Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu,
Türkiye'nin 2010 yılındaki dış
politika performansının,
eksen kayması tezini de
Osmanlı Milletler Topluluğu gibi iddiaları da tekzip eder nitelikte olduğunu söyledi.
Türk gazetecilere 2010 yılını değerlendiren Davutoğlu, bu yıl içinde 81 dış
ülke ziyareti yaptıklarını anlattı.
Dışişleri Bakanı, bu ziyaretlerin yüzde 56'sının
Avrupa ülkelerine, sadece yüzde 27'sinin
Ortadoğu ülkelerine yönelik olduğuna dikkat çekti.
İsrail ve
İran'la olan ilişkiler ve bunların Türkiye-ABD ilişkilerine yansımalarının ağırlıklı olarak konuşulduğu toplantıya Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun "İran diplomasimiz Türkiye'nin küresel sahneye çıkmasını sağladı. İsrail konusunda işin gereğini, İran konusunda ise doğrusunu yaptık." sözleri damgasını vurdu. İran'ın nükleer
silah edinmesi ihtimali üzerine bina edilen kısıtlamaların Türkiye gibi hızla büyüyen ülkelerin de önünü tıkayacağını hatırlatan Davutoğlu, "İran nükleer silah edinmeye kalkışırsa ABD'den bile önce bizi karşısında bulur." şeklinde konuştu. Son dönemlerde yaşanan 'Osmanlı Milletler Topluluğu' tartışmasına da açıklık getiren Davutoğlu, ağzından Yeni-Osmanlı gibi bir kelimenin çıkmadığını, Türkiye'nin bölgenin en
küçük ülkeleriyle bile denk bir ilişki geliştirdiğini söyledi. Tarihi inkâr etmeyen bir çağdaş
dış politika yürüttüklerini kaydeden Davutoğlu, Türkiye'nin düzen kuran bir ülke olmak istemesinin, bölgeyi domine etmek anlamına gelmediğinin altını çizdi.
AK Parti iktidarının
kalkınma ve dış politika aktivizmini Tanzimat,
Cumhuriyet ve 2. Dünya
Savaşı'ndan sonra yaşanan dördüncü
restorasyon hamlesi olarak niteleyen Davutoğlu, bundan önceki restorasyon güvenlik ağırlıklı ve NATO'ya endeksli bir politikayı öngörürken son restorasyonun
özgürlük ağırlıklı ve AB referanslı bir hamle olduğunu kaydetti.
2010'da hayata geçirilen dört prensip
Küresel görünürlüğü olan etkin bir Türkiye olmak: Türkiye'nin her konuda bir tutumu olduğunu dünyaya gösterdik. BM
Güvenlik Konseyi'nde iki yıllık üyeliğimizi başarıyla tamamladık. Önümüzdeki on yıl içinde tekrar üye olma kararlılığındayız.
Afganistan'da 'yöneten ülke' konumundayız.
Somali,
Kongo, Terörle Mücadele zirvelerine ev sahipliği yaptık. Finlandiya'yla birlikte Arabulucular Grubu'nu oluşturduk. Bunu Medeniyetler İttifakı gibi bir yapıya dönüştürmek istiyoruz. '
Nükleer Silahsızlanma' projelerini devreye soktuk. Hem G-20'deyiz hem de en fakir ülkelerin sözcüsü konumundayız.
Soğuk Savaş döneminden devraldığımız kurumsal ilişkileri güçlendirmek: Başta AB olmak üzere Soğuk Savaş döneminde parçası olduğumuz kurumlarla ilişkilerimizin devamını sağladık. Biz geleceğimizi AB'nin içinde, ama AB'nin geleceğini de bizim üyeliğimizde görüyoruz. Avrupa Konseyi'nin başkanlığını aldık. AİHM'nin reform çalışmalarını biz yürütüyoruz. ABD ile ilişkilerimiz İran ve İsrail konusunda bir türbülans geçirdi, ama ABD ile en yoğun üst düzey diplomasiyi de biz yürüttük. Son bir yılda 30 üst düzey görüşme yaptık.
Çevre ülkelerle ilişkileri
tahkim etmek ve derinleştirmek:
Suriye,
Ürdün,
Irak ve Lübnan'la yüksek düzeyli istişare toplantılarını başlattık. Yakında bu toplantıları
Bulgaristan ve
Ukrayna ile de başlatacağız. İkili olduğu gibi üçlü ve dörtlü ilişkiler de geliştirmeye çalıştık: Türkiye,
Bosna-
Hersek ve
Sırbistan üçlü ilişkileri bunlardan biri. Türkiye-İran-
Azerbaycan görüşmesini yeni yaptık. Türkiye-Afganistan-
Pakistan görüşmelerinin dördüncüsü yapıldı.
Yeni alanlara açılmak: Afrika'da açmayı planladığımız 18 büyükelçilikten sekizi açıldı, ikisi de atama bekliyor. MERCOSU'nun üyesi olduk, ASEAN'a başvuru yaptık. Çin ve Hindistan'la ilişkileri geliştirdik.
Davutoğlu'ndan kısa kısa
İstanbul'da bir BM şehri kuracağız: 10-20 yıl içinde bir dizi BM kurumunu İstanbul'a kaydırmak istiyoruz. İstanbul'da IPI (International Peace Institute) benzeri bir 'Barış Enstitüsü' kuracağız.
İsrail'le barışma irademiz var: Bütün ülkelerle dostane ilişkiler geliştiren Türkiye, neden İsrail'le barışma iradesi göstermesin? Ancak karşı tarafta irade oluşturmak çok zor. En son barışma girişimimizin raporunu 1 Eylül'de verdik. Hâlâ bekliyoruz.
NATO'nun cephe ülkesi değiliz: Ben dışişleri bakanı oldukça, AK Parti iktidarda kaldıkça biz NATO'nun cephe ülkesi olmayacağız. NATO artık uluslararası bir
savunma şemsiyesi olmalı.
Ermenistan protokollerinde ilk geri adımı biz atmadık:
Ermenistan'la ilişkiler bir daha 9
Ekim 2009 öncesine dönmez. Sınırı açmak değil, açık tutabilmek önemli. Bu da Ermenistan'la Azerbaycan'ın ilişkilerindeki yumuşamaya bağlı. Biz
demokrasiye geçmenin, Ermenistan ise tam bir demokrasi olmamanın zorluklarını yaşıyor.
Diaspora kavramını değiştireceğiz: Diasporaya karşı düşmanca bir tutumumuz vardı. Bunu değiştireceğiz. Ermeni, Rum,
Boşnak ne olursa olsun yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız, Türkiye'yi görmemiş olsalar bile bizim
diasporamızın bir parçasıdır.
Her şeyin bana mal edilmesi kabul edilemez: Bir politika uluslararası konjonktürde,
halk tabanında karşılığını bulduysa devam eder. Bütün dış politikanın bana mal edilmesini kabul edemem. Bu hükümetin kısa vadede değişeceğini kimse beklemesin, ama değişse bile dış politikamız artık değişmeyecektir.