“Güzel ve karizmatik..
Pakistan’ın bugüne dek yetiştirdiği tek popüler lider olan ve General
Ziya tarafından 1979’da asılan Başkan Butto’nun kızı
Benazir Butto, Pakistan’ın ilk kadın başbakanıdır ve kraliyet hanedanından bir prenses statüsüne doğru ilerlemekte.
Pakistan’ın en zengin ailelerinden gelerek ve babasının ölümünden sonra siyasallaşması ve tutuklanmasının ardından, gözaltında beş yıl yaşayan Benazir Butto’nun yaşamı daha şimdiden drama ile dolu.
Çileyi yorulmak bilmez bir siyasi lidere dönüştürerek, babasının mirasını dünyanın her yanındaki gözlemcileri hayrete düşüren bir
demir iradeyle sürdürdü. Güç ve yalınlıkla kaleme aldığı kendi öyküsü, ilham verici bir şey.”
Bu satırlar, Benazir Butto’nun ilk baskısı 1988’de yapılmış olan ve “Daughter of the East” (Doğu’nun Kızı) adını taşıyan otobiyografisinin arka kapağından. Bir “drama” olan yaşamı, “dramatik” bir suikastla dün Rawalpindi’de “trajik” biçimde noktalandı. 1953’te başlayan yaşamı, 54 gibi oldukça
genç sayılabilecek bir yaşta son buldu.
“Doğu’nun Kızı”,
ülkesinde “kolej” eğitiminin ardından, Batı’nın en prestijli
öğretim kurumlarında çok başarılı bir sicil ile okumuştu. ABD’de Harvard’da “Karşılaştırmalı
Hükümet” sınıflarını “iftihar”la geçtikten sonra
İngiltere’nin ünlü
Oxford’unda 1973-77 arasında
felsefe,
siyaset ve ekonomi okuduktan gayri, uluslararası hukuk ve diplomasi kursları almıştı. 1976’da, ekim ayında
Tayyip Erdoğan’la birlikte bulunduğumuz,
Başbakan’ın konuşma yaptığı dünya çapında itibar sahibi öğrenci
tartışma kulübü Oxford Union’un “Asyalı ilk başkanı” sıfatını elde edecek ölçüde, gelecekteki “dramatik” ama “çok parlak” kariyerinin sinyalini vermişti.
*** *** ***
Aynı kuşaktan sayılırız. Aynı ya da yakın yıllarda üniversite sıralarında oturduk. Bir “
Müslüman” ülkede “Batı icadı”
demokrasi mücadelesini vermenin, bir yandan da başkan, başbakan asan “askeri
darbeler”e karşı karşı koymanın yollarına ilişkin benzer “entelektüel sıkıntıları” yaşadığımız muhakkak. Üstelik, bizim Kenan
Evren’in en yakın dostu ve “koyu
dindar” General Ziya ül-Hak tarafından darağacına gönderilen, döneminde bizim
Bülent Ecevit ile aynı dalga boyunda görülen Zülfikar Ali Butto, Benazir’in babasıydı.
Babası bir askeri darbe lideri tarafından idam edilmese, belki de Benazir Butto, siyasette bildiğimiz güzegâhını izlemeyecek ve bugün hayatta olacaktı. Belki o zaman “Doğu’nun Kızı” da olmayacaktı.
Benazir’in, belki de “Doğu’nun Kızı” olmaktan gayri hiçbir şansı yoktu. Sindli bir babanın,
İran Kürdü bir annenin (Begüm Nusret Butto da çok güzel bir kadındı) Pakistanlı kızıydı o. Bu kimliğini ne Pakistan kolejleri ne Harvard ne de Oxford silebilirdi. O yüzden, böyle, Doğu’ya özgü, Hint alt-kıtasına özgü, yanı başındaki
Hindistan’da kuşaktaşı Rajiv
Gandi ve annesi İndira Gandi’nin öldüğü gibi öldü.
Benazir’in de bu dünyayı terk ettiğini öğrendiğim anda, birer film karesi gibi gözümün önüne, onu gördüğüm anlar geldi. İlki,
Tansu Çiller’le birlikte amansız bir saldırı altındaki
Saraybosna’ya “iki Müslüman ülke kadın başbakanı” sıfatıyla gidip, Zagreb Havaalanı'nda ortak
basın toplantısı yaptıkları ana ait. 1995 yılı.
Benazir, sadece mükemmel İngilizcesi ile değil, duruşu ve
akıl yürütme tarzıyla çok etkilemişti beni. Bu izlenimimi, yanı başımda onu dinlemekte olan
Dışişleri Bakanı
Hikmet Çetin’e eğilip, kulağına söylediğimde,
koalisyon ortağı
Tansu Çiller’e
muhalif bir gönderme imasıyla “Tabii, dersini çok iyi çalışıyor” demişti.
Dersini iyi çalışmaktan öteye bir şey olmalıydı. O, Benazir’di...
Bir yıl sonra, 1996 Ağustosu'nda, Başbakan Necmettin
Erbakan ile birkaç saat gecikmeli şekilde
İslamabad’a indiğimizde, uçağın merdiveninin dibinde Benazir Butto konuğunu bekliyordu. Başında yakut renkli, saçlarının önünü açıkta bırakan şeffaf şalı, uzun boyu ve önü açık
terlik şeklindeki ayakkabılarıyla Pakistan’ın kadın başbakanı gözüme hem çok vakur ve hem de çok güçlü bir kadınsılık saçan bir cazibe merkezi gibi görünmüştü. Merdivenin başında onu süzerek çakılıp kaldığımı hatırlıyorum.
Öldüğünü işittiğimde, bu görüntüler gözümün önünü kapladı. Benazir Butto’yu “ölü” halinde tasavvur edemedim.
Ardından televizyon kanalları bağlanmaya başladı. “Siyasi tahlil”in soğukluğunda, sıcak anılardan sıyrılıp, “sıcak
gündem” üzerine fikir yürütmeye başladık...
*** *** ***
Benazir Butto’nun öldürülmesi ne demek? Bunu kim yaptı? Bundan kim yararlanır? Pakistan, bundan sonra ne olacak; nereye gidecek?
Bu soruların zihinleri tatmin edecek türden, “vitamin hapları” gibi çabuk ve kolay cevapları olduğunu sanmıyorum. Pakistan’ın
Taliban ve el-Kaide tehdidi altında bir ülke olduğunu biliyoruz. Ayrıca “
Inter-Services” adını taşıyan güçlü bir “askeri istihbarat” örgütü bulunduğunu da.
Devlet Başkanı
Pervez Müşerref’in kısa süre önce
Amerikan ve ayrıca Benazir ve
sivil siyasetteki muhafazakâr rakibi Navvaz Şerif’in partilerinin de baskısıyla genelkurmay başkanı elbisesini çıkardığını. Ama bunların yanı sıra Benazir’in 1998’den beri devam eden “
sürgün yılları”nı geride bırakarak ABD’nin perde arkasından dahil olduğu girişimler sonucu, Müşerref’le “demokrasiye geçmek” ve “Taliban-el-Kaide tehdidine birlikte karşı koyabilmek” için bir “uzlaşma” sonucunda iki ay önce Pakistan’a döndüğünü de.
Benazir’in ölümüyle birlikte, 8 Ocak’ta yapılacak ve muhtemelen onun kazanacağı seçimlerin yapılmasının pek mümkün olamayacağını.
Benazir’in “siyasi kimliği”nin temel taşlarının, “askeri
yönetim karşıtlığı” ve “
laiklik” olduğunu. Bütün bunları biliyoruz. Bundan sonrasını kimse bilemez.
Herkesin bildiği bir şey ise var: Artık “Doğu’nun Kızı” bu dünyada değil!
Ve bundan daha “trajik” hiçbir şey yok.
CENGİZ ÇANDAR- REFERANS GAZETESİ