Avrupa'yla zorlu Kıbrıs pazarlığı

Kıbrıs bir kez daha Ankara-Brüksel ilişkilerini kilitlerken, AB'nin umudu 'Fin formülü'nde. Ancak formül zorluklar, eksikler ve soru işaretleri barındırıyor

Avrupa'yla zorlu Kıbrıs pazarlığı

Bir süredir ağızlarda dolaşan Kıbrıs için Fin formülü, Rehn'in Ankara gezisiyle yeniden gündeme taşındı. Ve Kıbrıs pazarlığı yine Türkiye-AB ilişkilerinin kilit meselesi haline geldi. O derece ki Fin formülü tutmazsa, Rehn'in deyişiyle Türkiye-AB ilişkilerindeki 'tren kazası' kaçınılmazlaşacak gibi görünüyor. Peki nedir bu Fin formülü, ne öngörür? Önce şunu belirteyim: Ortada bir yazılı metin yok. En azından taraflara iletilmiş bir resmi bir belge söz konusu değil. Fin formülü şifahen aktarılmış önerilerden ibaret. Muhtemelen İlerleme Raporu'nun açıklanacağı 8 Kasım'a, hatta AB Konseyi'nin toplanacağı aralık başına kadar böyle kalacak. Çünkü hem formül nihai hale gelmiş değil, hem de kâğıda dökülmesi durumunda, sızdırılıp aleyhte kamuoyu yaratılması için çarpıtılma olasılığı var. Önerilere gelince: 1- Kıbrıs'ta Türk tarafının elinde bulunan kapalı bölge Maraş iki yıllık bir süre için Birleşmiş Milletler idaresine devredilsin. 2- Kuzey Kıbrıs'taki Magosa limanı Birleşmiş Milletler denetiminde dış ticarete açılsın. 3- Türkiye 'bazı' limanlarını Kıbrıs gemilerine açsın. Öneriler böyle. Şimdi tek tek ele alalım önerileri. 1- Maraş: BM'ye geçtiğinde bölgede ne yapılacağı belirsiz. Bu haliyle bir ara bölge niteliği kazanacağı için Maraş'ta adadaki iki tarafın da onayı olmadan herhangi bir tasarrufta bulunulması mümkün değil. AB'nin kafasında, Rumlara bölgeye giriş ve mal mülklerine erişim imkânı verilmesi var. Yani, gidip evlerini, işyerlerini onarma, bahçelerini temizleme gibi. Buna karşılık Türk tarafı, Maraş'ın ancak kapsamlı bir çözümde pazarlık konusu yapılacağı görüşünde; Rum tarafı ise hem bölgedeki mal-mülkün kayıtsız şartsız iade edilmesini, hem de iki yıllık sürenin bitiminde bölgenin idaresinin de Rum tarafına bırakılacağına dair taahhüt verilmesini istiyor. Dolayısıyla, iki yıllık süre bittikten sonra ne olacağı da belirisiz. Hal böyle olunca Türk tarafı soruyor: Bizim kazanımımız ne? 2- Magosa: Bir kere Magosa limanı dış ticarete kapalı değil. Bugün Magosa'dan ihracat da yapılıyor ithalat da. Sözgelimi bir Norveç gemisi gelip İngiliz sigaralarını rahatlıkla boşaltabiliyor Magosa'ya. Ya da bir Mısır gemisi Magosa'dan yükleği portakalı gidip Odesa'ya indirebiliyor. Dolayısıyla Türk tarafı açısından buradaki sorun limanın açılması değil, limandan AB üyesi ülkelere özellikle tarım ürünleri ihracatı yapılamaması. Avrupa Adalet Divanı'nın 1994 tarihli kararından beri, Kuzey Kıbrıs'tan AB'ye tarım ürünü gönderilemiyor. Çünkü, AB standart belgesi yok. Bu belgeyi ancak Kıbrıs hükümeti verebiliyor çünkü. Fin önerisi, bu sorunun nasıl aşılacağını içermiyor. Kaldı ki öneriye göre Magosa Rum-Türk ortaklığında işletilecek. Dolayısıyla ticaret hukuku açısından yine bir sürü sorun çıkabilecek pratikte. Ekonomik açıdan ise Rumlar, herhalde kendi limanlarına kendi elleriyle bir rakip yaratmaya çok hevesli olmayacaktır. Nitekim, Papadopulos yönetimi, 2004'te benzer bir öneride bulunmuş, Talat reddetmişti. 3- Limanlar: Fin önerisi, Türkiye'nin ille de tüm limanlarını açmasını öngörmüyor. Eve ama, bu çok mu önemli? Diyelim Türkiye Trabzon limanını açtı. Yani Rumların işine en az yarayacak limanı. Bu yine de bir geri adım olmaz mı Türk tarafı açısından? Üstelik Kıbrıs Türk yönetiminin bu konudaki tavrı, Ankara'dan bile daha katı sayılabilir. Burada şunu belirtmekte yarar var: Limanların açılması durumunda Kıbrıs Türklerinin asıl korkusu, Rum gemilerinin Türk limanlarına mal taşıması değil, Türk iş dünyasının, Kıbrıs'a yönelik ticari işlemlerini adanın güneyine taşıması. Ne de olsa Güney Kıbrıs nüfus, alım gücü ve iş imkânları açısından Kuzey'den çok daha cazip. Böyle bir 'kayma' durumu hiç de parlak sayılamayacak Kuzey Kıbrıs ekonomisine başta istihdam ve vergi kaybı olmak üzere yeni darbe indirebilir. Velhasıl, üç öneri de kaydadeğer zorluklar, eksiklikler ve soru işaretleri barındırıyor. Özellikle de Türk tarafı açısından hiçbir net kazanım yok ortada. Talat'ın, bu formüle, 'Papadopulos'un formülü' demesi bu yüzden. Öneride, mesela Ercan'ın uluslararası doğrudan uçuşlara açılması yok. Oysa Kıbrıs Türk yönetiminin en fazla önem verdiği konu bu. Sonra Kıbrıslı Türkler sadece ticari kısıtlamalarla karşı karşıya değil ki? Sportif, kültürel kısıtlamalar, seyahat kısıtlamaları var... Fin formülü, bunlara değinmiyor, yanından bile geçmiyor. Genel olarak bakıldığında, Türk tarafı açısından, Fin önerisinin birinci temel zaafı, kısmi bir çözüm öngörmesi. Bugüne kadar Kıbrıs için önerilip de sonuç alınabilmiş bir kısmi çözüm yok. Formülün ikinci temel zaafı ise Rum tarafına yönelik bir havuç-sopa yaklaşımı içermemesi. Paket uygulamaya konmazsa Türk tarafı bir şey kazanmayacak ama Rum tarafı da bir şey kaybetmeyecek. Rum tarafından bakıldığında, formülün temel zaafı, Türkiye'nin liman ve havalimanlarını açma yükümlülüğünü sulandırması. Rum yönetimine göre Türkiye, Ankara Anlaşması'nın Ek Protokolü gereği zaten bu ödünü vermek zorunda; dolayısıyla esneme ya da geri adım atma durumunda görmüyorlar kendilerini. Her iki tarafın ortak bir rahatsızlığı da söz konusu. Şu bir gerçek ki Fin formülünün gerçek amacı Kıbrıs'ta çözüme katkıda bulunmak falan değil. Gerçek amaç, Türkiye'nin AB'yle üyelik görüşmelerinin kesintiye uğramasını; bir 'tren kazası' meydana gelmesini önlemek...Yani bu formülde Kıbrıs sorunu bir yem, büyük balık Türkiye-AB ilişkileri... Erdal GÜVEN/RADİKAL
<< Önceki Haber Avrupa'yla zorlu Kıbrıs pazarlığı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER