Konferansın açılış konuşmasını yapan
Avrupa Konseyi Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu (ECRI) Başkanı
Niels Muiznieks, Zaman'a verdiği mülakatta
İslam karşıtlığının çok geç fark edildiğini, ancak yapılan çalışmaların
meyve verdiğini ifade etti.
Avrupa Konseyi Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu (ECRI) Başkanı Niels Muiznieks, İslam karşıtlığının eski bir tarihi olmasına rağmen onunla mücadelenin yeni bir durum olduğunu söyledi. Muiznieks, buna rağmen mücadelede yol kat edilmeye başlandığını vurguladı.
Türkiye'nin Avrupa Konseyi
Bakanlar Kurulu dönem başkanlığı çerçevesinde
Ankara'da yapılan ve
ırkçılıkla mücadele yöntemlerinin ele alındığı konferansın açılış konuşmasını yapan Muiznieks, Zaman Gazetesi'ne verdiği mülakatta hoşgörüsüzlükle mücadele eden kurumların oluşturulmasından çok sonra İslam karşıtlığının fark edildiğini söyledi. Letonyalı Başkan, 11
Eylül hadisesinden önce Avrupa'da çok az kimsenin İslam toplumunun farkında olduğunu belirterek bu nedenle tartışmaların terörizm çerçevesinde yapıldığını, oysa
Müslümanların Avrupa'ya göç etmiş kimseler arasında yer aldıkları için zaten zayıf bir konumda bulunduklarını ifade etti. "Fakat yine de ECRI ve benzeri kuruluşlar kaybettikleri zamanı yakalama konusunda başarı kat etti. Müslüman toplumu üzerine bildiklerimiz on yıl öncesine göre çok daha fazla." dedi. Muiznieks, İsrail'in politikalarını eleştirmenin anti-semitizm olarak yaftalandığını ve bu durumun anti-semitizmin içini boşaltıp boşaltmadığı yönündeki bir soruya
cevap verirken de hiçbir ülkenin eleştirilemezliğe sahip olmadığını, İsrail'i eleştirmenin meşru bir durum olduğunu; ancak bazen İsrail'i eleştirirken anti-semitizm çizgisine kayıldığını söyledi.
İNTERNET AYRIMCILIĞI YAYGINLAŞTIRDI
Eskiden ayrımcılık yapılan platformların daha dar olduğunu hatırlatan Muiznieks, oysa şimdi internet üzerinden ayrımcılığın da yaygınlaştığını ve klasik ayrımcılıkla mücadele yöntemlerinin bazen etkisiz kaldığını söyledi. Muiznieks, fikir özgürlüğü ile internet üzerinden ayrımcılık yapmanın da birbirine karıştırılan konular olduğunu vurguladı.
Son zamanlarda Avrupalı siyasetçilerin ya da yüksek düzeyli kamu görevlilerinin de ırkçılık yapmaya başladığının kendisine hatırlatılması üzerine de, toplumun seçkinlerinin söylem belirlemede etkin olduğunu belirterek şunları kaydetti: "
Araştırmalar gösteriyor ki, ırkçılık ve ayrımcılık yapanlar bunun sosyal olarak kabul edilebilir olduğunu düşünüyor. Bu izlenimi verenler de medya ya da toplumun seçkinleri oluyor. Politikacılar, 'ben yalnızca kendi adıma konuşmuyorum, bana oy verenler adına da konuşuyorum' diye bir yaklaşım içindeler. Oysa ırkçı olmadan da göçe karşı olabilirsiniz. 'Bizim
ucuz işgücüne dayanmayan bir ekonomiye ihtiyacımız var' diyebilirsiniz mesela, Ama bunu yapan politikacı ne yazık ki çok az."
Avrupa toplumunda ırkçı söylemlerin on yıl öncesine kıyasla daha kabul edilebilir olmasında sağcı partilerin güç kazanmasının etkisinin bulunduğunu söyleyen Muiznieks, başlangıçta marjinal gibi gözüken bu partilerin şimdi Avrupa'nın bir parçası olduğunu belirterek, "Ancak bu partiler düşüşe geçtiler. Yalnızca onların yükselişini değil, düşüşlerini de incelemeliyiz, çünkü ondan da alınacak dersler var." dedi.