KKTC'de 1980'lerden itibaren fasılalarla toplam 18 yıl başbakanlık yapmış olan Eroğlu, böylece dördüncü
adaylık denemesinde başarılı olarak
Kıbrıs Türk
halkının yeni lideri oldu. Beş yıl önce Cumhuriyetçi Türk Partisi adayı olarak %55 oy ile işbaşına gelmeyi başaran Mehmet Ali
Talat ise bu defa
bağımsız aday olarak katıldığı
seçimde arkasındaki üç partilik desteğe rağmen %43 düzeyinde bir oy oranında kalarak sandıktan mağlup ayrılmış oldu.
Genel olarak son derece demokratik bir ortamda gerçekleştirilen seçimlerde bu sonuçların çıkmış olmasını iç ve dış faktörler çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Dış faktörlerden başlamak gerekirse; beş yıl öncesine göre en büyük fark herhalde
Avrupa Birliği ile ilgili reel ve algısal durumdur. Reel durum, kendi finansal krizleri ile boğuşan Brüksel'in bir de
Fransa ve
Almanya aksında baş gösteren çatlaklar ile geçmişe göre daha zayıf bir konumda olmasıdır. 27 üyeye ulaşan birlik, on beş yıla sığan büyük genişlemeyi hazmetmekte güçlük çekmektedir. Buna ek olarak
Annan Planı sürecinde Kıbrıs Türklerine verilmiş olan hiçbir sözün tutulmamış olması, Kıbrıs Türkleri üzerinde muazzam bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu açıdan bakıldığında, beş yıl önce
Mehmet Ali Talat ve lideri olduğu CTP'nin yelkenlerini dolduran Avrupa rüzgârının, bu kez tersine döndüğü ortadadır.
Türkiye'ye paralel olarak AB'den beklentileri azalan Kıbrıs Türkleri bu seçim ile tepkilerini sandığa yansıtmıştır.
İç faktörlere gelince; 2003 Aralık'ından itibaren geçen sene nisan ayına kadar 6 yıldan fazla
iktidarda kalmış CTP yönetimine karşı duyulan tepki, cumhurbaşkanlığı seçimlerine de sirayet etmiştir. Her ne kadar Talat kendisini CTP'den ayrıştıracak bir
propaganda stratejisi takip etmiş olsa da sonuçta CTP'nin markalaştırdığı bir
siyasetçi olarak bir önceki dönemde yapılan iktidar icraatlarının halk nezdinde oluşturduğu tepkiden muzdarip olmaktan kendisini kurtaramamıştır.
Seçime etki eden bir diğer iç faktör bloklaşma sürecidir. UBP milletvekili Tahsin Ertuğruloğlu'nun parti saflarından koparak bağımsız adaylığını açıklamasını müteakip hızla bir saflaşma süreci yaşanmıştır. Özellikle Denktaşlar'ın kadim hasımları Eroğlu UBP'sini destekleme kararını Talat, Toplumcu Demokrasi Partisi, Birleşik Kıbrıs Partisi gibi Kıbrıs milliyetçisi partiler ile Özgürlük ve
Reform Partisi gibi merkez sağ bir partiden oluşan geniş koalisyonu arkasına alarak dengelemeye çalışmıştır. Ancak, ÖRP'nin Türkiye yanlısı söylemine karşın, BKP'nin ve TDP'nin Türkiye kökenli seçmene ve "anavatan" söylemine karşı yaklaşımlarının kendi içinde yarattığı uyumsuzluk, bu parti tabanlarının Talat'a verdiği desteği de görece azaltmıştır.
Çok önemli bir soru ise bundan sonra ne olacağıdır.
Derviş Eroğlu'nun
Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi ile 50 sandalyeli Meclis'te 24 milletvekilliğine düşen UBP hükümeti fiilen ortadan kalkmıştır. Önümüzdeki günlerde yeni hükümet senaryolarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu, UBP'nin DP destekli bir
azınlık hükümeti olabileceği gibi, bir UBP-DP koalisyonu da olabilir. Ancak, haziran ayı içinde yerel seçimlerin yapılacağı ve kasım ayı içinde de UBP olağan kongresinin toplanacağı dikkate alınırsa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başlayan UBP-DP yakınlaşmasının, yılın ikinci yarısında bir ittifaka ve hatta koalisyona dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir.
Öte yandan cumhurbaşkanlığını kaybeden Mehmet Ali Talat'ın kararları da Kıbrıs Türk siyasetinin geleceğine damga vuracak bir diğer unsurdur. Bir buçuk yıl,
Başbakanlık, beş yıl cumhurbaşkanlığı yapan, son iki yıldır bilfiil müzakereleri yürüten Talat dikkate değer bir siyasi tecrübe kazanmıştır. Henüz yaşının da görece
genç olmasının yanı sıra cumhurbaşkanlığı süresince toparladığı genç ve donanımlı ekibi ile de Talat'ın Kıbrıs Türk siyaset sahnesinden hemen yarın silinmesini beklemek doğru olmaz. Bilakis; Talat aktif siyasete devam etme yolunu seçebilir. Böyle bir durumda kaçınılmaz olarak CTP'nin mevcut kadroları içinde taşlar yerinden oynayacaktır.
Gelecekle ilgili bir diğer konu müzakerelerin akıbeti ile ilgilidir. Eroğlu defalarca müzakerelerin anavatan Türkiye ile istişare halinde devam ettirileceğini beyan etmiştir.
Lefkoşa bu konuda Ankara'nın gösterdiği hassasiyetin farkındadır. Bununla birlikte Eroğlu'nun özellikle Kıbrıs Türklerinin egemenlik haklarına bakış açısının Talat'tan ciddi farklılıklar gösterdiği de ortadadır. Süreç muhakkak devam edecektir. Her hal ve kârda Türk tarafı masada kalacaktır. Halkının desteğini arkasına almış Eroğlu'nun yaklaşımları Türk tarafına müzakerelerde yeni avantajlar sunabilir. Hatta masada tamamen zamana oynayan, hiçbir uzlaşmayı kabul etmeyen Rum tarafı, Eroğlu yönetiminde daha olumlu davranmaya zorlanabilir. Bu konu ilerleyen günlerde ciddiyetle tartışılmalıdır.
Doç. Dr. Mehmet Hasgüler Lefke Avrupa Üniversitesi- ZAMAN