İŞTE AYDOĞAN VATANDAŞ'IN 'ABD SURİYE'DE NEYİ HEDEFLİYOR?' BAŞLIKLI YAZISI:
İlginç bir güvenlik denklemi var Ortadoğu’nun.
Daha dün Mısır’daki darbenin arkasında olduğunu iddia ettiğimiz İsrail’le, Suriye’ye askeri müdahale söz konusu olduğunda aynı eksende buluşabiliyoruz.
Suriye’ye askeri müdahale konusuna kuşkusuz her ülke kendi açısından bakıyor.
İsrail açısından Suriye’ye askeri müdahale İran’ın Esed rejimi üzerinden Hizbullah’a giden silahların son bulması anlamına geliyor.
Esed rejimin çökmesi, Hizbullah’ın İsrail için tehdit olmaktan çıkması demek oluyor çünkü.
Bu yüzden, Suriye’deki mevcut durumun bir an önce sonlanması İsrail için hayati.
Türkiye içinse, askeri müdahale, Esed rejiminin sonunu getirebilirse eğer, bir kabusun sonlanması demek.
Zira, Suriye’deki mevcut durumdan en çok zarar gören ülkelerin başında Türkiye geliyor.
Suriye'ye saldırı konusunda Türkiye ve İsrail'in aynı tarafa düşmesi bir yana, Amerika ezeli düşmanı El Kaide'yle aynı tarafa düşmedi mi peki?
Düştü elbette. İşte bu coğrafya böyle bir coğrafya.
Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney salı günü yaptığı basın toplantısında, Amerika’nın Suriye’nin kimyasal silah kullanmasına vereceği karşılığın kesinlikle Esed rejimini devirmeyi hedeflemediğini söyledi üstüne basa basa.
O halde ABD neyi hedefliyor?
Birincisi ABD kimyasal silah depolarını vurmayı düşünemez-düşünmemeli de.
Bu hem çok riskli hem de kimyasal silah depolarının vurulması öncelikle muhaliflere ve sivil halka zarar verir. Esed rejimi gerçekten kimyasal silah kullandıysa, bunun fark edilmeyeceğini ve karşılıksız kalmayacağını düşünemez. Bu yüzden asıl tehlike muhtemel bir hava saldırısı sırasında kimyasal silah depolarının yanlışlıkla ya da bizzat Esed güçlerince muhalif gruplara ve sivil halka zarar verecek şekilde kontrolden çıkması olasılığı.
Amerika’nın Akdeniz’de hali hazırda 4 adet destroyeri bulunuyor.
Buna denizaltıları da ekleyebiliriz.
Amerika muhtemelen Akdeniz’deki filosu üzerinden Tomahawk tipi güdümlü füzeleriyle Suriye’nin belli başlı askeri merkezlerini vuracaktır.
Amerikalı yetkililerin söylediklerini esas alırsak niyetlerinin kimyasal silah kullanımına karşı 'sessiz kalmış olmamak' olduğu anlaşılıyor.
Oysa bu taktik bir açıklama da olabilir. Yani Suriye yönetimini yanıltmaya dönük bir açıklama da olabilir bu.
Diğer taraftan hesaba katılması gereken bir diğer husus kuşkusuz Suriye ordusunun Libya ordusundan farklı oluşu. Suriye’nin elinde Türk F4 uçağını da düşüren Rus yapımı stratejik hava savunma sistemleri var.
O yüzden ABD ve müttefikleri, hava saldırısını ekonomik ve de güvenli bulmayacaktır.
Operasyon Donanmaya kalacak.
Kara Harekatı ise nerdeyese imkansız.
Türkiye açısından dikkat edilmesi gereken hususlar da var kuşkusuz.
İran ve Suriye, ‘Stratejik çıkarlarımız var. ABD’nin saldırması durumunda, yanıt veririz.’ Açıklamasında bulundu.
Burada kastedilen sadece İsrail gibi algılansa da, Suriye’nin başına gelenlerden birinci derecede Türkiye’yi sorumlu tuttuğu sır değildir.
O yüzden Başbakan Erdoğan'ın son bir hafta içinde, bağlamı farklı olsa da, İsrail’e ve ABD’ye çatması, bu güvenlik kaygısından kaynaklanmış da olabilir.
Suriye’nin Türkiye’nin iç huzurunu da etkileyen kırılgan etnik ve dinsel yapısı, Başbakan Erdoğan’ın Eylül ayına ilişkin atıfları ve Suriye’ye askeri müdahalenin tam da Eylül ayına denk gelmesi üzerinde dikkatle durulmayı gerektiriyor.
Dünyayı Suriye’ye askeri müdahale noktasına getiren aslında Türkiye’nin, Rusya’nın inisiyatifiyle başlayan Cenevre 2 sürecini suya düşürmesiyle oldu biraz da.
Konunun Uluslararası Hukuk boyutuna gelecek olursak, aslında BM Güvenlik Konseyi'nin onayı olmadan ülkelerin bu tür bir müdahale yapması uluslararası hukuk açısından tartışmalı bir durum.
(BM Güvenlik Konseyi 1999'da da ABD'nin Kosova müdahalesini onaylamamıştı.)