurmay Başkanlığı’nda operasyonlar başkanıydım...

ABD'li generalden Irak itirafı

GREGORY NEWBOLD - TIME 11 Eylül’den sonra bir tanık konumundaydım ve bundan dolayı da bizi Irak müdahalesine götüren, ki gereksiz bir savaştı, eylemler konusunda bir taraf idim. Ordu ailesi içinde, aşırıcıların gerekçelerinin hiçbir mantıki temeli olmadığı görüşümü gizlemedim. Ve üst düzeydekileri rahatsız edecek derecede açık sözlü olduğumu düşündüm. Şimdi itiraf ediyorum ki, eylemleri El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide gibi gerçek bir tehdit ile kıyaslandığında çok kenarda kalan bir ülkeye saldırmaya kararlı olanlara karşı yeteri kadar açık mücadele etmedim. Saldırıdan dört ay önce ordudan emekli oldum, çünkü bizim güvenlik politikamızı kendi istedikleri yönde çevirmek için 11 Eylül trajedisini kullananlara karşı çıkıyordum. Şimdiye kadar kamuoyu önünde konuşmaktan kaçındım. Yeteri kadar sessiz kaldım. Ancak, Beyaz Saray ve Pentagon’un atmış olduğu yanlış adımlar ve aldığı yanlış kararlar nedeniyle askerî hastanelerimize yaptığım acı veren ziyaretler nedeniyle şimdi harekete geçme zorunluluğu hissettim. Bu hastanelerde, savaştan dönen erlerimizin, askerlerimizin, piyadelerin kırılan vücut kemiklerine rağmen kırılmayan ruhlarından hem sarsıldım hem de ilham aldım. Hatalı liderliğin bedeli kanla ödenmeye devam ediyor. Güçlerimizin böylesine ağır bir yükü yüklenme istekliliği, sivil ve askerî liderlerin savunma politikamızı doğru bir şekilde yönlendirmesini kutsal bir zorunluluk yapıyor. Liderler, böylesi bir davaya girişmenin bu denli bir fedakârlığı gerektirecek kadar şerefli olduğundan bütünüyle emin olmalılar. Askerî liderliği yürütenlere, hâlâ üniforma taşıyanlara sesleniyorum: Bir liderin sorumluluğu, konuşamayan ya da konuşma fırsatı olmayanlara ifade fırsatı vermektir. Ordu saflarına dahil olanlar kendilerini atayanlar üzerine ant içerler; bir yönetici ise bir kişiye değil de anayasaya yemin eder. Aradaki fark önemlidir. Savaş karşıtı kartlar açılmaya başlamadan önce bir şeyleri netleştirmeme izin verin. Ben savaşa karşı değilim. General yıldızlarımı, Afganistan’da Taliban ve El Kaide’yi yok etmekle görevli askerlerimize liderlik eden bir yüzbaşınınkiyle değiştirmekten onur duyarım. Ve Irak’a müdahale etme konusunda ortaya konulan gerekçeyi kabul etmezken, şu anda aceleci bir geri çekilmenin de bir hata olacağına inanıyorum. Bu tüm dünyaya, direnişçilerin Amerika’nın yenildiği mesajı göndermesine neden olacak; böylece yeni çatışmalar ihtimalini artıracaktır. Bununla birlikte, Iraklılar yönetim konusunda başarısız olur ve iç savaş patlak verirse konumumu değiştirmeye hazırım. Benim derinden etkilendiğim ve saygı duyduğum, alt rütbelerde kutsal vatandaşlık görevini yerine getirmek için ülkemize hizmet etmeye gönüllü olan ve yükü omuzlayanlardır. Siz, ismi bilinmeyenler, ülkemiz asla bundan daha yetenekli ve profesyonel bir ordu tarafından yönetilmedi. Bu nedenle, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın, “Doğru stratejik kararları verdik; ancak pek çok taktik hata yapıldı.” sözleri tam anlamıyla hakarettir. Bu, savaşma konusunda azimli olanlara suçu yükleyerek yapılan stratejik hataların üzerini örtme çabasını yansıtmaktadır. Gerçekte, bizim güçlerimiz, aldıkları yanlış stratejik rehberliğe rağmen başarılıdır. Şu anda yaşadığımız şey tam olarak, birbirini takip eden politik başarısızlıkların bir sonucudur: Atılan bazı yanlış adımları şöyle sıralayabiliriz: Savaşa girilmesine neden olan istihbaratın çarpıtılması, işimizi yapmak için bizi yeterli kaynaklardan alıkoyan McNamara tarzı mikro yönetim, sivil otoritesizliğin üstesinden gelmeye yardımcı olacak olan Irak ordusunun yeniden inşasındaki başarısızlık, direnişin işgale karşı en büyük mücadele olduğunu başlangıçtan bu yana reddetmek, Irak’ın yeniden inşası konusunda bize daha fazla destek olabilecek müttefiklerin yabancılaştırılması ve hükümetimizin diğer kurumlarının devam eden bir şekilde savunma kurumu kadar yararlı olamaması. Benim samimi görüşüm, güçlerimizin bu savaşa dahil edilmesi, hiçbir zaman bu misyonları üstlenmek zorunda kalmamış ya da sonuçlarını gizlemiş insanların kabadayılığı ve teklifsizliği nedeniyle vuku buldu. Bizim sivillerimizin hatası bir yanda, Pentagon’un askerî liderlerinki ise diğer yanda bugüne gelindi. Onlar savaşın ağır bedellerini bilen adamlar; ancak eksik olan nokta seslerinin duyulmaya en fazla ihtiyaç hissedildiği anda korkak bir şekilde hareket etmeleriydi. Sunulan planın hatalı olduğunu anladıklarında, istihbaratın savaşa gerekçe olması için çarpıtıldığını gördüler ya da kendini beğenmiş mikro bir yönetime tanık oldular ki bu tavır ordunun etkinliğini sakatladı ve üniforma giyen liderleri atıl hale getirdi. Üst düzey subayların çok azı gerçekte savaşın mantığını destekledi. Diğerlerinin ise aleni bir şekilde gözleri korkutuldu, diğer bir bölümü de verilen görevi yerine getirme zorunluluğunun saygın bir karşıtlığa izin vermediğine inanmayı sürdürdü. Esası itibarıyla hatalı bir plan karşısında ordunun hareketsizliğinin sonuçları, uydurulan bir savaşın yürürlüğe konulması olurken, gerçek düşman El Kaide’nin peşinden gitmek ikincil bir çaba olarak kaldı. Her ne kadar istisnalar olsa da askerî liderler arasında sessizlik kuralı geçerli kılındı. Genelkurmay eski Başkanı General Shinseki, savaş öncesinde Kongre’deki tanıklığı sırasında savaşın kötü sonuçları durumunda daha fazla askere ihtiyaç olduğunu söyledi. Savunma bakan yardımcısı ise onu kamuoyu önünde ağır bir şekilde azarladı ve görevde kaldığı aylar içinde onu güçsüz kıldı. Merkez Kuvvetler Komutanı General John Abizaid, Irak’taki savaşın mikro yönetimi ve stratejisi konusunda atanmış yetkililer üzerinde görüşleriyle etkin bir isimdi. Piyadelerin komutanı General Mike Hagee ise yetersiz fonlara, kıt askerlere ve kıt donanıma kati bir şekilde karşı çıktı. Elbette ki, Bush yönetimi ve üst düzey askerî yetkililer, suçlanmayı hak etmeleri konusunda yalnız değiller. Her iki partiden de Kongre üyeleri anayasal sorumluluklarını yerine getirmeyi savsakladı. Pek çoğu medyada dikkat çekilen uyarı işaretlerini gördü ve Merkez Kuvvetleri Başkanı Joe Hoar ve Tony Zinni gibi mantıklı gözlemcilerin öğüt verici hikayelerini dinledi. Peki ne yapılmalı? Yeni yüzlere ve yeni düşüncelere ihtiyacımız var. Bu da, ilk adım olarak görüşlerini ve yaklaşımlarını değiştirmekten kaçınan Rumsfeld’in ve etrafındaki pek çok kişinin yerlerine yeni isimlerin gelmesi anlamına gelmektedir. Ortadoğu’daki askerler kendilerine verilen görevi yaptılar. Şimdi, Washington’da kendilerine yakışan birleşik bir stratejiyi inşa edebilecek kişilere ihtiyacımız var. Ulusumuza, güçlerimizin ve dünyanın bizim güvenliğimiz konusunda değil bunu nasıl başardığımız konusunda uzlaşamadığını anlatacak bir işaret göndermeliyiz. Şimdi, üst düzey askerî liderlerin, görüşlerini ifade etmemeleri konusundaki ikazları bir kenara atma ve Başkan’ın kendilerini dinlemesini sağlama zamanıdır. Ve biz, bir kez daha aldatılmayacağız. (9 Nisan 2006) (*) Pentagon Askerî Operasyonlar Başkanı, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in istifasını isteyen altı generalden biri. Zaman
<< Önceki Haber ABD'li generalden Irak itirafı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER