Bir trilyon dolarlık suikast!

Benazir Butto'nun öldürülmesi, "Büyük Ortadoğu" coğrafyasında işlenen cinayetlerin elbette en önemlilerinden. Ama en önemlisi değil...

Bir trilyon dolarlık suikast!

Hariri suikasti Lübnan'ı ve bölgeyi karıştırdı. Suriye köşeye sıkıştı, İsrail Lübnan'a saldırdı, suikastler ardı ardına geldi, özel mahkeme kuruldu. Ancak hiçbir şey aydınlatılamadı. Suriye mi öldürdü, yeni 'Ortadoğu Projesi'ni hazırlayanlar mı? Lübnan'a taşınan Irak dolarlarının, bölgedeki 1 trilyon dolar kayıt dışı paranın, istihbarat-mafya trafiğinin mi kurbanı oldu? Pakistan iç dengeleri, bölgesel istikrarsızlık ve küresel denklem içinde çok önemli bir yere sahip. Ama en önemlisi değil. Çok daha önemli bir başka suikast var ki, Ortadoğu'da bütün denklemleri yeniden kuracak sonuçlara yol açtı, açmaya da devam ediyor. 14 Şubat 2005 Beyrut'ta çok büyük bir patlama oldu. Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri öldürüldü. Hariri suikasti, uluslararası reaksiyon, Lübnan ve Ortadoğu'da yol açtığı sorunlar, hazırlanış biçimi ve daha bir çok konu açısından çok önemliydi. Büyük Ortadoğu suikastlerinin en önemlisi şüphesiz Hariri'nin öldürülmesiydi. Küresel iktidar çatışmasının ağırlık merkezini oluşturan, Filistin sorununa Irak'ın da işgal edilmesiyle her alanı cepheye dönüşen Ortadoğu için bu suikast adeta bölgesel savaşı davet eder nitelikte oldu. Son derece iyi korunan, konvoyu uzaktan kumandalı patlayıcılara karşı hazırlıklı olan Hariri, şiddetli patlama sonucu beraberindeki çok sayıda kişiyle hayatını kaybetti. Bazıları, patlayıcıların dışında bölgeye füze isabet etmiş olabileceğini bile düşündü. "Bay Lübnan" denilen adam ortadan kaldırılmış, sadece Lübnan için değil, Ortadoğu'nun karmaşık ilişkilerinin de kilit isimlerinden olan biri oyunun dışında kalmıştı. 1983: 243 ABD ASKERİ ÖLDÜ BM Güvenlik Konseyi suikasti görüşmek üzere acil toplandı. ABD, Güvenlik Konseyi'nden cezalandırma kararı istedi. Avrupa basını suikasti 'Bay Lübnan'ın ölümü', 'Lübnan'ın kalbine darbe', 'Şok dalgaları, Şam'daki Başkanlık Sarayı'nın pencerelerini takırdatıyor' manşetleriyle verdi. ABD ve Fransa, olayı Suriye'nin Lübnan'dan çekilmesi için fırsat olarak kullanacağının işaretlerini verdi. Öyle de oldu. Hariri öldürüldükten sonra Lübnan'daki Suriye varlığının sonuna gelindi. Şam yönetimi, İsrail'e karşı en stratejik savunma hattını kaybetmiş oldu. Ukrayna ve Gürcistan'da olduğu gibi, Lübnan'da da kadife devrim senaryoları uygulandı. Yüz binlerce insan sokağa döküldü. Ancak başarısız oldu. Hariri'nin Suriye tarafından öldürüldüğüne dair küresel bir konsensus oluştu. BM ve bir çok ülkenin soruşturma istekleriyle kurulan komisyonlara, özel mahkemelere rağmen bugüne kadar suikastle ilgili hiçbir ciddi veri elde edilemedi. Ekim 1983'te Lübnanlı bir kızın ABD askeri üssüne bombalı araçla düzenlediği saldırıda 243 Amerikalı deniz piyadesi öldürülmüştü. ABD Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldı. Aynı gün Beyrut'taki Fransız askeri üssüne düzenlenen saldırıda ise 58 Fransız askeri öldü. İsrail işgali, iç savaş ve bildik Lübnan manzarası... Aradan 22 yıl geçti. ABD ve İsrail, benzer senaryolarla yeniden Lübnan'daydı. Fransa da beklendiği gibi yerini alıyordu. Oyun yeniden kuruluyordu. SİYASİ SUİKASTLER ÜLKESİ Hariri'nin öldürülmesinden sonra Beyrut'un Hristiyanların yaşadığı bölgelerinde hemen her hafta bombalar patladı, insanlar öldü. Özellikle Suriye karşıtı politikacılar, gazeteciler saldırıların hedefi oldu. Son olarak da Genelkurmay Başkanı olması beklenen kişi saldırılarla ortadan kaldırıldı. O gün bugündür istikrarsızlık sürüyor ve Lübnan, Cumhurbaşkanı'nı bile seçemeyen bir ülke olarak, her an iç savaşın içine sürüklenmeye hazır bir ülke. 2006 Aralık ayında yine Lübnan'da çok önemli bir isim daha öldürüldü. Hristiyan Sanayi Bakanı Pierre Cemayel'e yönelik saldırı, Hariri'dan sonraki beşinci suikastti. Samir Kasır, George Hawi ve Cibran Tueyni'den sonra siyasi suikastler zincirine bir isim daha ekleniyordu. Öyle ki, Lübnan'ı "siyasi suikastler ülkesi" olarak tanımlamaya, "bundan sonra kime suikast yapılacak" soruları sormaya başladık. Bu soruyu her sorduğumuzda, üzerinden çok zaman geçmeden yeni bir saldırı gerçekleşiyordu. 1977'de Dürzi lider Kemal Canbolat, 1982'de Hristiyan Devlet Başkanı Beşir Cemayel, 1987'de Devlet Başkanı Reşit Kerimi, 1989'da Suriye destekli Maruni Devlet Başkanı Rene Muavid, 1992'de Hizbullah lideri Abbas Musavi ve son olarak 14 Şubat 2005'te eski Başbakan Refik Hariri. Devamında kimler olacaktı? Çok beklemeden kimler olacağı ardı ardına ortaya çıkmaya başladı. İSRAİL'İN HİZBULLAH HEZİMETİ Hariri suikastinin elbette en önemli sonuçlarından biri Lübnan'ın yeniden iç savaşın eşiğine getirilmesi, Suriye'nin çekilmesinden sonra İsrail'in Güney Lübnan'a saldırısı, bir ay boyunca Şiiler'in yaşadığı bölgeyi harabeye çevirmesi ancak askeri açıdan skandal bir başarısızlıkla geri çekilmesi oldu. Savaşın ardından BM kararıyla Lübnan'a çokuluslu güç yerleştirildi. Türkiye de bu güce katkıda bulundu. Lübnan, bağımsızlığını tamamen kaybetmiş, sınırları, denizi ve hava sahası uluslararası gücün kontrolüne geçmişti. Suikastlerin hepsi, Lübnan'daki güç mücadelesi ile bağlantılıydı. Ama sadece Lübnan'la sınırlı değildi. ABD, Fransa, İsrail, Suriye, İran ve Suudi Arabistan gibi güçlerin aktörleri olduğu bir oyun oynanıyordu ve bu oyunun boyutları Lübnan'dan Irak'a kadar uzanıyordu. Hariri suikasti yeni Ortadoğu fotoğrafının neresindeydi? Lübnan dengesini bozmak, Filistin-Lübnan'dan Suriye ve İran'a uzanan bir çatışmanın temellerini atmak, bölgesel düzeyde bir Şii-Sünni ayrışması oluşturmak isteyenler mi öldürdü? Ya da ABD, İngiltere ve İsrail'in bölgesel tasarruflarına çomak sokmak, oyunlarını bozmak isteyenler mi? IRAK'TA PAYLAŞIM SAVAŞI Hariri'nin Ortadoğu genelindeki para trafiğindeki kritik rolü, suikast sonrası yeterince sorgulanmadı. Saddam rejiminin çökmesinden sonra kaybolan silahların, füzelerin ve askeri mühimmatın nerelere gittiği, kimler tarafından paylaşıldığı, kirli şebekenin kaç milyar dolarlık bir pastayı bölüştüğü, CIA, mafya ve Lübnanlı arabulucular arasında ne tür ilişkiler kurulduğu gibi sorular hâlâ sorulabilmiş değil. Türkiye'den bazı "işadamları"nın da önemsenecek büyüklükte rol aldığı, Irak ordusunun envanterindeki silahların satışı, yeni kurulan Irak ordusu için açılan milyarlarca dolarlık ihaleler ve trafikte Lübnan'ın rolüne yoğunlaşanlar, Hariri suikastinde özellikle para paylaşımı konusuna da dikkat çekiyor. Milyarlarca dolar için Irak içinde örgütlerin beslendiği, Irak-Lübnan hattındaki önemli gelişmelerin demokrasi ve özgürlük uğruna ortaya çıkmadığı, Irak'ın paraları üzerinde büyük paylaşım savaş yürütüldüğü, bu uğurda cinayetler/katliamlar yapıldığı biliniyor. Sadece Irak ordunun envanterinde bulunup da istihbarat-mafya ağı ile pazarlananların değeri 40 milyar dolar. Açılan ihalelerin miktarı on milyarları geçiyor. Saddam sonrası Irak hazinesinin miktarı bilinemeyen milyarlarca dolarının hangi eller üzerinden nasıl paylaşıldığı ya da dağıtıldığı bilinmiyor. Bağdat'tan Washington'a, Lübnan'a ve daha bir çok ülkeye uzanan dev kaçakçılık/yolsuzluk operasyonundan, silah ticaretinden elde edilen gelirin hangi eller tarafından nasıl bölüşüldüğü de... Irak merkez bankasından kaç milyar dolar Lübnan'a taşındı? Bu paralar ve karanlık ticaretten elde edilen gelir Lübnan'daki hangi bankalar üzerinden aklandı. Tam da bu dönemlerde Lübnan'da bazı bankalar neden battı/batırıldı? 1 TRİLYON DOLAR KİRLİ PARA Lübnanlı arabulucular ve büyük pastanın paylaşımı ile suikastler arasında ne tür bağlantılar var? Lübnanlı Raymond Zayna ve Muhammed Ebu Derviş isimlerinin bu trafikteki rollerini kim tayin etti? Ülkeleri parçalayan, terör örgütlerine destek sağlayan, iç savaşlar çıkaran, suikastler planlayan irade, perde gerisindeki kirli trafiği de yönetiyorsa, suikastleri bir de bu açıdan sorgulamak, Hariri suikastine bir de bu açıdan bakmak gerekmez mi? Hariri, sadece Lübnan'ın patronu değildi. Trilyonlarca dolara ulaşan Körfez ve Arap sermayesinin yönetiminde etkin isimlerdendi. Mesela "Hariri'nin ölmeden hemen önce bir Avrupalı lidere 150 milyon olar rüşvet verdiği" iddiası hakkında ne düşünülebilir? Büyük Ortadoğu sadece işgaller, terör saldırılarıyla kendini göstermiyor. Bu büyük siyasi projenin mali boyutu, özellikle de karanlık tarafı sorgulanmadan suikastlerin çözülmesi mümkün değil. Çözülemiyor da zaten! Hariri, ABD üssüne karşı çıktığı için mi öldürüldü? Hariri'yi gerçekte kim öldürmüştü? Bu sorunun cevabı artık merak edilmiyor. ABD ve İsrail, "Hariri'yi Suriye öldürdü" dedi, herkes sustu. Hariri Lübnan'ın kuzeyinde, Suriye sınırında inşa edilmesi planlanan ABD askeri üssüne karşı çıktığı için mi öldürüldü? Bazı çevreler, Hariri'nin Bush yönetimi ve Ariel Şaron'un Likud yönetimi tarafından taşeron ajanlar kullanılarak öldürüldüğü bile öne sürüldü. "Lübnanlı Hristiyan lider Elie Hobeika da 2002'de aynı yöntemle öldürüldü. Hobeika Brüksel'e gidip Ariel Şaron'un Sabra ve Şatilla katliamlarından sorumlu olduğunu ve insanlık suçlusu olduğuna dair ifade verecekti. Bu çevreler Hariri'nin de, Lübnan'ın kuzeyinde büyük bir askeri üs inşa etme planlarına karşı çıktığı için öldürüldüğünü, ABD üssü için halelerin bile yapıldığını belirtiyor. İddiaya göre, ABD üssü, Ortadoğu'daki ana üslerden biri olacak. Hem lojistik hem de transit üs görevi yapacak. Ancak üssün bir başka önemi daha var: ABD'nin Doğu Akdeniz'e çıkan ve çıkacak olan boru hatları buradan kontrol edilecek. Tabi ki, Suriye ile ilgili planlar da buradan yürütülecek. Üs, Katar'daki büyük Amerikan üssünün bir benzeri olacak. Hariri'nin aracı uzaktan kumandalı patlayıcılara karşı korumalıydı. Bu nedenle telle patlatılan patlayıcılarla öldürüldü. Tıpkı 2002'deki Elie Hobeika suikastinde olduğu gibi... Lübnan'ın kuzeyinde yapılması planlanan bölgenin en büyük askeri üssü İncirlik üssünün bir alternatifi mi olacaktı? İsrail'in düşürdüğü Suriye MİG'leri ve Hariri suikasti Tarih, 14 Eylül 2004. İsrail F-16'ları Suriye savaş uçaklarıyla Doğu Akdeniz üzerinde kapışır. Bu olay, İsrail ve Suriye savaş uçakları arasında 1980'den bu yana ilk çatışmadır. Olay, İsrail savaş uçaklarının tazyikiyle başlar. İsrail uçakları Doğu Akdeniz'in kuzeyine ilerler ve Suriye hava sahasına girer. İran'ın, Suriye'nin Lazkiye limanından Hizbullah'a silah sevkıyatı yaptığını iddia eden İsrail, bölgeden yoğun uçuşlar yapmaktadır. 14 Eylül'de yaşanan çatışmada İsrail F-16'ları Suriye'ye ait iki adet MİG-29'u düşürür. Uçaklardan biri İsrail yapımı Python-4 füzesiyle, diğeri de Amerikan yapımı AIM-9M Sidewinder füzesiyle düşürülür. Düşen uçakların pilotları Yüzbaşı Ahmed El Hatib ile Binbaşı Erşad Mithat Suriye helikopterleri tarafından kurtarılır. Haberin kaynağı, Washington'da üslenen Suriye muhalefeti, yani Reform Partisi'dir... Bu olayın ardından Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, hava savunma sistemini güçlendirmek için Rusya ile görüşmeleri başlatır. Şam yönetimi Rusya'dan, SA-18, TOR M1, S-300PMU2 ve S-400 sistemleri ister. Ocak 2005'te ise Suriye ile Rusya, ABD ve İsrail'in tepkilerine rağmen, SA-18 kısa menzilli füze sistemin satışı konusunda anlaşır. İsrail savaş uçakları Esad'ın yazlık sarayı dahil, Suriye hava sahasını sürekli ihlal eder. Hatta İsrail savaş uçaklarının Türk hava sahasını da bu amaçla ihlal etmesi, yakıt tanklarını Türkiye topraklarına bırakması, Suriye'de bir hedefe yönelik operasyon kapsamında gerçekleşir. Olay, Türkiye-İsrail arasında sert tartışmaların yaşanmasına yol açar. Bu deliller neden hasıraltı edildi? Lübnan İstihbarat'nın Bilgi Merkezi Başkanı Albay Samir Şehade de Hariri ile aynı yöntemle yapılan saldırıya maruz kaldı. Şehade ağır yaralı olarak kurtuldu. Bütün saldırılar gibi bunu da kimse üslenmedi. Ama hedef önemliydi. Hariri soruşturması kapsamında toplanan bilgiler Şehade'nin kontrolündeydi. Onu susturmak isteyenler, Hariri soruşturmasının üstünü örtmek isteyenlerdi. Hariri soruşturmasını yürüten ve Mossad'la bağlantısı açığa çıkan Alman Savcı Detlew Mehlis, neredeyse ABD ile Suriye arasında savaş çıkaracaktı. Yerine Belçikalı savcı Serge Brammertz geçti. Mehlis'in aksine, işbirliği yaptığı için Suriye'ye teşekkür etti. Brammertz, muhtemelen Samir Şehade'nin bilgilerinden yararlanacaktı. Lübnan gizli servisinin uzun süredir yürüttüğü gizli operasyonlar, saldırılardaki İsrail bağlantısını açığa çıkardı. Siyasi suikastlerde kullanılan Lübnanlı Mahmud Rafa ve Filistinli Hasin Hattab, Mossad'a bağlı çalıştıklarını itiraf etti. Uçaklardan gönderilen sinyallerle patlatılan bombalar gibi, Hariri suikastinde kullanılan teknolojinin İsrail'e ait olduğu söyleniyordu Hangi ülkeler parçalanacaktı? 1982 yılında Dünya Siyonist Örgütü'ne bağlı Enformasyon Dairesi'nin İbranice yayın organı Kivunim'de yayınlanan ve Kudüs İbrani Üniversitesi profesörü Israel Shahak'ın İngilizce'ye çevirdiği "The Zionist Plan for the Middle East" (Ortadoğu için Siyonist Plan) başlıklı rapor, özelde Lübnan, genelde Ortadoğu için en kötü senaryoyu çizmektedir: "Lübnan'ın tam anlamıyla parçalanıp beş ayrı bölgeye ayrılması içerisinde Mısır, Suriye, Irak ve Arap Yarımadası'nın da bulunduğu bütün bir Arap dünyası için bir örnek teşkil edecektir. Lübnan gibi, Suriye ve Irak'ın da etnik veya dini bölgelere ayrılması şeklinde ortaya çıkacak parçalanması İsrail'in bölge için uzun vadeli amacıdır. Suriye, bünyesinde barındırdığı etnik ve dini yapılara uygun bir şekilde birkaç bölgeye ayrılacaktır. Kıyı bölgelerinde Şii-Alevi devleti, Halep civarında Sünni bir devlet, kuzey komşusuyla husumet içerisinde olan bir başka Sünni devlet ise Şam'da kurulacaktır. Dürziler ise başta Huran ve Kuzey Ürdün olmak üzere muhtemelen Golan'ı da içine alabilecek şekilde bir devlet oluşturabilirler. İBRAHİM KARAGÜL - YENİŞAFAK
<< Önceki Haber Bir trilyon dolarlık suikast! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER